10 entry daha
  • tyana'lı olan birinci yüzyılda yaşamıştır ve şifacılığı, ermişliği ve filozofluğu tartışmalıdır. "sersem sepetin tekiydi" demiyorum elbette ama ilk iki niteliğini uluorta kesinmiş gibi dillendirmemek lazım. şifacı yani tıpla meşgul? o vakit doktor demek lazım. alternatif tıp mı yoksa? birtakım ciddi teknikleri saymazsak, o vakit türksat'taki dandik reklam kanallarında advertorial'ları dönen bal satıcıları kadar mühim bir iyileştirici olmalı, hani doktora gitmeyi öneren ama bir kavanoz balımsı, pekmezimsi şeyi de 30 liraya kakalayanlardan.

    ermişliğine değinmiyorum bile, zira ben bir insanın diğer insanların eremediği bir yere erdiğinde bunu onlara anlatmak suretiyle onları da erdirebileceğini varsaymak isterim, böyle bir şeyin olduğunu görmedim. kaldı ki ermiş bile görmedim.

    filozofluğu hadi neyse, mümkün olabilir. makro ve mikro-evren üzerine düşünen ve neden-sonuç ilişkisi konusunda kırmızı çizgileri olan çoğu kişi ölmeden önce ya da sonra filozof olarak kodlanmıştır.

    tyana'lı apollonius'un asıl olayı isa ile karşılaştırılmış olmasıdır. bazıları bu karşılaştırılmayı "karıştırılma" olarak okumuş ve "ya duydun mu isa diye biri yokmuş, isa aslında birinci yüzyılda yaşamış olan tyana'lı apollonius adında bir ermişi isa'yla karıştırmışlar, kilise'nin tanıttığı isa oymuş" deyivermiştir. işin esası öyle değil. çekilin ben doktorum.

    şimdi bu adama uluorta şifacı ve ermiş deniyor ya, bu eskiden de oluyor, yani birileri ona "tyana'lı şifacıydı, ermişti, birçok mucizesi vardı, hatta bir keresinde bir ölüyü bile diriltti" diyordu. denildiği türden bir yeteneği olduğunu sanmıyorum ama denmiş işte. bunu diyenlerin en meşhurlarından biri de üçüncü yüzyılda yaşamış olan, sossianus hierocles adında romalı bir aristokrattır. bu zat hıristiyanlardan o kadar çok nefret ediyormuş ki, hıristiyanlığı yerin dibine sokan bir kitap yazmış. muhtemelen 302 yılında yayınlanan bu kitabı dönemin suriye'si ve filistin'inde ve sonunda 303'te nicomedia'da okuyucuyla buluşmuş. hierocles klasik roma'daki yazarın yazdığı kitabı gala gibi bir ortamda yüksek sesle okuması geleneğine uygun olarak kitabına halka açık bir şekilde okumuş. hierocles, hıristiyanları gıcık edecek ya, kitabında temel olarak isa'yı tyana'lı apollonius ile kıyaslayıp "ne yani apollonius'un da mucizeleri var, hatta daha fazla ve büyük mucizeleri var ama ona isa'ya dediğiniz gibi tanrı demiyorsunuz?" sorusunu yöneltmiştir.

    adamın yazdığı bu kitap günümüze ulaşmadı. içeriğine ilişkin bu bilgiyi hierocles'in tezine uyuz olan koyu hıristiyan lactantius'un (kendisi kilise'ye aykırı olan görüşlerle alay eden karanlık bir tiptir ve "dünya yuvarlak mıymış? dönüyor muymuş? ahahahaha aptallar, dünya tepsi gibidir ve hareketsizdir, öyle olmasa, kayar düşerdik, ne aptallar var ya" şeklinde konuşan skolastik tiplerin en bilinenlerindendir) ona yazdığı cevaptan ve daha sonra yaşamış olan caesarea'lı eusebius'un yine cevap niteliği taşıyan eserinden alıyoruz. tersten giderek, cevaptan soruyu, savunmadan suçlamayı öğreniyoruz.

    eusebius'un cevabında hierocles'in zekice ve bir o kadar ahlaksızca bir propaganda yürüttüğü tezi hakimdir, buna göre hierocles isa gibi tanrı'nın kelamının vücut bulduğu yüce bir figürü basit bir büyücüyle kıyaslayarak edepsizlik yapmıştır. ancak eusebius'un hedefindeki kişi ziyadesiyle doğrudan apollonius değil, onun biyografisini yazanlar ve onların aktardıklarıdır. dolayısıyla burada daha çok lactantius'un savunması üzerinde duracağım.

    lactantius ise contra hieroclem (hieroles'e karşı) başlıklı metninde hierocles'i (adamın adını yazmaktan bıktım bu arada) hıristiyanların saf inancıyla alay etmekle suçlamış ve muazzam bir fallacy örneğiyle "isa'nın tanrı olduğuna inanıyoruz, çünkü o tanrıdır" deyivermiştir. bununla birlikte apollonius'un isa'dan daha yüce bir olduğu konusunda hiçbir şüphesi olmayan hierocles isa'ya saldırmakla kalmamış havarilerden petrus ile paulus'a da çamur atmış, onları, afedersiniz, "şarlatan" olmakla itham etmiştir.

    lactantius ise havariler meselesi üzerinde pek durmayıp isa'nın apollonius'a olan yüceliğini inanç dışındaki çileci duyuşla da kanıtlamaya çalışmıştır. buna göre isa gibi roma devleti tarafından suçlu bulunan apollonius'un kaçtığına, buna karşın isa'nın yakalanmak şöyle dursun çarmıhını bizzat kendisi taşıyarak ölüme gittiğini söylemiştir. insanlığı kurtarmak adına sergilenmiş olan bu çileci tavrın tanrı'ya, apollonius'un tavrının ise, afedersiniz, tavuk-yürekli birine yakıştığını söylemiştir. tavuk-yürekli tamlamasını ben ekledim tabi ki, böyle bir şey yok, sakın ha.

    lactantius'a göre isa'nın apollonius'a olan bir üstünlüğü de isa'nın adının önceden yahudi kehanet metinlerinde geçmesi, buna karşın tavuk-yüreklinin adının geçmemesidir. dahası lactantius ziyadesiyle yunan felsefesiyle meşgul olan apollonius'un (tavuk-yürekli demeyelim artık, adamın inananları vardır, mahkemeye vermesin sonra kutsalına hakaret ettik diye) yahudi geleneğinin müjdelediği kurtarıcının kendisi olamayacağını da söylemiştir, demek istemiştir ki, "bizim olayımız farklı, felsefeyi aşar". ayrıca apollonius'un şifacılığı, ermişliği, büyücülüğü minvalindeki dedikoduları çıkartan cinlerle irtibat kurarak gerçekleştirdiği, adına thaumaturgus denilen karanlık törenleri de vardır. "bu nasıl kurtarıcı ya? adam pisliğin teki çıktı rıza baba" der gibi olmuştur lactantius.

    böyleyken böyle. her gördüğünüz tyana'lıyı şifacı ve ermiş sanmayın, nice tyana'lılar geldi geçti, bir adam zaten şifacıysa, ermişse kaçar gider, dağda yaşar, takipçi makipçi almaz yanına. dolayısıyla bildiğini ve gördüğünü başkalarına aktaramaz, varsayalım herkesin erişemeyeceği saklı bir hakikat var, ona erdiği andan itibaren titreyerek kendisine gelmiş olmalıdır. yok, ona erdikten sonra "gideyim de bunu insanlara anlatayım, şov yapayım, el vereyim" demişse, o vakit hakikat demeyecek mi "bu mu yani bana eren" diye? bence der ve demeli. gerçi, başta eren diğer insanlara da göstersin falan demiştim, çelişir gibi oldum galiba. tam değil, nüans var. tek bir şey ama olsun, yine de nüans var.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap