10 entry daha
  • asırı boktan bir seydir. justin bieber ne ise, ses mühendisleri icin de loudness wars cogu zaman odur. aslında ses mühendislerinin azımsanmayacak bir kısmı da karsıdır bu 'loudness' olayına, fakat talep edilen ve begenilen odur.

    normalde mastering denen olay su nedenlerle yapılır:

    1- parcaya son rötüslarını yapmak (multiband compression, kücük ve sirin shelf eq'lar, limiter, enchancer, stereo widener en sık kullanılan rötüslardır, cogu zaman da parcanın buna ihtiyacı vardır.)

    2-mix'leyen kisiden ayrı bir kisiye yollanarak (özellikle sarkıyı mixleyen kisi, yapan kisi ile aynıysa, kulagı belirli bir frekanstaki 'muddiness' denen, karmasa, catısma, berrak olmama seklinde cevirilebilecek olaya asina olmus olabilir, parcayla ugrastıgı uzun saatlerin sonunda) 'objektif' bir bakıs acısı ile de parcaya bakılmasını saglamak. bu bakıs, parcanın müzikal güzelligi ile ilgilenmez, ilgilenmemelidir, tabir-i caizse, mastering mühendisi haddini bu konuda bilir. tabi eve gidince karısıyla "ulan bugün su proje elime ulastı, herkes müzisyen olmus anasını satayım" diyordur muhtemelen, onu desin onda bir sey yok.

    3-en önemli ve son olarak da, parcanın genel ses düzeyini, radyoda dinlenebilmesi icin yükseltir, bu maddenin anlatımı, iki-üc paragraf uzunlugunda olacak, cünkü 'loudness wars' denen olayın kaynagı, budur.

    mastering mühendisi, bu kısımda, parcanın genel ses düzeyini, bazen referans parca kullanarak, bazen ise tecrübe ile ayarlar, düzenler. bunun yapılmasının nedeni, radyo dinlenir iken, mesela arabalardan bir örnek:

    diyelim otobanda gidiyorsunuz, bir radyo kanalını actınız. bir sarkı var, masterı yapılmıs, o sarkıyı dinliyorsunuz, ardından bir sarkı daha geliyor fakat bu sarkının sesi öbürüne göre daha kısıktır, cünkü bu sarkının masteringi yapılmamıstır (diyelim ki -7 -8 db, mix sonrası mastering öncesi sarkının, mastering sonrası sarkı ile db farkı genelde bu olur) oldugundan, teybin sesini daha bir yüksek acarsınız. ardından bu parca biter, tekrar baska bir masterı yapılmıs parca, yapılacaktır, bateri atagı ile giren bu parca, kendi sesi cok daha yüksek olacagından, bir anda sizi yerinizden zıplatır, ne oldugunu sasırırsınız, "ulan hay böyle mastering yaptırmadan parcayı yayınlamaya calısan yeni yetme müzisyene" dersiniz biraz ses bilginiz var ise (kaza bile yaptırabilir. ülkemizdeki kazaların %38'inin sebebi, masteringsiz, mixten direk radyoya yollanmıs parcalardır, vallahi :( ).

    iste, mastering denen is, 'consistency' denen, radyoculukta ve ses mühendisliginde önemli bir yere sahip, türkce'ye 'süreklilik', 'uyum', 'bagdasma', 'ortak yön, seviye sahibi olan parcalar, bu seviyenin bozulmaması' olarak cevrilebilecek olayı saglar. (sadece radyo örnegini kullanıyorum fakat soundcloud, youtube, cd vs mecralar icin de aynı sey gecerlidir. playback mecrası degildir önemli olan, playbackin kendisidir)

    simdi, loudness wars kavramına gelecek olursak tekrar, bu 'catısmanın' yaptıgı seyin sagladıgı sey, (sesi yükseltme) bilimsel acıklamasıyla tam olarak sudur, tamamen bunun üzerine kurulu bir seydir:

    insanlar, avcı-toplayıcı zamandan itibaren, icgüdüsel olarak kendini korumak ve de tehlikelere karsı uyanık olmak icin, reflekslere ve uyarıcılar yoluyla sartlar kendini.

    peki bu uyarıcılara hangi sıra ile dikkat kesilir veya hangi uyarıcı en yüksek önceligi alır?

    ilk öncelik tabii ki de:

    1- en tehlikeli olan
    2- en yüksek ses cıkaran
    3- en büyük hacme sahip

    olan uyarıcı degil mi? beyin icgüdüsel olarak ne yapar peki? en yüksek ses cıkarana dogru yönelip "kendimi önce bundan korumalıyım, önce bu uyarıcıya dikkat kesilmeliyim soyumu, yasamımı devam ettirebilmek icin" der, dikkatini en cok bu uyarıcı ceker o yüzden, dikkate değer olmaya en cok o adaydır, öyle degil mi?

    kavgada bile bu böyledir, size bagıran bir kisiye, yere bakarak, kısık bir ses tonuyla 'tamam, git lütfen, benim hatam' derseniz, karsınızdaki kisi icgüdüsel olarak 'sanırım bu kolay bir av' yoluyla düsünmeye baslar, 1-0 geriye düsersiniz, cünkü o kisi sizi dikkate deger bir tehdit olarak görmez. evet, insan hala icgüdüsel ve avcı-toplayıcı bir canlıdır, örneklerim bu yüzden bu sekilde, ve de bu yön yadsınamaz. sonuc olarak sadece 'icgüdü' denen olay sebep olmustur, milyar dolarlık sektörde 'loudness wars' denen seyin cıkıp, dinamik rangei ve de ortalama üstü müzik dinleyicisinin müzik keyfini bok etmesine.

    simdi, loudness wars'u müzigin kendi icinden örnekleyecek olursak:

    diyelim ki youtube'da bir sarkı dinliyorsunuz, masteringi 'loudness wars' kavramına ve amacına yakın olacak bir bicimde yapılmıs. gayet yüksek bir sese sahip. bu sarkıyı kapatıyorsunuz ve de sağ sekmeden baska bir sanatcının baska bir parcasına tıklıyorsunuz. bu parcanın masteringi yapılmamıs veya yapılmıs fakat 'loudness wars' düsünülmemis yapar iken (gerci bu pek mümkün mü bilmiyorum. nitekim, mastering mühendislerine müzisyenler tarafından gelen talepler %80 'loudness wars' kategorisine girecek sekildedir.) parca calmaya basladı ve de bir önceki sarkıdan sesi daha düsük (ses tusuyla oynamadan dinlediginizi farzediyorum). beyniniz otomatik ve icgüdüsel olarak ne düsünecek? "bu parca dikkat cekici degil, dikkatimi tamamen buraya vermeme deger degil, öbür parca daha etkili ve dikkat edilmesi gereken bir uyarıcı!" peki ne oldu? masteringi ve finishi yüksek ses düzeyine ayarlanmıs parcaya karsı bu parca, daha dinlenmeden, müzikal kalitesi bile hesaba katılmadan 1-0 yenik basladı yarısa. dikkatinizi öbür parca kadar cekemedi. istediginiz kadar "hayır benim dikkatimi cekti" diyin, icgüdüsel sekilde onun kadar cekmedi dikkatinizi. bu kötü bir sey degil, eger ortalama üstü veya elestirel bir müzik dinleyicisi iseniz fakat zaten 'loudness wars' size hitap etmiyor, ortalama ve ortalama altı, popüler kültürün usagı olmus müzik dinleyicisine hitap ediyor.

    bir kere baslamıs olan 'loudness wars' durmak bilmiyor, cünkü bir kere 'ortalama müzik dinleyicisi'ne vermis oldu o tadı, dikkati kolay yönden nasıl cekecegini buldu. bu yüzden bir günde loudness wars yasaklansa, ortalama dinleyiciler 'ulan müzikler kötülesti', 'neden artık sarkılar eskisi kadar dikkat cekici olmuyor' vs seklinde konusmaya baslayacaklar. bu paragraf cok basit bir anlatım ile dolu oldu fakat durum bu. eroin gibi bir sey de diyebilirim bu paragrafın özeti olarak.

    parcanın dinamik alanı, enstrümanların 'kendilerine ait, oturdukları frekansların olması', gerceklik hissini, tuseleri, hissiyatını götürür bu 'loudness wars' denen illet. nasıl mı yapar? heavy compression ile yapar. compression (sıkıstırma) her parcada kullanılan, kullanılması gereken bir seydir, kötü bir sey degildir, normal kullanımda, sesi güzellestirir. nitekim, 'fazla sıkıstırma' sesi öldürür. (filmlerde, bir fısıltı ile bagırmanın aynı düzeyde duyulmasının tek nedeni de compressordır)

    sürekli "dinamik alanı bok ediyorlar", "dinamik alan yukarı dinamik alan asagı" diyoruz da, nedir bu dinamik alan denen sey?: 'ses kayıtlarının' (bu ses kaydı tamamen bitmis bir parca da olabilir, yoksa 10 saniyelik bir gitar solosu da olabilir) bir dinamik alanı vardır. dinamik alan, sesin, o kayıt süresi boyunca cıktıgı en yüksek ses seviyesi (db) ve indigi en alcak ses seviyesidir. baska bir anlatımla, o kaydın sahip oldugu en alcak ses seviyesi ile en yüksek ses seviyesinin arasındaki alanın tamami, o ses seviyeleri de dahil olmak üzere, o parcanın veya ses kaydının 'dinamik alanı'dır. dinamik alan önemlidir, cünkü dinleyiciye, o parcanın 'orda' olması, 'gercekci' olması, 'tınıma (ton, tuşe de denebilir)' hissini yaratır.

    compressor'ın dinamik alan üzerindeki etkisi de sudur: belli bir dinamik alana sahip olan bu parca, genelde bu kadar dinamik alana sahip olursa, mixe (parcadaki bütün enstrümanların birbirine uyum saglaması icin yapılan sürec mixingdir. mixing, corbanın 'karıstırılma süresi' isemix, o corbanın yenebilecek durumdaki, yani karısmıs halidir) oturmaz. oturmak demekten kastım, bir bas gitar sarkının cogu kısmında vardır degil mi? sarkının basında pek fazla enstrüman yokken gayet duyulabiliyorken, nakaratta daha kısık duyulur, cünkü önünde enstrümanlar vardır, veya fazla duyulur bu parcanın o anki haline baglıdır.

    iste compressor, bu dinamik alanı kücültür, en alcaktaki ses seviyesini yukarı ceker, en yukarıdakinin ses seviyesini de asagı ceker. tam olarak 'sıkıstırır yani.

    (bu örnekte, compressor'ın ses dosyası üzerindeki etkisi görülebilir)

    loudness wars'da kullanılan heavy compression ne yapar? en asagıdaki sesi öyle bir yukarı ceker, en yukarıdaki sesi öyle bir asagı ceker ki, neredeyse bütün ses seviyeleri kulaga aynı gelir. ardından 'gain' denen aparat ile, seviye olarak fazlaca yakınlastırılmıs bu seslerin hepsini ortak olarak daha yüksek bi ses seviyesine ceker. iste bu olaydan sonra, loudness wars'a bir sarkı daha kurban edilmistir. (ses seviyesini arttırmak icin kullanılan tus, aparat, vs)

    loudness wars, %95 oranıyla burada anlattıgımdan baska bir sey degildir fakat milyar dolarlık endüstriye yön verir. insan dogası da böyle gariptir iste.

    parca örnegi olarak da:

    loudness wars'a yönelik mastering: katty perry- firework

    normal bir parca: the doors-riding on the storm (o zamanlarda loudness wars yoktu tabi)

    zaten, iki parca arasındaki kültürel, 'doluluk' olarak fark da, loudness wars'un neden cıktıgı ve hangi kitleye hitap ettigini dogrulayan yegane sey idir.

    son olarak da loudness wars hakkında güzel videoları ve acıklamaları olan bir adam: ian shephard

    edit: masterginsiz olmanın etkisini en cok "amatör elektronik müzik müzisyenleri" görür. önce kendi parcasını dinler 'vay be, ne güzel parca yaptım' diye saatlerce hevesle calısarak parcayı bitirir. ardından youtube'dan profesyonel bir parca acarlar ve 'ulan ya, yapacagım sarkının icine edeyim' derler. onlara diyecegim sudur ki: korkmayın arkadaslar, ses seviyesini aynı noktaya getirirseniz, aradaki farkın aslında daglar kadar olmadıgını anlayabilirsiniz.
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap