3 entry daha
  • douglas adams'ın söylediği gibi, en başında ağaçtan inmek büyük bir hataydı. aslında sudan bile hiç çıkmamış olmalıydık.

    olanlar oldu, ağaçtan indik ve bipedal olmaya karar verdik.

    insan türünün evrimsel tarihinde muhtemelen en önemli dönüm noktalarından biri, iki ayak üzerinde doğrulmak. nihayetinde türümüzün fiziksel, kognitif ve kültürel gelişimini tetikleyecek birçok sürecin yaşanmasına önayak olacak olaylar silsilesi de işte burada başlar.

    herşeyden evvel, bipedalizmin bir sonucu olan uzun ve hantal gövdemiz, birçok avantajının yanında, diğer hayvanlardan kaçmamızı ya da saklanmamızı nispeten verimsiz kılan bir dezavantaj olarak ortaya çıkmıştı. bu da düşmanlarımızdan korunmak için kaçmak ya da saklanmak dışında başka stratejiler geliştirmemiz zorunluluğunu doğurdu.

    strateji kabaca şöyleydi, kaçmak ya da saklanmak yerine daha fazla görünür ol, topluluk halinde takıl, etrafa kokular ve sesler yay. kısacası diğer hayvanları korkut ve kaçır, kendinden uzak durmalarını sağla.

    işte bu strateji*, oldukça efektif bir şekilde işe yaramasının yanında, bugünkü anlamda sosyalliğin, dilin, sanatın, müziğin, kültürün ve pek tabii ki kognitif zekanın ortaya çıkmasında kilit rol oynamış oldu.

    şöyle açıklayalım;

    bu noktadan sonra, diğer hayvanların tehdidi altında olma ihtimali, topluluk olarak güçlendikçe azalıyordu. sürü halinde dolaşan diğer hayvanlardan farklı olaraksa, biz insan türü birbirimizle iletişim kurup, anlık olarak mantıklı kararlar doğrultusunda hareket edebiliyorduk. bu ilk başta -hem diğer bireylerle iletişim için, hem de rakibi korkutmak için senkronize sesler çıkarıp hareketler yapmak için- müzik yeteneğini kazanmamızı sağladı. (bkz: haka dansı)

    insan, artık müzik yeteneği olan yerdeki (havada ya da suda olmayan) tek türdü. dahası, ritmik müzik yapan tek canlıydı(hala öyleyiz). birlikte hareket edip, bilinçli ve rasyonel kararlar alabilmemiz, en önemli silahımızdı. aramızda anlaşabilmemiz, rahatlıkla istediği sesi çıkartabilecek kadar gelişmiş gırtlağımız ve gittikçe gelişen zeka seviyemiz gelecekte fazlasıyla kompleks bir şekilde kendini ifade ve iletişim yeteneğine sahip olacak bizler için (bkz: dil) adeta bir baz olacaktı.

    zeka ve sosyallik arttığı ölçüde azalan düşman* tehdidi, beraberinde kolonize olmayı getirdi. fakat, topluluk halinde güven içinde yaşamak, fiziksel olarak gittikçe körelmemize sebep oluyordu. bu zayıflık, her ne kadar -artık- korunmak için önemsiz olsa da, avlanmak ve beslenmek için hala önemliydi.

    muhtemelen, bu durum öncesinde avcı olan atalarımız, ilk başlarda leş yiyicilik ve toplayıcılıkla beslenmiş olabilir. bu beslenme rejimi bir süre devam ettiyse bile gittikçe artan popülasyon, farklı coğrafyalarda yayılım gibi süreçler sebebiyle bu stratejiyi de tekrar gözden geçirmek zorunda kalmış olabilirler.

    şükür ki, gittikçe gelişen zekamız her zamanki gibi imdadımıza yetişti. fiziksel gücümüz azaldıkça, alet yapabilme becerimiz gelişti. tabii, bu aletleri kullanabilmemizi sağlayan motor kabiliyetlerimiz de inanılmaz oranda arttı. önceleri muhtemelen taş ve benzeri ilkellikteki aletlerimiz, nesilden nesile gelişti. hem bu aletleri üretirken hem de avlanmak için kullanırken gereken el becerisi ve görsel hesaplama yeteneğimiz arttı. işte bugün diğer canlılar arasında benzersiz olarak sahip olduğumuz bu beceriler, sözgelimi, dokunmatik telefonlarımızı ve klavyelerimizi hiç zorlanmadan kullanabilmemiz de, dikiş nakış işlerini kusursuzca halledebilmemiz de, ve hatta yolda parabolik bir eğimle bize doğru gelen otomobilin altında ezilmeden karşıdan karşıya geçebilmemiz de o günlerden miras.

    ilginçtir ki, uzunca bir süredir devam eden maceramız neticesinde yeryüzünü domine etmiş, inanılması güç büyüklükte ve gelişmişlikte bir medeniyet kurmuş, yakınımızdaki gezegenleri dahi keşfe çıkmış olan bizler; hepsini atalarımızın bu başarısına borçluyuz. bununla birlikte, geçmişimizi analiz edip sebep sonuç ilişkisine bağlayabildiğimiz kadar, geleceğimiz konusunda da o kadar öngörülemez değişkenlere bağlıyız.

    gene de, halihazırda medeniyetimizden yüzlerce milyar kilometre uzaklıkta ileriye giden eserimiz (bkz: voyager 1), muhtemelen güneş büyüyüp yeryüzünü yaşanamaz hale getirdikten sonra dahi samanyolu galaksisi'nin öteki ucuna doğru ilerliyor olacak. üzerinde yer alan altın plak* tahminlere göre en az 1 milyar yıl daha okunabilir olacak, birilerinin onu bulma ihtimali düşük olmasına rağmen.

    sadece bunu biliyor olmak bile harika bir deneyim.

    işte hepsi ağaçtan inip bipedal olmaya karar veren atalarımız sayesinde.

    not: yazdıklarım herhangi bir bilimsel kaynağa dayanmamaktadır. sadece okuduklarımdan çıkarımsamalarımdır. bu konuda akademik bir birikimim yoktur. dolayısıyla layman spekülasyonundan fazlası değildir. yanlışlarımı uyarırsanız memnun olurum ve düzeltirim.

    edit: avci toplayici uyardı, tarih konusunda yaptığım hatayı.
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap