2 entry daha
  • melih cevdet anday'ın muhteşem şiiri. "göçebe denizin üstünde" isimli şiir dosyasıyla beraber tek bir kitap halinde yayınlanmıştır. melih cevdet bu şiirinde ezra pound'ın the alchemist (simyacı) adlı şiirinden, eliot'ın waste land'inin (çorak ülke) kimi parçalarından yararlandığını söylemiştir. bu şiirin birinci bölümünün üçüncü kıtasının birinci dizesinde baudelaire'den alıntı yapmaktadır ayrıca. kolları bağlı odysseus'daki alıntılar ve yeniden yazmalar da bunlarla bitmemektedir. tennyson'dan tutun, şeyh galip'e, wallace stevens'ın şiirlerinden, davud'un mezmurlarına kadar çeşitlilik sunan kaynaklara dayanan çok ama çok boyutlu bir şiirdir bu:

    sözlerim varsa
    var demeksin

    birinci bölüm:

    1.
    ağır bir zamandı sürekli ve anısız
    gözden önceki göz içindi yalnız
    somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla
    ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü
    açardı hasatsız gökyüzünü
    ustan önceki sabah kanlarla
    bulut tapınağında bir yıldız

    2.
    evreni tostoparlak uyur böcek
    düşünde gökleyin kocaman
    gök mü yoksa böcek mi önce
    duruşur bir anda geçmişle gelecek
    geyik akarsuları özlediğince
    hem su hem geyiktir akan
    düşle gerçekleyin iç içe

    3.
    bildik bakışları ile süzerdi beni
    aynasında sarılaştığım nehir
    çekirgelerle büyürdüm üç adımda bir
    çekirgeler kuru yıldızları yerdi
    acıkmış bir güneşin öğle dikenleri
    çıngıraklarla havayı titretir
    tanrısal uykularımı bilerdi

    4.
    ey çocukluk, mutluluk simyacısı!
    alevini bul getir yanmış bakırın
    batı bulutundaki alı indir yere
    ne oldu tomurcuğun içindeki ısı
    kırmızı yaldızla mı damladı altın
    saydam sapın özündeki ambere?
    bul getir korkusuz büyücü, gizci başı!

    5.
    yerin üstünde gördük bunu unutma
    herkes yeniden yaşadı ve unuttu
    kalıntılarla uzak anılarla yakın
    kendi görütünde bir kırmızı karaca
    ne güzel yangındı o yangın
    herkes yeniden yaşadı ve unuttu
    yaktığımız mutluluğu unutma

    6.
    ey doğa, büyük doğa, sağır kral!
    tasında mermer yaz yağmuru
    kesik bacağında güneş halhal
    çağırıyorsun eski bahçene çocukluğu
    sendin senin mutlu uyruğundu
    sonra baktım pencereme vuran dal
    görünüp yok oldu

    7.
    ekşi salkımdan şarabı çıkaran kim
    toprağı ateşten, ateşi sudan
    bitkiyle, böceklei benimle oluşan
    sonra kitaplarda okuyup öğrendiğim
    görünmez ışınlar, iç içe yörüngeler
    bensiz mi yanar, bensiz mi döner
    yasaların içgüdümdü benim

    8.
    unutamam o güz ikindisini
    her yanda alı al bir mutluluk
    terli bir at gibi gülümseyiverdi
    düşle gerçek arası dörtnala
    bir koşudan sanki çoğala çoğala
    gelip yitivermişti çarçabuk
    beyaz kulelerle bayraklar ortasında

    9.
    şimdi ondan ne ki kaldı
    unutulmuş bir kapı belki kaldı
    değişmez biçim, arı renk, ölümsüz birlik
    o zorunlu kendiliğindenlik
    anılarla geldi gitti kaldı
    duyularda bir ürperti kaldı
    artık eski bahçelerde değildik

    10.
    duyular eski ağaçlarım benim
    her gece bütün kuşlarını yiyen
    alaca bulaca fener alayı
    unutup gidilmiş körebelerim
    bilinçsiz bir inatla yeniden
    yeniden boyuna yeniden
    kurup kaldırıyorsunuz bu sofrayı
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap