112 entry daha
  • en kısa zamanda şirketimde toplu gösterimini yapacağım belgesel.

    inşaat mühendisiyim; belgeselde gözüken "şehri katleden" yapıların bazılarında çalışmışlığım da var maalesef.

    mimar-şehir plancısı vesair olmadığımız için bizim için yıkım demek para demek; şirkete "üçüncü köprü çözüm değil!", "kanalistanbul'u istemezük" rozetiyle gittiğimde işverenlerim mütebessim ifadelerle bakıyorlar suratıma, meslektaşlarım köprünün trafiği nasıl rahatlatacağından bahsederken, kentsel dönüşümün statik açıdan zaruri bir yenilenmenin sonucu olduğunu söylerken başka bir sohbette toki şantiyelerinde çalışmış olanlar tünel kalıpla yarattıkları faciaları eser miktarda hicap duymakla beraber gülerek anlatabiliyorlar.

    bu ve benzeri tezlere hem "statik" hem "istatistik" verileriyle cevap verirken mütemadiyen bu yaşananların sadece mühendislik olmadığını, dönüşümün sosyolojik sonuçlarına odaklanılması gerektiğini kendi kendime anlatıp duruyorum.

    okuldayken çok değerli bir hocam; " su istediğiniz gibi değil, istediği gibi akar!" diyerek meslek hayatımız boyunca yapacağımız projelerde su ile ilgili problemlerle karşılaşırsak suyun doğasını göz ardı etmememizi, onun davranış şeklini anlamamızın ortaya koyduğumuzun çözümün, sağlıklı, ekonomik ve sürdürülebilir olması için yeter olmasa da gerek şart olduğundan bahsedip "suyun doğasına aykırı" projelerin akıbetlerinden oluşturduğu bir gösterim yapmıştı.

    peki insanın doğasına aykırı çözümler bizi nereye götürecek? bırakın üç günlük beş günlük çözümleri, bir şehrin ulaşımının ve yerleşiminin planlamasında minimum 50 yıllık öngörülerle uzun vadeli çözümler getirmeniz gerekmektedir. mühendislik bunu gerektirir.

    ekümenopolis, sıkça şikayet edildiği gibi bu çözümlere odaklanmıyor; zaten bir çözüm değil tespit belgeseli; buna karşın içinde ufak ufak da olsa öneriler var. tahminim "director's cut" kısımları olsa daha fazlasını görebilirdik.

    kamuoyunun farklı çözümlerle ilgili bilgilendirilmesi demokrasinin getirdiği bir zaruriyet olması gerekirken biz hala daha "başbakanın" karar verdiği güzergahta yapılacak köprünün "ismini" tartışıyoruz.

    bu tartışmayla köprünün yapılması gerçeğini kabullenmiş, kıldan tüyden bir meseleye takılıp kalıyoruz.

    bir köprünün yerine bir başbakan (bakın erdoğan demiyorum) karar veremez, bir bakan-belediye başkanı falan da karar veremez. kamusal düzeyde tartışmadan bir şehrin onlarca yıllık geleceğine damga vuracak bir projenin yapılması "bana kalırsa" en hafifinden "vatana ihanettir".

    tabiat ana, şehir, "yer"in kendisi; kendilerine yapılan ihaneti affetmeyeceklerdir. bizler de buna sessiz kalarak suça ortak olacağız ve cezadan nasibimizi almaktan kurtulamayacağız.
57 entry daha
hesabın var mı? giriş yap