26 entry daha
  • "kendini solcu sanan chpliler" diye çemkiren sol spektrumun trafik polisliğine soyunmuş tatavaperverlere biraz tatava yapacağım. bir ülkenin geleceği hakkında, öz-yönetimin mümkün olduğu, eşitlikçi, şeffaf ve adil bir düzenden yana herhangi bir toplumsal proje etrafında bir araya gelebilmek için siyasetin mümkün olması gerek. akp hırsız, yolsuz'dan önce sağı, solu, ideolojileri anlamlı kılan siyaseti saf dışı bırakmış siyaset-dışı bir iktidardır. yolsuzluktan daha mühimi bir müsteşarın savcıyı tehdit edebildiği bir düzeni normalleştirmesidir. hukukun ve toplumsal muhalefetin kanun dışı yollarla massedildiği bir ortamda seçimlerin de zerre kadar hükmü yoktur. bir siyasi partiye tüm rakiplerinin toplamının 10 katından fazla tv ekranında yer verilmesinin sandıkta hile yapılmasından hiçbir farkı yoktur. bir adamın bizzat medya patronlarını arayıp yayınlarına müdahale etmesinin sandıktan hile yapılmasından hiçbir farkı yoktur.

    ama bize başka seçenek sunmadılar. onların tarihteki tüm faşist iktidarlarla ortak söylem ve kurallarını kabul etmek zorunda kaldık. arendt insanın temel türsel, antropolojik karakteristiğinin konuşma yetisi ve kamusallık olduğunu söyler. onlar bizim insanlığımızı çaldılar. konuşamıyoruz, sokağa çıkamıyoruz, yeter artık diye bağırdığımızda gaz fişekleriyle öldürülüyoruz. 87 milyar euroluk talanla suçlanan insanların hayatlarına özgürce devam etmesi ne demek biliyor musun? devlet yok demek. ormanda yaşıyoruz demek. senin sevmediğin bir adamı öldürüp öldürmeme arasında bir fark yok demek. yok hükmünde yaşıyoruz demek. aylar sonra müzik dinleyeceğim dinleyemiyorum, dışarıdaki hırsız çetesi aklıma geliyor, gerekirse yasa çıkarırız diyen müsteşar aklıma geliyor, berkin aklıma geliyor, 14 yaşındaki çocuktan siyasi muhataplarından bahseder gibi "o kişi" diye bahsedecek kadar aklını yitirmiş canlı aklıma geliyor, evlat acısı yüreğine düştüğü gün milyonlarca insana yuhalatılan anne aklıma geliyor, keşke oğlumu dövmeyip kafasına sıksaydınız diyen anne aklıma geliyor.

    hepsi iki fazla oy için. o iki oyu onlardan düşeceğiz. çok az da olsa, gayrimeşru yollarla manipüle edildiğini de bilsek son bir umutla bir kitlenin istiklal savaşına seferber edildiği yolu kabul ettik, oyumuzu kullanacağız, bir ihtimali zorlayabilmek için.

    çünkü mevcut durum meşru mücadele aygıtlarını kullanacağımız bir sınıf çatışmasına bile işaret etmiyor. asgari burjuva hukukunun olmadığı bir ortamda iktidar mücadelesi de yoktur. o ağızda entelektüel doyum yaratan, sırrı'ya verdim derkenki havanın, sınıf ve kimlik siyasetinin mümkünatı için asgari burjuva hukuk düzeni elzemdir. yine her siyasi muarız gibi nevi ideolojik manipülasyonu yapsın, çıkarlarının gerektirdiğini kitabına uydursun, bir hegemonya mücadelesi için siyaset üzerinde çarpışalım ama haklarım için sokağa çıktığımda beni öldürmesin. yaşayan eski tüfek klasik marksistlerden, azılı burjuva sivil toplum karşıtlığıyla bilinen ellen meiksins wood teyzemiz bile democracy against capitalism isimli kitabının bir yerinde liberal ve demokratik kurumların mümkün kıldığı göreli özerkliğe dayalı sivil toplumun tüm özgürleşimci projeler için "ehven-i şer" bir fırsat olduğunu söyler. sistem topyekun sorguya açılmalıdır, evet, ama topyekun dönüşümün ilk eldeki imkansızlığı sistemin sunduğu olanaklılıklara burun kıvırmayı gerektirmez. bir burjuva devrimi olan fransız devrimi ile işçi sınıfı da bir çok örgütlenme pratiğiyle tanışmış, örgütlü hak mücadeleleri yürütmüş ve nihayetinde yine liberal bir metin olan insan hakları bildirgesine sosyal ve ekonomik hakları sokmayı başarmış. "insan hakları ne yaa, hepsi aynı burjuva işi" dememişler, topyekun özgürleşme yolunda kendi yararlarına kullanmışlar.

    yine klasik okuldan bir marksist, korkut hoca bugün yazmış:

    "yasama organının, torba kanunlarla kapkaç mekanizmasını hızlandıracak biçimde kullanıldığı biliniyordu; ama ses kayıtları pazarlıkları, manipülasyonların ortaya çıkarınca en kötümserler dahi şaşırdı: “gerekirse yasayı çıkarırız. suçu, suç olmaktan çıkarırız…” istisna değil; yaygın, ölçüsüz bir yozlaşmanın sembolik yansımaları…

    örnekleri artırmak anlamsızdır. olay, “meşruiyeti yitirme” boyutlarını aşmıştır. bilinen işlevleri, özellikleri ile devlet dağılmaktadır. marksistler türkiye’de sınıf hegemonyasının hangi yöntemlerle, hangi kurumsal düzenlemelerle hayata geçirildiğini incelerler. devletin bir mafya (çete) yönetimine dönüşmüş olduğu aniden ortaya çıkınca, tüm çözümlemeler geçersiz hale geldi.
    (..)
    devletin mafyalaşması, kapitalizmin başlangıcına özgü ilkel birikim değildir. alaturka neo-liberalizmin kayırma, hazıra konma, rant paylaşımı mekanizmalarıyla da karıştırılamaz. zira, kriminalleşme varsa “kitabına uydurma” dahi ortadan kalkmıştır; yerleşik burjuva hukuk düzeni işleyememektedir."

    gördüğün gibi devletten, siyasetten bahsetme koşullarını çoktan aştık. makro siyaseti "hepsi sistem partisi ne farkları var yea" biçimindeki her toptancı değerlendirmenize şöyle bir ülkede yaşadığımız gerçeğiyle geleceğim. farkı var arkadaşım. konuşabileceksin, eleştirebileceksin. sev sevme, liseli bir öğrencinin dönem ödevine mülakat verebilen bu adamların belediyesine gittiğinde mafyatik korumalar tarafından tartaklanmayacağına emin olabilirsin. akp'ye kadar ülkenin en karanlık dönemi olan 90larda bir hayvan zulmü yaşandığında belediye binası basılırdı, panter emel meclis başkanını tokatlardı; bugün bir belediye başkanının sevmediği beldeye, okula otobüs yollamadığı ve hiçbir hukuki yolla muhatap olamadığın koşulları yaşıyoruz. fark ne diyorsun, fark bu. bir meslek odası bilgi edinme hakkını kullandıığnda şu tür rezilliklerin olmayacağına emin olabilirsin. bu adam yarın sikini kaşıyarak odtü ormanına gelip oraya selçuklu motifli devasa bir tuvalet inşa etse, sırıta sırıta okulun ortasına sıçsa elinde pankartınla gözaltına alınmakla yetineceksin. daha tuzluçayıra, dikmene gelmedi sıra. ellerinde kılıçlarla bekleyen ve doğru zamanı bulduğunda seni bir kaşık suda boğacak olan bir suç örgütü, tüm ülke çapında gariban gettolarından üniversitelere moğolların bağdat seferi gibi bir katliam ve talan için amadeler, sadece doğru zamanı kolluyorlar. sense yaşanan onca olağanüstülüğe rağmen isveç yerel seçimlerinden konuşuyormuş gibi, sanki ideolojini koruyup savunabileceğin bir sivil ve hukuki düzen varmış gibi ideolojiden, siyasetten, seçim yelpazesinden bahsediyorsun. siktir git. yanlış hayatın doğru yaşanma olasılığı yoktur arkadaşım. en başından kokuşmuş, dünyada benzeri olmayan pespayelikte bir formel demokraside aklına gelebilecek her şey yanlışken ve tüm bu yanlışlıklar senin taharetinden uykunda göreceğin rüyaya dek gündelik hayatını sömürgeleştirmişken siyasi ilkeliliğin doğru olacağına inanan bir gerizekalısın. genel irade kavramından bahseden rousseau'nun (özetle, oyların tek tek toplamı değil, azınlık iradeleri de dahil bir ortak çıkar paydası) kafasındaki model atina polis devletini anlatan minimal bir toplumsal yapıydı. 80 milyonluk nüfusa yüzde 10 barajını, parti içi oligarşiyi babam koymuş gibi, barajın indirilmesinden, seçim sisteminin topyekun değişmesinden yana en ufak ihtimal olsa talep etmek için sokağa dökülmeyecekmişiz gibi istiklal savaşı ilan edenlere karşı utanmadan kendini savunan adama çemkiriyorsun.

    kısaca, piyasa ekonomisini, liberal demokrasiyi, sosyalist devrimi, cumhuriyetçiliği, bireyciliği, toplulukçuluğu, milliyetçiliği, kürt sorununu tartışmayı anlamlı kılan şeyi, siyaseti geri çağırmak için oy kullanacağız. çete rejimi sona erip siyaset mümkün olduğunda sabaha kadar tatava yapabileceksin, tatavaların etrafında insanları örgütleyip sokağa çıktığında terörist damgası yemeyecek, gaz fişeğiyle öldürülmeyeceksin. yine arendt bahseder, "right to have rights" diye, "haklara sahip olma hakkı"; tek doğal hak budur aslında, temel hak dediklerimiz bile bu hakkın kullanımıyla elde edilen haklardır. bu yüzden esaret ve eşitsizliğin iktidarına dayalı monarşiye isyan eden burjuvazinin kaleme aldığı zafer metninin ilk maddesi insanların "özgür ve eşit doğar" olduğudur. işte bugünün türkiyesi senin elinden özgür ve eşit doğduğun, milyar eurolar çalmakla çalmamak arasında yasal bir farkın bulunduğu temel hakları elinden aldığı gibi, en doğal hak olan haklara sahip olma hakkını da elinden alarak arendt'in bu noktada örnek verdiği nazi almanyası ile tarihi bir utanç paydasında buluşmuştur. devleti uluslararası cürme iştirak edenlerin, işlemediği suç kalmamış kontrgerilla liderlerinin, yayınevi çalışanın boğazlarını kesenlerin dışarıda, gazetecilerin, radyo yayıncılarının, öğrencilerin hapiste olduğu, devlet adına cinayet faillerinin bulunamadığı, bulunanların mahkeme başkanlarının uyuduğu bu düzenden midenin bulanması ve onu ***en ivedi yol*** ile reddetmek için insan olman yeterlidir.

    gayet etraflı, rasyonel ve mantıklı analizleri dahi "oylar bölünmesin siyaseti, ehveni şer siyaseti, kategorik akp karşıtlığı" diye küçümsemenin facebook, twitter sosyal bilim dehlizlerinde kendini üreten akademik karı kız piyasasında geçer akçe olduğunu biliyorum. ve lakin bir insan aynı anda solcu ve gerizekalı olamaz.
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap