6 entry daha
  • film alabildiğine geniş çölde geçmesine rağmen klostrofobi kavramının ne demek olduğunu yaşatır izleyiciye. izlerken biz de çöl ortasında virane bir köyde hapsolmuş hissederiz kendimizi.

    gezginlerin toplu yürüyüşü ve nağmeleri insanı ürpertir, diken diken eder insanı. hele filmin sonunda hallac-ı mansur'un hayatını anımsatan bir şarkı vardır ki yürekler dağlar. ezgisi ayrı, sözleri ayrı kederlidir. ya kavmi

    köyün insanları da bir gariptir. subayla konuşurken sağ gözü yeşil ve büyük, sol gözü siyah ve küçük olan şeyh, dilsiz iz sürücü, hazine arayıcısı, her yere girip çıkan, sevimlilikten uzak at kuyruklu ürkütücü çocuklar vardır.

    yönetmen bu köyle sanki islam toplumunu anlatır. içine kapanık, sadece kendi derdiyle meşgul olan köy islam medeniyetidir, öğretmene denildiği gibi bir zamanlar çölde yani dünyada vaha olan bu medeniyet bugün viraneye dönmüş; sanatı, güzelliği ve bilgiyi bırakmış, bir saplantıya odaklanmış; insanları asıl hazine olan bilgiyi, manevi zenginliği bırakıp serveti parada, altında arar olmuştur.

    (bkz: hallac-ı mansur)
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap