8 entry daha
  • 1959 yılında peyami safa tarafından yazılmış gayet kaliteli bir eser. hakkında bu kadar az entry girilmiş olması garip. kitabın bir kısmında siyasi içerikli fikirler çok yoğunken, bir yerden sonra aşk ve diğer birçok insan ilişkilerini konu alarak ilerliyor. zamanın istanbulunda(birinci dünya savaşı sonrası) halk arasında yaşananları da yansıtması açısından tarihi bir tarafı da var.

    yalnız benim anlayamadığım bir şey var burada. vedia'yı bu duruma iten sadece kararsızlık mı? orhana söylemediği şeyler olduğunu biliyoruz kitaptan. ****** söylenecek bir şey olup da söyleyememesi mi yoksa sadece kendi kararsızlığı için mi bilinmez ama her halükarda orhan'a (hatta bahri ve diğerlerine de) yapılan bir haksızlık ve bencillik var. ilişkilerdeki en sevdiğim söz: "nasıl söyleyebilirdim ki? benim için ne kadar zor olduğunu anlayabiliyor musun?" kesinlikle çok tek taraflı bir bakış. bahri, orhan, rüştü, ali haydar...ne olduğunu tam bilemiyoruz ama sonuçlarını düşündüğümüzde kararsızlık, bencillik veya başka bir şey bunu meşru kılmaz diye düşünüyorum.

    insan karakterine bol bol gönderme yapılan, çeşitli hayat felsefeleri arasında geçiş yapan ve bakış açıları değişen insanların olduğu, çoğu karakterin batınında yaşadıklarının zahirine aksettiği, dili bazen bir tık ağır gelebilen, sürpriz sonlu, insana bir şeyler katabilecek bir eser. okuyunuz , okutunuz.

    beğendiğim bazı bölümler:

    --- spoiler ---

    # korku ile tehlikeye doğru koştum, yani gene erken uçtum, başımın nereye çarpacağını bilemiyorum.

    # arkaüstü yatışı, ona hayatının bütün mücadelelerinde -eski zaferlerinin ruhi ganimetlerini bile iade edecek kadar- mağlup oluşunun en zelil ifadesi gibi görünüyordu. sırtüstü yere gelmişti.

    # her tesadüfümde bana ahvali alemi sorar. başka mevzuu yoktur. sormaktan maksadı anlatmaya vesile bulmaktır.

    # çok doğru söylüyorsunuz...evet canı sıkılanlar sevmeyenlerdir. çalışmak! evet, ruhumuz da çalışır; evet, aşk...ruhumuzun meşgalesidir.

    # bütün büyük kadın meseleleri, bizi içine almak için, mukavemetimizin en az olduğu günleri beklerler. o anlarda ruhumuzun topuzları gevşeyen kapıları en hafif rüzgarla açılır ve içeriye, bir gün her şeyimiz olmaya namzet kadın giriverir.

    # kederin insanları somnambül haline getirdiği büyük ümitsizlik anlarında, yabancıdan gelebilecek tesellilerin hepsi, yaşanan facianın dehşetini daha çok hissettiren yalan merhemlerden başka ne idi? yaranın üstüne sürülürken parmağın ilave edeceği acıdan başka ne tesiri olabilir?

    # (...)fakat sana bir tavsiyem var: kızda bu kararsızlık fazla devam ederse göründüğü kadar enteresan bir ruh olmadığını hemen anla ve vazgeç. onun için şimdiden pek derine dalma. tecrübe et. kararsızlığa fazla müsamaha etme. çünkü anarşi hiçbir kıymeti temsil etmez; ahenkten başka aşkınıza layık olabilecek hiçbir şey yoktur. ahenk idealinden şaşma. **

    # "sevgi ne demek bir kere. bin hali bin nev'i var..." dedi kendi kendine.

    # işte, vediacığım, sevmesini bunlar biliyorlar. susarak sevmesini. erkek susar, kadın da. “beni seviyor musun?”lar yok. “daha mı az, daha mı çok?”lar yok. maziden ve istikbalden şüpheler yok. emniyet yüzde yüz. fedakârlık bitirmiş. “ben seninim, sen de benim.” o kadar. “sözlüyüm” diyorlar. bitti. iki taraf da ölünceye kadar öteki için parçalanmayı göze alıyor. sessiz. aşk mektupları, sitemler, tehditler yok. mutfakta bir tıkırtı iclal, mustafa’nın çorbasını pişiriyor. hep onu düşünüyor. yirmi sene, elli sene hep onu düşünecek. mustafa eşikte görünüyor. sessiz. dil dökmüyor. dil olmayan yerde yalan olur mu? onun bir iclali var. dünya o. mağrur, susuyor. vazife saati. iclal daha çorbayı pişiriyor. ne ciddiyet!

    sevmesini bunlar biliyor. bunlar olmasa dünya ne kadar tenha ve hazin olur. anladın mı vedia hanım? günde on defa chopin çalsan bunu onlar kadar anlayamazsın.

    bizim aşklarımız tam sevgi olmadığı için, manilere rastladığı için, taşlara çarpan su gibi kabarıyor, sıçrıyor, dağılıyor, gideceği yere rahat gidemiyor. bütün tereddütlerimiz, şüphelerimiz, korkularımız, itimatsızlıklarımız, küçük görüşlerimiz, kendimize güvenemeyişlerimiz, iç çekişlerimiz, öfkelerimiz, isyanlarımız, hepsi, hepsi, aşkımızın tam olmamasından, yolunu bulamamasından. bizimkisi aşk değil, aşk hastalığı; onlarınki aşk hastalığı değil, aşk.

    # (...)bu zarif kalıbın içine ruhum dolmaya başladı. sanki ben orhan'ın ruhundan biraz alıp rüştü'ye doldurdum; rüştü'nün şeklinden biraz alıp orhan'a verdim. onları birbirine benzetiyorum. halbuki onlar başka başka güzeldiler. ikisini de öldürmüş olmuyor muyum?
    --- spoiler ---
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap