2 entry daha
  • "açlıktan gebermek üzereydik. 'haydi, bridgeport'a gidip oradaki lokantalardan birinde hamgurber yiyelim, patatesli matatesli, kahve falan.' mehtap altında, gölü çeviren toprak yoldan inip morley'nin battaniyeleri aldığı motelde durduk. morley gidip battaniyeleri geri verdi, sonra küçük kasabaya girip karayoluna park ettik. zavallı japhy[gary]'cik. demek ki en nihayet işte burada keşfedecekmişim arkadaşımın en hassas tarafını. hiçbir şeyden yılmayan, haftalarca tek başına o dağ senin bu dağ benim dolaşan, dağlardan uçarcasına inen bu gözü pek aslanımız, içerideki insanlar çok iyi giyinmişlerdir diye eli yüzü düzgün bir restorana girmekten korkuyordu. morley'le ben gülerek 'ne farkı eder ki? içeri girip yemek yiyicez sırf' diyoruz. ne var ki, japhy benim seçtiğim restoranı fazlaca kentsoylu buluyor ve karayolunun öbür yanındaki, işçilerin girip çıktığı bir aşevine gitmemiz için diretiyordu. dediği gibi yaptık. o aşevine girdik; pis, dağınık bir yerdi burası; garson kızlar daha mönü falan getirmeden beş dakika geçiyor. tepem atıyor ve "öbür yere gidelim çocuklar" diyorum. " ne diye korkuyosun japhy, ne fark eder ki? dağları filan biliyosun ama ben de nerden yemek yenileceğini biliyom." aramıza biraz soğukluk girmişti. üzülüyordum. ama japhy bizimle öbür, iyi olan restorana gelmişti. restoranın bir köşesinde bir bar, loş ışıkta birçok avcı oturmuş içmekte, restoran bölümündeyse uzun birçok tezgah ve bir sürü masa var. aile grupları oturmuş, neşeyle yemek yiyorlar. mönü zengin. hepsi güzel yemekler. dağ ırmaklarından alabalık ve daha neler neler. bakıyorum, japhy'nin bir kuruş daha harcayacak diye ödü kopuyor. bara girip bir kadeh kırmızı şarap alıp tezgahtaki tabureme dönüyorum (japhy: "kızmazlar mı yaptığına?") ve tiye alıyorum japhy'yi bir süre. japhy de keyifleniyor. "aklını başına topla biraz oğlum, insanlardan kaçan demode bir anarşist gibi davranma. ne fark eder ki!" diyorum.

    "ne bileyim yahu, burası bana bir sürü para babasıyla dolu gibi gelmişti. kazıklanırız diye korkmuştum. bütün bu amerikan refahı beni ürkütmüştür hep, itiraf etmeliyim. fakir bir bhikku'yum ben; ne işim var böyle kaliteli yerlerde? bütün çocukluğum, gençliğim züğürtlük içinde geçti; bazı şeylere alışamadım."

    "dertlenme, ben de senden yanayım..."

    zen kaçıkları - 114/115.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap