61 entry daha
  • eklenmesi sonradan gerek görülen edit:
    efenim öncelikle yazıma göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür eder, bazı arkadaşların ufkunu iki katına çıkardığım için mutluluk duyarım.

    cumhurbaşkanı kimdir? , ne iş yapar? , nelerden sorumludur? , nelerden sorumsuzdur? ,aldığı kararlara itiraz edilebilir mi? , vatana ihanet nedir? ,vatana ihanet diye bir şey var mı? ,vatana ihanetten yargılanabilir mi? ,yetkilerini hangi makam elinden alabilir?

    tüm bu sorulara cevap vermeye çalıştım. umarım ufkunuzu 2 katına çıkarabilirim.

    öncelikle şunu belirtmeliyim ki kendisi ülkenin başkanıdır, başıdır, temsilcisidir. hükümetin değil.

    bu entry'de daha çok herkesin bildiği (meclisi toplamak, bakanlar kuruluna başkanlık etmek vs) yetkileri değil daha çok pek bilinmeyen yetkilerden bahsedeceğim. ülkemizdeki ülke başkanı üzerinde dursam da diğer ülkelerin sistemlerinden de bahsedeceğim.

    ülkemizde devlet başkanına (bkz: cumhurbaşkanı) üç ana başlık üzerinde yetkiler tanınmıştır.

    104’üncü madde, cumhurbaşkanının temsil görevi ve gözetme görevini yerine getirebilmesi amacıyla yapacağı görev ve kullanacağı yetkileri saymıştır. bu görev ve yetkileri 104’üncü madde üç gruba ayırarak saymıştır: yasama ile ilgili olanlar. yürütme ile ilgili olanlar. yargı ile ilgili olanlar.

    efenim dediğim gibi kendisi ülkenin başıdır. sevilip sevilmeme gibi bi' derdi yoktur. ama saygı gösterilmesi zorunludur.

    kendisine ülkemizde ve diğer ülkelerde (diğer ülke monarkları, başkanları bu konuda denk kavramlardır) en büyük temsil yetkisi verilmiştir. cumhurbaşkanı bu sıfatla ülkeyi ve ülke birliğini içerde ve dışarda temsil eder.devleti dış ilişkilerinde devlet başkanının temsil etmesi milletlerarası hukukta yerleşmiş bir ilkedir.

    1-yasama ile ilgili bazı yetkilerinden bahsedersek:

    a) kendisine gözetme görevi yetkisi de vardır. bu yetki ile anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının doğru ve düzenli bi' şekilde çalışmasını gözetmekle görevlidir. bu yetki sayesinde gerekli tedbirleri almak ve uygulamak ile yükümlüdür. tedbirlerin ne olduğu kendi tasarrufudur.

    b) tamam hepimiz biliyoruz cumhurbaşkanı meclis açılışını ve açılış konuşmasını yapar. bununla beraber cumhurbaşkanı, meclise “mesaj” verebilir. yasama faaliyetleri içinde öncelikle yapılması gereken işler konusunda görüşlerini dile getirerek meclise yön vermeye çalışabilir. bunda herhangi bir sakınca yoktur.

    c) cumhurbaşkanı kanunları yayınlar, tekrar görüşmek üzere meclise gönderir, anayasa mahkemesi'ne dava edebilir ve kamu oyuna sunabilir. bu yetkiler mahiyeti gereği hiçbir şekilde karşı-imza kuralına müsait değildir. yani bu konuda tek karar mercii kendisidir. ve herhangi bi' kurum ya da kuruluşa bu konuda beyanat vermek zorunda değildir. bu kendisine tarafsız devlet başkanı sıfatıyla verilmiş bir yetkidir.

    d) cumhurbaşkanı ülkemizde tbmm seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. buna fesih hakkı denmektedir. ve yine tek başına alabileceği kararlardandır. kimseye karşı sorumlu değildir. seçimlerin yenilenmesine hangi şartlar ile karar verebileceği ayrıntılarıyla anayasanın 116’ncı maddesinde düzenlenmiştir.

    2-yürütme ile ilgili yetkileri ise:

    a) cumhurbaşkanı başbakanı atar ve istifasını kabul eder. bu konuda da karşı-imza kuralı işlemez. çünkü seçilmiş yeni başbakanın atanması için, seçimi kaybetmiş eski başbakanın ya da bakanlar kurulunun onayının istenmesi uygun olmayacaktır. yani bu konuda tamamen tek yetkilidir.

    b) bakanları atamak ve görevlerine son vermek konusunda başbakanın teklifi üzerine hareket edebilir. yani bakanlar kurulu üyelerini doğrudan atayamaz ve görevine son veremez.

    c) bakanlar kurulunu gerekli gördüğü halde toplanmasını sağlayabilir, başkanlık edebilir, görüş bildirebilir fakat usulen oy kullanma yetkisi yoktur. zira anayasamıza göre, cumhurbaşkanının siyasal sorumluluğu yoktur. siyasal sorumluluğu olmayan bir kişinin, siyasal sorumluluğu tamamıyla üstlenen bakanlar kurulunun yetkilerinin kullanılmasına katılması parlamenter sistemin mantığına aykırılık teşkil eder. o nedenle, cumhurbaşkanı bakanlar kurulu toplantıya çağırabilse, toplantıya başkanlık edebilse de, bu toplantı da oy kullanamayacağı ortaya çıkıyor.

    d) yabancı devlet temsilcilerini kabul eder ve yabancı devletlere temsilci atar. fakat atama işlemi, dışişleri bakanının teklifi, bakanlar kurulunun kararı üzerine cumhurbaşkanı tarafından yapılır. yani tek başına alacağı bir karar değildir. ayrıca temsilcilerin güven mektubu'nu kabul edip onaylama merciidir. başka bi' makam böyle bi' yetkiye sahip değildir.

    e) milletlerarası andlaşmaları onaylama ve yayınlama yetkisine sahiptir. fakat cumhurbaşkanının tek başına kullanabileceği bir yetki değildir. cumhurbaşkanının bu yetkiyi kullanabilmesi için milletlerarası andlaşmanın türkiye büyük millet meclisinin çıkaracağı bir kanun ile uygun bulunması veya bakanlar kurulu kararnamesiyle uygun bulunması gerekir. ve sorumluluk bakanlar kurulundadır.

    f) başkomutan olma durumu ise şudur. başkomutanlık cumhurbaşkanına verilmiş değildir. cumhurbaşkanına sadece “türkiye büyük millet meclisi adına türk silahlı kuvvetlerinin başkomutanlığını temsil etme” yetkisini vermiştir. bu husus, anayasanın 117’nci maddesinde de açıklığa kavuşturulmuştur. maddeye göre, “başkomutanlık, türkiye büyük millet meclisinin manevî varlığından ayrılamaz ve cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur”.
    aslen türkiye büyük millet meclisinin manevî kişiliğine ait olan ve cumhurbaşkanının tarafından temsil edilen bu başkomutanlık görevleri, yine anayasanın 117’nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, genelkurmay başkanı tarafından “cumhurbaşkanlığı namına yerine getirilir”.

    dolayısıyla, burada başkomutanlık hakkında özet olarak üç şey söyleyebiliriz: 1) başkomutanlığın sahibi, türkiye büyük millet meclisidir. 2) başkomutanlık, cumhurbaşkanının tarafından temsil olunur. 3) başkomutanlık görevleri genelkurmay başkanı tarafından yerine getirilir.

    g) sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak yetkisi vardır. o da şöyle ki: olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilân etme yetkisi normal bakanlar kuruluna değil, “cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan bakanlar kurulu”na aittir. bu hallerde düzenlemeler, olağanüstü hal ve sıkıyönetim kanun hükmünde kararnameleri ile yapılır. bu tür kanun hükmünde kararnameleri çıkarmaya yetkili makam da, normal bakanlar kurulu değil, cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan bakanlar kuruludur.
    anayasadan da açıkça anlaşıldığı gibi, cumhurbaşkanının tek başına olağanüstü hal veya sıkıyönetim ilân etme ve olağanüstü hal veya sıkıyönetim kanun hükmünde kararnameleri çıkarma yetkisi yoktur. bu yetki kendisinin başkanlığında toplanan bakanlar kuruluna aittir.

    h) sürekli hastalık, sakatlık veya kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletme veya kaldırma yetkisi vardır. fakat cumhurbaşkanının kişiye özgü af çıkarma yetkisi, ancak “sürekli hastalık”, “sakatlık” ve “kocama” sebepleriyle sınırlandırılmıştır. dolayısıyla bir mahkûmun cezasını ancak bu üç halden biri varsa “hafifletebilir” veya “kaldırabilir”. bu sebepler sınırlı sayıdaki sebeplerdir. anayasada sürekli hastalık, sakatlık ve kocama “gibi” sebepler denmemiştir. dolayısıyla bunlara benzetilerek yeni özel af sebepleri yaratılamaz.

    çok ilginçtir ki anayasanın sözüne göre, cumhurbaşkanının cezaları başka cezaya çevirme yetkisi yoktur. ancak cezayı ortadan kaldırmak yetkisine sahip bir makamın cezayı başka bir cezaya dönüştürme yetkisine sahip olmaması tutarlı bir sonuç değildir. örneğin, ölüm cezasını ortadan kaldırabilecek cumhurbaşkanının onu müebbet ağır hapse çevirememesi pek tutarlı bir sonuç değildir. “çoğu yapmaya yetkili olanın azı da yapmaya yetkili olduğu (qui potest plus, potest minus )” yolundaki kural gereğince, cumhurbaşkanının cezaları başka bir cezaya dönüştürme yetkisine de sahip olduğu sonucuna varılmalıdır. diğer bir ifadeyle, cumhurbaşkanına verilen “cezaları kaldırma” yetkisi, evleviyetle, “cezaları bir başka cezaya dönüştürme” yetkisini de içerir.

    3-bütün bunların dışında cumhurbaşkanının tek başına alacağı kararlar vardır. bunlar maddeler halinde açıkca belirtilmemiştir. biraz da bundan bahsedersek.

    öncelikle kısaca “karşı-imza (contreseing , countersignature )” kuralından bahsetmek uygun olur. parlementer hükümet sistemlerinde, yürütme organı ikili yapıdadır: devlet başkanı ve hükümet. bu ikiliden birincisi yani devlet başkanı (cumhurbaşkanı veya hükümdar) sorumsuzdur. bu ikiliden ikincisi olan hükümet (bakanlar kurulu, yani başbakan ve diğer bakanlar) ise sorumludur.

    monarşilerde, devlet başkanlarının sorumsuzluğu ilkesi mahkemeler tarafından tam olarak tanınır. örneğin ingiltere’de “kral hata yapmaz (the king can do no wrong )” ilkesi geçerlidir.

    ülkemizde ise 1982 anayasasının 105’inci maddesine göre,
    “cumhurbaşkanının, anayasa ve diğer kanunlarda başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan başbakan ve ilgili bakan sorumludur”. denmektedir.

    1982 anayasasının 105’inci maddesinde hükme bağlanan bir husus da, cumhurbaşkanının “tek başına yapabileceği” birtakım işlemlerin karşı-imza kuralından istisna olduğudur. yani, anayasaya göre, cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği birtakım işlemler vardır ve bu işlemlerin başbakan ve ilgili bakan tarafından imzalanmalarına gerek yoktur.
    ancak 1982 anayasasında cumhurbaşkanının hangi işlemleri tek başına, hangi işlemleri karşı-imza kuralına uyarak yapacağı belirtilmemiştir.anayasanın 105’inci maddesinde “cumhurbaşkanının, anayasa ve diğer kanunlarda başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri”nden bahsetmektedir. ancak, anayasada cumhurbaşkanının hangi işlemleri tek başına yapacağı gösterilmemiştir.

    cumhurbaşkanının re’sen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine anayasa mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz der anayasanın 105. maddesi. ve aynı maddenin ikinci fıkrası da der ki: eğer bir işlem, cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği bir işlem ise, o işleme başbakan ve ilgili bakanın imza atması söz konusu olmadığı gibi, o işleme karşı yargı denetiminin işletilmesi de mümkün değildir.

    cumhurbaşkanının sorumsuzluğu konusuna gelirsek. parlamenter hükümet sistemlerinde, yürütme organı ikili yapıdadır demiştik. bu ikiliden birincisi, yani devlet başkanı sorumsuz, ikincisi, yani bakanlar kurulu ise sorumludur.
    ancak parlamento devlet başkanını görevden alamaz. yani devlet başkanı parlamento karşısında sorumsuzdur.demokratik mantıkta, yetki ile sorumluluk beraberdir. kim sorumluysa o yetkilidir. sorumsuz olan kişi yetkisizdir de. buna göre, parlâmenter hükûmet sistemi eğer demokratik bir hükûmet sistemi ise, bu sistemde de, sorumluluk ile yetki birlikte gider. devlet başkanı sorumsuz ise, aynı zamanda yetkisizdir de.
    demokratik parlâmenter hükûmet sistemlerinde sorumsuz olan devlet başkanının bütün işlemlerinin sorumlu olan başbakan veya ilgili bakan tarafından imzalanmaları usûlü benimsenmiştir. buna da karşı-imza denmektedir.
    buna göre, cumhurbaşkanının siyasî sorumluluğu yoktur. bu şu anlama gelmektedir. cumhurbaşkanı türkiye büyük millet meclisi tarafından görevinden alınamaz. keza cumhurbaşkanı halk tarafından da görevinden alınamaz.
    peki, türkiye büyük millet meclisi, cumhurbaşkanının görev süresini kısaltmak suretiyle cumhurbaşkanının görevinin sona ermesini doğuran işlem yapabilir mi? cumhurbaşkanının siyasî sorumsuzluğu ilkesi olduğuna göre, türkiye büyük millet meclisinin cumhurbaşkanının görevden alınması sonucunu doğuran işlemler yapamaması gerekir. ama zaten anayasada cumhurbaşkanına karşı kullanılabilecek bir “güvensizlik önergesi” usûlü öngörülmediğine göre, türkiye büyük millet meclisinin cumhurbaşkanının siyasal sorumluluğunu doğuracak bir işlem yapması mümkün değildir.

    cezai sorumluluk kısmında ise monarşi ile cumhuriyet arasında farklılıklar bulunmaktadır.

    buna göre monarşilerde devlet başkanının, yani kralın cezaî sorumsuzluğu tam ve mutlaktır. krallar görevleriyle ilgili olsun ya da olmasın, bütün suçlarından dolayı sorumsuzdur. mesela ingiltere’de bu konuda lâtife yollu olarak, “kral bir bakanı öldürürse bundan başbakan sorumludur. eğer başbakanı öldürürse, kimse sorumlu değildir” denilmektedir.
    kralların sorumsuzluğunun altında “kral hata yapmaz (the king can do no wrong, le roi ne peut mal faire )” ilkesi yatmaktadır.

    cumhuriyetlerde ise cumhurbaşkanının cezai sorumsuzluğu mutlak değildir. cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu bakımından, cumhurbaşkanının “göreviyle ilgili suçları” ile cumhurbaşkanının “kişisel suçları” arasında ayrım yapılmaktadır. göreviyle ilgili suçlarından dolayı kural olarak cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu kabul edilmektedir. bunun istisnası olarak “vatana ihanet (haute trahison )” hali kabul edilmektedir. kişisel suçlarından dolayı ise, cumhurbaşkanının sorumlu olduğu kabul edilmektedir.

    fakat 1982 anayasası döneminde ergun özbudun da, cumhurbaşkanının kişisel suçlarından dolayı sorumluluğu lazım geldiğinde, “milletvekili dokunulmazlığı hükümlerinin uygulanması gerektiğini düşünmektedir. yazara göre "anayasanın milletvekillerine, türkiye büyük millet meclisi dışından atanan bakanlara... tanıdığı dokunulmazlık imtiyazını cumhurbaşkanından esirgemek istemiş olduğunu düşünmek zordur".

    bütün bunların dışında istisna olarak ülkemizde devlet başkanı yalnızca vatana ihanet suçunda suçlanabilir. bu 1982 anayasanın 105’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre,
    “cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, türkiye büyük millet meclisi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır” şeklindedir.

    tüm senaryoların gerçekleştiği varsayıldığında ise şöyle bir durum söz konusu:

    türkiye’de ceza kanunlarımızda, tanımlanmış bir “vatana ihanet” suçu yoktur.buna göre, bir kere denebilir ki, ceza kanunu vatana ihanet suçunu tanımlamadıkça, cumhurbaşkanı yüce divan tarafından vatana ihanet ile yargılanamaz.ikinci bir görüşe göre denilebilir ki, vatana ihanet için kanunîlik ilkesi aranmaz. vatana ihanet, cumhurbaşkanının anayasal görevlerini yerine getirmemesi ve yetkilerini ihlâl etmesi demektir.

    eğer, ceza kanunlarımızda “vatana ihanet suçu” diye bir suç mevcut değil ise, cumhurbaşkanı, vatana ihanet ile suçlandırılamaz ve yüce divanda vatana ihanetten dolayı yargılanamaz.anayasamızın 38’inci maddesinin ilk fıkrası, “kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilinden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” demektedir.

    anayasa mahkemesi, isnat edilen fiilin vatana ihanet suçunu değil, bir başka suçu oluşturduğuna karar verip cumhurbaşkanını o suçtan yargılamaya devam edemez. cumhurbaşkanının fiilinin vatana ihanet şeklinde tavsifi, türkiye büyük millet meclisinin cumhurbaşkanını yüce divana sevk kararıyla yapılmıştır. yani bu konuda yetki anayasa mahkemesine değil, türkiye büyük millet meclisine aittir.bu şu anlama gelir ki, anayasa mahkemesi, cumhurbaşkanını, vatana ihanet suçu dışında bir başka suçtan dolayı yargılayamaz. cumhurbaşkanı hakkında beraat kararı vermelidir.

    vatana ihanetle suçlanan ve yüce divana sevkedilen bir cumhurbaşkanının görevde kalmaması “uygun olur”. ancak, anayasada vatana ihanetle suçlanan cumhurbaşkanının görevinin sona erdiğini belirten bir hüküm veya bu durumda olan cumhurbaşkanının görevine son vermeye yarayacak bir usül öngörülmemiştir.

    bakanlar için öngörülmüş olan 113’üncü maddenin üçüncü fıkrasındaki hüküm, cumhurbaşkanına uygulanamaz. zira bu takdirde 113’üncü maddenin üçüncü fıkrasındaki hüküm genişletilerek yorumlanmış olur ki, kamu hukukunda böyle bir yorum caiz değildir.

    kamu hukukunda tüm yetkiler, “verilmiş yetkiler”dir. yani “genel” değil, “istisnaî” niteliktedir. bu tür yetkilerin genişletici yoruma tâbi tutulmaları mümkün değildir. kaldı ki, böyle bir durumda, kim ya da hangi organ, cumhurbaşkanının cumhurbaşkanlığı sıfatının düşmüş olduğunu söyleyecektir? hukuk düzeninden kimse, bunu söylemeye yetki almamıştır. bütün makamlar bu konuda yetkisizdir.

    bu durumda, türkiye büyük millet meclisinin vatana ihanetle suçlandırma kararının iptal edilmesine imkân verecek bir usûl olmadığına göre, cumhurbaşkanı vatana ihanetle suçlandırılmış olacaktır. yüce divana sevk kararı, cumhurbaşkanının cumhurbaşkanlığı sıfatını sona erdirmez. çünkü, yukarıda da açıkladığımız gibi, anayasamızda bu konuda bir hüküm yoktur. bakanların yüce divana sevk edilmesi halinde bakanlıktan düşmelerini öngören anayasanın 113’üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü istisnai bir hükümdür; dolayısıyla genişletilerek yorumlanamaz. burada kıyas yapılamaz. o halde cumhurbaşkanı görevde kalır.

    yukarıda açıkladığımız nedenlerle, yüce divan, cumhurbaşkanının hakkında vatana ihanetten mahkûmiyet kararı veremez ve onun hakkında ceza tertip edemez. yüce divan böyle bir durumda kanunîlik ilkesi uyarınca, vatana ihanet suçunun unsurlarını tanımlayan bir kanun olmadığı gerekçesiyle beraat kararı vermek zorundadır.

    monarşilerde devlet başkanlarının, yani kralların sorumsuzluğu mutlaktır. kralların cezai sorumluluğu olmadığı gibi, hukuki sorumluluğu da yoktur. yani krala karşı ceza davası açılamayacağı gibi, hukuk davası açılıp, kraldan tazminat da istenemez. sorumsuzluğun altında, “kral hata yapmaz (the king can do no wrong)" ilkesi yattığını daha önce de söylemiştik.

    cumhuriyetlerde ise, devlet başkanının, yani cumhurbaşkanının hukuki sorumluluğu ilkesi açısından bir ayrım yapmak gerekmektedir: cumhurbaşkanının göreviyle ilgili eylem ve işlemlerinden dolayı hukuki sorumluluğu yoktur. ancak, cumhurbaşkanının görevi dışındaki kişisel eylem ve işlemlerinden dolayı sorumluluğunun tam olduğu kabul edilmektedir.
    bir gerçek kişi olarak medenî hukuk, kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku gibi hukuki sorumlulukları vardır. boşanabilir, mülk edinebilir vs.

    tabi yine belirtelim bu hukuki sorumluluk çerçevesinde

    ergun özbudun a göre, cumhurbaşkanının kişisel suçlarından dolayı sorumluluğu lazım geldiğinde, “milletvekili dokunulmazlığı hükümlerinin uygulanması gerektiğini düşünmektedir. zira "anayasanın milletvekillerine, türkiye büyük millet meclisi dışından atanan bakanlara tanıdığı dokunulmazlık imtiyazını cumhurbaşkanından esirgemek istemiş olduğunu düşünmek zordur".

    cumhurbaşkanının sorumluluğuna ilişkin son olarak belirtelim ki, cumhurbaşkanlığı idarî teşkilâtının idare hukuku çerçevesinde sorumluluğu tamdır ve her zaman söz konusu olabilir. örneğin cumhurbaşkanı ile mülakat için cumhurbaşkanlığı köşküne gelen gazetecinin başına avize düşmesi sonucu ölmesi veya cumhurbaşkanlığının verdiği bir resepsiyonda ikram edilen yiyeceklerin bozuk olmasından dolayı bazı kimselerin zehirlenmesi durumunda, cumhurbaşkanlığı idarî teşkilâtının sorumluluğu söz konusudur. burada normal olarak idarenin kusurlu sorumluluğu ilkesi geçerlidir. dava, idarî yargıda görülür. danıştay kanununun 24’üncü maddesinde sayılan işlerden birine girmediğine göre bu dava ankara idare mahkemesinde görülür. davada husumet cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine yöneltilmelidir.

    genel olarak pek bilinmeyen kısımları incelemeye çalıştım. teşekkürler türkiye. her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa.

    kaynak:burası
48 entry daha
hesabın var mı? giriş yap