6 entry daha
  • filmlerinde genellikle yüksek dozlu, ani iniş çıkışlarla, yüreklerini hoplatarak, ödlerini patlatarak izleyiciyi korkutan değil konuyu dantel gibi işleyen, yavaş yavaş ama sürekli germeyi tercih eden bir korku-gerilim filmleri üstadıdır.. aslında tehlikeli bir noktadadır.. çünkü izleyici can sıkıntısıyla ruh sıkıntısı arasında gidip gelir.. ancak zaten carpenter'in derdi ruhunu sıkabildikleri iledir.. canı sıkılanlar çıkıp gidebilir.. prince of darkness'daki alice cooper ve avanesinin sokaklarda ruh gibi dikildikleri sahneler, in the mouth of madness'daki arabanın yanından ikinci kez geçen bisikletli, the fog'un başlı başına bir sis gibi ağır ağır izleyicinin üzerine çökmesi insanın ruhuna ulaşabilen ve ruhuyla bütünleşen sahnelerdir bence.. coen biraderlerin barton fink'te duvar kağıtlarının yapışkanları eriyerek duvarlardan söküldükleri sahneyle başlayıp john goodman'ın elinde silahla alevler içinde otel koridorlarında yürüdüğü sahneye kadar yükselttiği ve kar altında izlese bile insanı terletmeyi başaran sıcaklık hissini carpenter'ın verdiği ruh sıkıntısıyla eş değer bulurum.. aksiyon yerinde sayar ama tansiyon tavana vurur..
98 entry daha
hesabın var mı? giriş yap