1 entry daha
  • sergiu nicolaescu'nun yönettiği 1971 tarihli rumen filmi.

    yeryüzünde ezici çoğunlukta insan hayatları boyunca, bazı şeyler üzerinde hiç kafa yormadan, onları analiz etmeden bu dünyadan göçüp gidiyor. bu üzerinde hiç düşünmedikleri şeylerin çoğu da aslında hayatlarının belli dönemlerinde sıkça karşısına çıkan şeyler. misal çocukluğum boyunca bolca battal gazi filmleri izlemiş birisi olarak oldukça geç yaşlara dek, bu filmlerdeki bizans karakterlerinin böylesine kötü figürler olarak sunulmasını hiç sorgulamadım. çoğu karikatür tiplemesi tadında, ölesiye kötü, sefil ve iğrenç karakterleri öylesine benimsemişim ki bunu normal ve olması gereken bir durum olarak kabullenmişim. elbette ki zamanında bizansta kötü, iğrenç adamlar olmuştur, ama birader tüm bir ulusun öyle olması mı gerekir? hem öyle olması gerektiğini kabul etsek bile bunu nereden biliyoruz? dandik bir kaç aventür filminden mi? nedir algımızın bu şekilde şekillenmesini sağlayan şey? bizans külliyatını mı hatmettik, yoksa doktora mı yaptık bu konuda?

    mihai viteazul filmini izlerken sürekli kendi geçmişime gidip geldim, bir sürü şeyi sorgularken diğer yandan da tarihsel filmlerden aldığım keyif katlanarak arttı. üç saati aşkın bu filmi izlerken sıkıldığımı pek söyleyemem özellikle de ilk yarısı ışık hızında geçti diyebilirim. dış odaklara baktığımızda filmi beğenmeyenler var, ama büyük bir prodüksiyon olduğu konusunda hemfikirler. o koskoca ordu savaşlarının olduğu sahneler hakikaten çok görkemli. mekan kullanımı müthiş. üşenmeyip 1970'lerin başında istanbul'a gelip saraylarımızda, surlarımızda çekim yapmışlar, tabi o zamanın istanbulu'nu filmde görmek de gayet güzel bir duygu. oyunculuklar beğenilmemiş ama ben beğendim. gayet sürükleyici, sıkmayan, entrikalarla dolu bir tarihsel film var karşımızda.

    filmin konusu yukarıda anlatılmış. ama özet gerçersek bu tarihi şahiyet bir anlamda rumenlerin cesur yürek'i diyebiliriz.

    "namert dostun olacağına, mert düşmanın olsun."

    filmin en anahtar cümlelerinden olan bu replik, mihail'in hem iç hem dış düşmanlarla verdiği mücadeleyi anlatan veciz bir söz. keza mihail, istanbul'a osmanlı sarayına gelip, yerini alacağı kişinin katli sırasında sultan murad ııı ile diyalogları da gayet enteresan ve hikayenin nasıl şekilleneceğine dair önemli ipuçları veriyor. mihail'in kendi halkının desteğini almaya çalışırken mücadele ettiği derebeyler ve aristokratlar ise en başta bizim yerli tarihi filmlerimizdeki kötü karakterlerden farksız. gayet rezil tipler olarak aksettirilmiş ve belki de seyirci üzerindeki etkiyi mutlak şekilde sağlamak adına bu gerekli bir şey. ayrıca bu filmde hristiyan birliği sağlanması aşamalarında papa'nın "sefil türkler" diye hitabet ettiği sahne ile 2012 yapımı fetih 1453 filminde constantine'nin -daha abartılı şekilde- "sefil türkler" diye haykırdığı sahne arasında bir fark da yok. ama çok ilginçtir ki mihai viteazul tüm film boyunca türkler aleyhine kötü kelam etmiyor ve onları mert bir düşman olarak görüyor. bu durum filme olan saygımı epey artırdı diyebilirim. filmin ikinci yarısındaki bolca ayinli, kiliseli sahneler epey sıkıcı ama bunun dışında gayet sürükleyici, etkileyici ve başarılı bir yapım var ortada.

    tarihe meraklı, savaş aksiyonlarını seven ve dönemin istanbulunu görmek isteyenler kaçırmasın derim.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap