4 entry daha
  • --- spoiler ---

    arayışımı bütün bilim dallarında sürdürdüm, ama aradığımı
    bulmak şöyle dursun, benim gibi, hayatın anlamını bilirnde arayan
    hiç kimsenin de hiçbir şey bulamadığına ikna oldum. o insanlar
    hiçbir şey bulamamakla kalmadıkları gibi beni tam da ümitsizliğe
    sevk eden şeyin -yani hayatın anlamsızlığının- insanın herhangi bir
    şüpheye yer vermeksizin bilebileceği tek şey olduğunu açıkça da
    kabul etmişlerdi.

    cevapları her yerde aradım. hayatımı öğrenmekle geçirmiş olmam
    ve bilim dünyasıyla olan ilişkilerim sayesinde bilimin her
    dalındaki bilim adamlarına ve akademisyenlere ulaşma fırsatım oldu.
    bana bütün bilgilerini seve seve sundular, sadece kitaplarla
    değil sohbet yoluyla da. öyle ki, bilimin bu hayat sorusuna dair tüm
    söyleyebilecekleri elimin altındaydı.

    bilimin halihazırda vermiş olduğu cevapların dışında var oluşa
    dair sorulara başka cevaplar veremiyor oluşuna uzunca bir süre
    inanamamıştım. bilim dünyasının, elde ettiği, hayata dair gerçek
    sorularla hiçbir ilgisi olmayan sonuçları büyük bir önem ve ciddiyet
    havası içerisinde ilan ettiğini gördükçe, bana uzunca bir zaman
    benim anlayamadığım bir şeyler varmış gibi gelmişti. bilim
    karşısında uzun bir süre ürkek kalmıştım ve cevaplarla benim sorularım
    arasındaki uyumsuzluğun bilimin hatasından değil, benim
    cehaletimden kaynaklandığını sanmıştım. ama bu konu benim için
    bir oyun ya da eğlence değil, bir ölüm kalım meselesiydi ve ben
    istemeyerek de olsa şu kanaate vardım ki, sorduğum sorular
    sorulabilecek tek meşru sorulardı ve bütün bilimlerin temelini
    oluşturuyorlardı. suçlanması gereken bu soruları soran kişi olarak
    ben değil, bu sorulara cevap verme iddiasında olan bilimin kendisiydi.
    benim sorduğum soru -ki beni elli yaşında intiharın eşiğine getirmişti-
    sorulabilecek en basit soruydu ve budala bir çocuktan tutun
    da bilgeler bilgesi bir yaşlıya kadar herkesin ruhunda yatan şeydi.
    bu, insanın cevabını bulamazsa yaşayamayacağı türden bir soruydu
    ve ben bunu tecrübelerimle öğrenmiştim. soru şuydu:

    "bugün yaptıklarımın ve yarın yapacaklarımın sonucunda ne olacak?
    hayatırnın tamamının sonucunda ne olacak?"

    soru şu şekilde de ifade edilebilir:
    "hayatımın, beni bekleyen, kaçınılmaz olan ölümün yok etmeyeceği bir anlamı
    var mı?"

    -------------------------------------------

    her insanın, karşı karşıya olduğu "ben kimim?", "niçin yaşıyorum?"
    ya da "ne yapmalıyım?" sorularına yanıt bulabilmesi için ilk önce şu
    soruya yanıt vermelidir: "o bütün nedir?" (ki o, bütünü
    tanımamaktadır, sadece kısacık bir zaman diliminde bütünün küçücük
    bir parçasını tanımıştır.) bir insanın kim olduğunu anlayabilmesi
    için önce, birbirlerini anlamayan, kendisi gibi insanlardan
    oluşan bütün o gizemli insanlığı anlaması gerekmektedir.

    sadece tanrı'ya inandığım anlarda yaşamış olduğumu hatırladım.
    bu, geçmişte nasılsa, bugün de öyleydi. yaşamak için tanrı'nın
    varlığının farkında olmaya ihtiyaç duyuyordum. onu unutmaya, ya da
    onu inkar etmeye göreyim; ölüyordum,

    bu canlanma ve ölme de neyin nesi? tanrı'nın varlığına olan
    inancımı yitirdiğimde yaşamıyorum. şayet onu bulmaya yönelik
    içimde bir umut kırıntısı olmasaydı kendimi çoktan öldürmüştüm.
    sadece o'nu hissettiğimde ve bulmaya çalıştığımda yaşıyor, gerçekten
    yaşıyorum. "daha ne arıyorsun?" diye haykırdı içimdeki bir ses. "bu
    o. o, onsuz yaşanılamayandır. yaşamak ve tanrı'yı bilmek aynı
    şeylerdir. tanrı var oluştur."

    "tanrı'yı arayarak yaşadın mı, bir daha tanrısız yaşayamazsın." ve
    her zamankinden daha güçlü bir şekilde, içimdeki ve etraflmdaki her
    şeyaydınlandı ve bu ışık beni bir daha terk etmedi.

    tolstoy

    --- spoiler ---
90 entry daha
hesabın var mı? giriş yap