5 entry daha
  • oha lan buraya gitsem artık ölsem de gözüm arkada kalmaz dediğim yerlerden. asıl adıyla hobbiton.

    yeni zelanda kuzay adada, matamata diye minnacık bir kasaba'nın az dışında bulunuyor. matamata'da başka hiç birşey yok. ama ben merak ediyordum oraya gidenler nası bi vesileyle punduna getirip de gidip geziyor diye, o yüzden nasıl gittiğimi anlatayım, gezdiğimi gördüğümü yazayım, yediğim içtiğim bile kayda geçmiş olsun.

    hobbiton'ı gezmek için zaten önce bi yeni zelanda'da olmanız lazım, sadece hobbiton gezmeye de türkiye'den yeni zelanda'ya gelinemez o yüzden yeni zelanda'dayız zaten şeklinde başlayayım. gerçi yeni zelanda'ya bir sürü şey görmeye gelinebilir, hobbiton da arada gezilebilir.

    şöyle ki, auckland ya da wellington'dan alıp, matamata'ya götürüp hobbiton'ı gezdirip tekrar auckland ya da wellington'a bırakan turlar var. auckland fiyatını bliyorum o da 125 nzd. hobbiton'a kendiniz giderseniz 75 nzd.

    biz burda arkadaşın arabasıyla 3 günlük gezi planladık, auckland'dan çıkıp önce rotorua'ya gittik, orda bi gece kaldık, maori köyünü gezdik, geyserlere baktık filan, ikinci gün matamata'ya gidip hobbiton'ı gezdik, orda bir gece geceleyip sonraki gün waitomo'da glow worm mağaralarını gezdik, auckland'a döndük.

    matamata'nın ana caddesinde zaten büyükçe bir tabela dikmişler, "welcome to hobbiton, matamata new zealand" yazıyor üstünde, böyle lotr fontuyla filan, yanında tuhaf gandalf şapkalı bi heykelimsi bişi var, sokağın karşısında da isite bulunuyor, turist bilgi merkezi. isite'ı görmemeniz imkansız çünkü hobbit evi/orta dünya hanı karışımı bir yapı, müthiş özenilmiş, saz çatılı, dalgalı camlı pencereleri, yuvarlak ceviz yaprağı işlemeli kapıları filan.. insan inanamıyor. buradan hobbiton'a bilet alıyorsunuz, içeride hediyelikler de var. bir de gerçek boyutlu, kayaya oturmuş gollum heykeli var.

    hediyelikçide biraz gözüm döndü. ucuz turist çöpü satıyolardı çoğunlukla ama bazı şeyleri de almasam çatlayacaktım. 2 adet cüce altın parası aldım, weta workshop imzalı. dizaynları farklı, baya satıyolar, alabiliyosun. bi daha böyle inek sürüsüyle d&d filan oynayacak ortam bulursam 'hanci bana en iyi odanı ver, bi tankard da ale!' diye masaya vurucam coinleri. ya da böyle hayallerle oyalanıyorum işte. neyse. lorien yaprağı şeklinde magnet filan aldım. aslında baya mücevherlerini filan da satıyolardı da çok pahalıydı naapalım.

    bileti aldıktan sonra bu isite binasının önünden otobüsler seni alıp matamata'nın biraz dışındaki alexander farm'a götürüyor. hobbiton movie set, alexander farm içerisinde. burada bir de shire's rest diye bir otobüslerin toplanma noktası buluyor. yine hediyelikçi vs. otobüslere de cücelerin isimlerini vermişler, nori'yle gidip balin'le döndük.

    zaten daha matamata'ya yaklaşırken coğrafya tanıdık gelmeye başlıyor. tepeler, yeşillikler filan, anlıyorsun bi shire'a yaklaştığını. matamata ve alexander farm arasındaki yol da öyle. her yer koyun zaten. neredeyse film setinin içi bile koyun.

    hobbiton'a varınca tur rehberi herkesi bir toparlıyor. rehbersiz gezmek diye birşey yok. bir buçuk, iki saatlik bir tur, rehberle gezmek zorundasın. ama bence de zaten rehber en iyi şekilde gezdiriyor. yanlış hatırlamıyorsam, rehberin dediğine göre 39 adet hobbit deliği inşa etmişler. her biri inanılmaz detaylı.

    daha önce bolca film seti görmüş bir insan olarak söylüyorum, film dekoru gerçekte kamerada göründüğünden çok farklı görünür. kamerada müthiş gerçekçi görünen şey, gündelik ışıkta efektsiz filan aşırı çiğ durabilir. hobbiton'da böyle bir olay asla yok. nasıl çılgın detay çalışmışlarsa, herşey hobbitler tam şimdi burdaydı, dur gelecekler birazdan gibi duruyor.

    her hobbit deliğinin farklı özelliği var. evlerin dizaynı, sırf bakarak içinde oturan hobbitin mesleğini, kaç çocuğu olduğunu, vs'sini anlayabileceğiniz şekilde dekore edilmiş. penircisi ayrı, balıkçısı ayrı, arıcısı ayrı, ressamı, oduncusu, oyuncakçısı ayrı.. bacalardan dumanlar tütüyor, kurusun diye asılmış kıyafetlere doğru giden çimenler ezilmiş, çünkü kıyafeti asan hobbit çimlere basıp geçmiş..

    ortada yapay bir gölü var, rehberin anlattığına göre çekimler sırasında gölü kurbağa basmış, özellikle de oyuncular dialoglarını okumaya başlayınca karşılık verme ihtiyacı hisseden kurbağalar yüzünden çekim yapmak zorlaşınca, civardan bir adam tutmuşlar, kurbağaları alıp evine götürsün bi süre diye. çekim bitince tekrar getirmişler kurbağaları. gerçek ekinlerin yetiştiği bir bostan bulunuyor gölün hemen yakınında. etrafında da hobbit evlerini gezen toprak yollar. yollarda yer yer direklere asılmış fenerler, tabelalar...

    herşeysiyle bir bütün köy yani. ben açıkcası biraz hayal kırıklığına uğramayı bekleyerek gitmiştim. üç beş hobbit evi kapısı görecektik, onlar da ekranda göründüğünden çok daha dandik görünecekti. sonra dönecektik. hiç öyle olmadı. gerçekten herşeysiyle shire'ı gezmenin inanılmazlığını yaşadım. köyün neresinde durup baksan 360 derece muhteşem manzara veriyor, böyle bir güzellik olamaz.

    tepenin eteğinden başlayıp hobbit evlerini geze geze tepenin en üstünde en son bilbo'nun evine varıyorsunuz, sonrasında ise bilbo'nun doğumgünü sahnelerinin çekildiği parti alanına ulaşıyorsunuz. buradan göl, ve ötesinde greendragon şahane manzara oluşturuyor. sonra da zaten köyden çıkıp ağaçların arasından geçip, köprüyü geçip greendragon'a ulaşıyorsunuz.

    değirmen, iskele ve kenarında ufak balıkçı sandalı, sizi hobbit boyunda bırakan devasa bira fıçısı burada. biletinizle greendragon'da bir bedava içki hakkınız var, ama insan içeriyi gezmekten pek içecek almayı düşünemiyor o an. dekorun detayları ve atmosferi bir yana, greendragon yaşayan bir bar. hakikaten bar olarak çalışıyor yani. ve duvarlarda, sütunlarda "duman halkası yarışması", "kayıp yeşil pelerin!", "sebze takası bu pazar!" filan gibi ilanlar var. cider, pale ale ya da zencefil biranızı size bilbo'nun doğumgününde kullanılan seramik kaplarda servis ediyorlar, gölün ötesinde hobbiton'ı izleyerek içiyorsunuz.

    greendragon'dan sonrası gerçek hayata dönüş.

    tahmin edersiniz ki deli gibi fotoğraf çektim. hangi birisini naapsam bilemiyorum henüz. bir de ne de olsa internette benim çektiklerimden çok daha güzel fotoğraflar vardır eminim, çünkü bendeki fotoğraflarda genelde hep benim mutlulukla inanamamazlık arasında gidip gelen şabalak ifadeli suratım var.

    şimdi biraz para biriktirme zamanı, sonraki hedef yeni zelanda güney adalarda ki çekim lokasyonlarını görmek.

    asla gerçekleşmeyecek sanılan hayaller bazen gerçekleşebiliyormuş. çok acayip.
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap