2 entry daha
  • stendhal'ın, gerçek adı ile henri beyle'in, tamamlayamadan vefat ettiği eseridir.

    ne kadar doğru olduğunu bilememek ile beraber, romanın ikinci bir defa gözden geçirilmeye fırsatı olamamış hissiyatı doğurdu bende, ama bunun da esere ayrı bir doğallık kattığını inkar etmek yanlış olur. romanın en saf, yalın, ilk hali kalmışlığı, bir "masumiyet"i bulunmakta ki, bu da kendisine ayrı bir - belki edebi eserler için pek kullanmadığımız - "sevimlilik" katmakta.

    spoiler içerebililr, içermeyebilir de.

    bu düşünceye beni sevk eden roman içerisinde yarım bırakılmış bazı cümleler oldu. örneğin,

    - bir.... düştü, hisli hisli lamiel'e "umutsuzluğa sürüklüyorsunuz beni" dedi.

    bunun gibi "...." olarak bırakılmış başka cümleler de mevcut, sanırım stendhal oraya uygun düşecek kelimeyi daha sonra tamamlanmak üzere boş bırakmıştı.

    tabi romanın sonu da bu nedenle tamamen ortada kalmış durumda, tam olay akışı/örgüsü kıvama ulaşmışken, lamiel bir karakter olarak okuyucuya çok yönlü olararak belirir ve gelişirken, okuyucu tam anlamı ile anlatıcı babasını yitirmiş bir yetim gibi ortada kalmakta. üzücü.

    romanda lamiel başkarakter olmasına rağmen, ben daha çok doktor sansfin karakterine ayrı bir ilgi duydum. hatta doktor sansfin, ayrı bir romanın apayrı bir başkarakteri bile olabilirdi. zannediyorum ki stendhal da sansfin'i romanın ilerleyen bölümlerinde olaya dahil etmek istemiş olabilir, ömrü yetmemiş olduğundan bu gerçekleşememiştir elbet. (merak edenler için kısaca sansfin, sırtında kamburu olan, bunu iyileştirmek adına doktor olan, ama kendine bir çare bulamayan, doktorluğu başka emeller uğruna kullanan bir karakter. fiziksel engeli yüzünden sürekli insanların eğlence konusu olan sansfin, kendine katı bir felsefe belirleyen, sürekli ikilemler arasında giden, bazen şeytani fikirleri olabilen, bazen ise bunlardan büyük bir temizlilikle pişman olabilen ilginç bir karakter. sansfin'in yaşam ve insanlar üzerine olan düşünceleri onu yine dediğim gibi çok ayrı bir romanın konusu yapabilirdi, yazık ki bitmemiş bir romanda kendine ancak bir yer bulabildi ki, ancak tamamlanamamış bir kitabın karakteri olabildi)

    bunun dışında ise, stendhal'ı bu romanda sadece romantik olarak adlandırmak biraz haksızlık olur, o bu eserinde aslında realist romantiktir. stendhal, bir 20. yy. yazarı olsa idi belki çok daha farklı eserler verirdi.

    stendhal'ın bu eserindeki en güzel, eğlenceli ve belirgin özelliği ironisi, kaydadeğer bir olaylar zinciri görülmeyen romanda, 19.yy fransa'sının aristokrat yaşamını iğneleyici bir dil ile okumak oldukça keyif verici. örnek de vereyim,

    "kule dikildikten sonra, taşralı duvarcılan kesme taşları hizalayamadıklarını farketti, bunun üzerine paris'ten işleme ustaları getirildi. bunlar, taşların bazı kısımlarını birkaç santim derinliğinde yeniden oyup şekillendirerek günümüz ispanya'sında ancak kalıntılarına rastladığımız çok güzel bir mimari tarzı olan kuzey afrika tarzıyla kuleyi çepeçevre donattılar. kulenin görünümü gerçekten çok hoş olmuştu. yeni bir dönem başlatan kule, çevre şatoların üzerinde muazzam bie etki yarattı."

    bu paragraf istemsiz bir gülme isteği doğuruyor okuyucuda. taşralı işçilerin yaptığı sade inşayı beğenmeyen aristokrat ev sahibesinin, parisli ustaları getirtmesi, akabinde "ne kadar saçma ve gösterişli, o kadar güzel" felsefesini benimsemiş aristokrasi istekleri neticesinde ortaya anlamsız bir binanın çıkması ve bu binanın herhangi bir mimari akım içerisine yerleştirilememesi nedeni ile "yeni bir dönem" başlatması stendhal'ın alttan alta ironilerinden sadece bir tanesi.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap