93 entry daha
  • edit:

    gök gürledi. beyaz saçlı, uzun beyaz sakallı adam okuduğu kitaptan başını kaldırdı kulübenin penceresinden dışarı baktı, tel çerçeveli gözlüğünü çıkardı, katlayıp okuduğu sayfaya koydu. kapattı kitabı. usul usul kalktı sedirden. ocağa iki odun daha attı. ayaz esiyordu, fırtına patlamak üzereydi. pastırma yazını beklerken paldır küldür gelmişti istanbul'a kış. kulübenin gıcırdayan kapısını açtı, sarı ve kırmızı gül saksılarından ikisini içeri aldı. öbürlerinin saçağın altına çekti. yeni fidelerdi bunlar korunmaları gerekiyordu. bahçedeki eski fidelere birşey olmazdı, budamıştı onları zaten, ilkbaharda azacaklardı. buz kesiyordu hava. ölecek yeni fideler, diye düşündü yaşlı adam.saçağın altındaki odunları içeri taşımaya başladı.

    birden karardı gökyüzü, bardaktan boşandı yağmur. ocağa yeni odunlar attı, gene gelip sedire oturdu, kitabı açtı, gözlüğünü taktı, kaldığı yerden okumaya koyuldu. gökgürültüsüne nal sesleri, at kişnemeleri karıştı. pencereden baktı, orman tarafında beş tane atlı geliyordu. gene gözlüğü arasına koyup kapattı kitabı, kalktı, gidip kapıyı açtı. en önde gelen atlı yanaşıp seslendi:

    - selamun aleyküm ihtiyar!
    - aleyküm selam evlat.
    - ava çıkmış idük, fırtına hasıl oldu, hanende bir nebze soluk alabilir müyüz?

    buyur etti beş adamı kulübesine. giyim kuşamlarından zengin oldukları belliydi. içlerinde ağaları olduğu hissedilen ela gözlü, sağ yanağında bir ben olan, kumral, ince uzun parmaklı, samur kürklü adam soru yağmuruna tuttu ihtiyarı. duvardaki sazından, okuduğu kitaba kadar herşeyi sorup, terekte dizili kitapları bir bir inceledi. ayrıntılı sorular sordu. sonunda yaşlı adam bunaldı:

    - zaptiye misin be kafir? sormaduğun bir anamun adu kaldu!
    - hoşsohbet zat imişsün. adın bağışlar mısun?
    - gül baba derler namıma. burda sarı ve kırmızı güller yetiştirir, tophaneden gelen meraklı gençlere saz çalmayı öğretirüm.
    - makbul adamsın gül baba, hoşlaştum senden. bu ıssız ormanda vaktün neye göre ayarlarsun, namazın neye göre kılarsun.
    - gökyüzüne bakarım anlarum ben zamanı.kasvet, bulut günlerde belli olmaz vakit. öyle günler namaz kılmam saz çalarım.
    - bir camii istemez mi yani buralar?
    - isterdü amma, camiiden önce başka şeyler gereklü.
    - bre, camiiden önde gelen ne ola?

    diye kaldırdı kaşını meraklı soruların sahibi adam.

    - camii insana allah'u öğretmez, insanu bilen bilür allah'u.

    bir an duraladı samur kürklü adam. ince uzun parmaklarıyla sıvazladı kır sakalını. adamlarına baktı, adamları ona baktılar.

    - bize bu fırtınada kapınu açtun. sana bir ihsan eylemek isterüm gül baba, dile benden ne dilersun.
    - sağlığun dilerim beyim, ne dileyeyüm?
    - yok yok. bir dileğin vardır elbet. söyle edelüm.
    - belli ki zenginsün beyim, velakin benim dileğimü hakikat eylemeye senin de gücün yetmez.
    - benim zenginliğim sen ne bilürsün?
    - senin zenginlüğüm bilmem amma, benim dileğimi bir tek sultan hakikat eyleyebilür.
    - belki sultanım ben!

    deyince samur kürklü adam, birden kalakaldı ihtiyar. ürkerek baktı adamın ela gözünün içine ve o an padişah ile karşı karşıya olduğunu anladı. hemen atılıp elini öptü, tanıyamadığı için af diledi.

    - kusurun yok affolunacak, söyle nedir dileğün?

    dedi sultan 2. beyazıt han.

    - dilim varmaz sultanum.

    diyerek boynunu büktü gül baba.

    - bir konak mı isterdün eyyamın geçürecek sarayda mı yaşamayu isterdün? sancak mı isterdün? vezirlük mü? üç tuğ mu? söyle! hakikat eyleyeyim rüyanu!

    diye kükredi sultan 2. beyazıt han.

    - sultanım, sancakta, vezirlikte, gözüm yoktur. o işleri beceremem, konak saray gerekmez bana. kulübemden, güllerümden ayrılamam. buraya camii yerine bir mektep, bir ilim irfan yuvasu inşa edesun. buradan alimler yetişsun. devlet uğruna pek hayırlı bir iş olur.
    - sen pek mühim bir zat imüşsün gül baba. seni karşıma çıkaran fırtınaya hamdolsun! fikrül mektep pek münasip. osmanlının mülkü çoğaldıkça idaresi güçleşiyor. bize mektepler, mekteplüler gerek.

    diye gül babanın sırtını sıvazlayarak adamlarına döndü padişah.

    - tez irade çıka! mimar hayrettin ve kemalettin efendilerburada iki ahşap mektep binasunun inşasuna başlayalar.

    buyurdu.

    çabuk tamamlandı inşaat. mektebin ilk öğretmeni gül baba, ilk öğrencileri padişahın çocuğu sultanlar oldu. bu sultanlar okuluna "mektebi sultani" denildi. yüzlerce çocuğu vardı padişahın. büyükler küçüklerin ağbileriydi. bu yüzden büyük sultan, küçük sultana bir tokat çarptığı zaman küçük ona,

    - ne vuruyosun lan?

    diyemedi. vuran öz ağbisiydi...

    ferhan şensoy
    kalemimin sapını gülle donattım
420 entry daha
hesabın var mı? giriş yap