• sinema cok az filmde temellerinden birisi olan edebiyati asabilmek, ya da kendisinden onceki butun sanatlari golgede birakmak sansi bulmustur. hatta sahsi fikrimi soracak olursaniz, ki sormasaniz da soyleyecegim, edebiyati, yani 5 duyuya hitap etmek suretiyle ayan beyan olmak yerine hayalgucunu atesleyen bu sonsuz gibi gorunen sanati, surklase etmek mali meydanda olan, hayalgucunu gorsel isitsel bagirtisi ile ortbas eder gibi gorunen bir sanat olan sinemanin harci degil gibidir. ama dikkat ediniz, gibidir, diyorum, zira fikrimi degistirmek icin 3 filmi ard arda izlemek yetti.

    sinemanin nihai amacinin edebiyati ve onculu sanatlari surklase etmek oldugunu savunuyor degilim elbette, sanatlar birbiriden bagimsiz ve de dayanak halinde hayati ve tecrublerimizi anlamli kilarlar. ama bunca zamandir yaziyorum, yetisimimden mi dogamdan midir nedir kiyas etmeden, mukayese etmeden, listelemeden rahat etmiyor, edemiyorum.

    bu anlamda paratez acar gibi bir paragaraf acarsam girizgahimin ve niyetimin anafikri hakkinda bir fikir verme sansi bulabilirim sanirim.

    gectigimiz gunlerde harold bloom adli neden oldugunu az sonra izah edecegim ibis bir yazarin 2002 tarihinde "genius:a mosaic of one hundred exemplary creative minds" isminde bir eserini okumak firsatini buldum. ne yapmis bu herild? sikim kalinliginda bir kitap yazip (tugla kalinliginda da diyebilirdim ama o zaman selam edebilir miydim, sozlukteki bayanlari uzaktan uzaga tetikleyebilir miydim bilmiyorum) "bu kitapta bahsi gecen kisilerdeki edebi dehayi acikliyorum" kisvesi altinda shkaespeare e karsi duydugu umitsizce askini yazmis. hani nasil oluyor diyeceksiniz, soyle oluyor. kitabi sekspir ile acmis, "sekspir mukemmeldir, bugun yasasa onunde domalirim, mezarini bulsam yuzumu surerim" demeye gelen bir uzun makale yazmis. kitabin geri kalanindaki 100 kisiye de deginmek suretiyle sekspir i daha cok ovebilecegini zannetmis. yani herifin kitabi oyle acaip ki sekspir diye basliyor ya ardin koymus misal tolstoy u, yaziya soyle girmis

    "tolstoy gerci sekspir i sevmezdi, amma zaten sekspir tolstoyun eline verir. bu boyledir arkadasim. tolstoy kusura bakmasin, onun yazabilecegi herseyi sekspir onceden yazmis, tolstoy da kudurmus tabi. tolstoy dehadir ama, bir sekspir midir? degildir."

    proust

    "bir sekspir degil"

    joyce

    "sekspire yakin bir cografyada dogmus yazar. sekspir daha iyi."

    diye diye cikmis.

    simdi sanirim bu sahsiyetin ibis oldugu fikrine ulasmak icin sekspir olmak gerekmiyor sanirim (ama eger sekspir bu fikre ulassa daha iyi ulasirdi eminim. cunku sekspir benden daha iyidir.) sorun surda basliyor, peki ben herold bluum un ibis olduguna kanaat getirebilirken benzer bir ibisligi sergilemekten cekinmiyorum? yani sinema edebiyati metriksle asmistir diyerek "hamlet iyidir ama bir metrik uclemesi degil!" demeye gelecek soylemlere girebiliyorum?

    bunu aciklamak icindir ki bu entry i kaleme aldim, sekspir utandirmasin.

    metriks uclemesinin ilk filmi olan sade metriks ile 1999 senesinde efendisizimin caddede "abi metriks i izledim of super, boyle herif kicini basini kiviriyor, soyle hareketler yapiyor" derken uzerine kopek saldirmasi ile tanistim. efendisizimin filmin "karate ambiyansina takilmasi sebebiyle, snob genlerim devreye girdi", filme karsi inceden bilendim *ama kimseye belli etmedim, "ya oyle mi aa maa" dedim.).

    film turkiyede vizyona girince, sureyya da filmi izledik. filmin sonunda sumuklerim akmisti. ve hatta sinema cikisinda demistim ki "bu filmin devam serisi cekilirse 2000 li yillarin star wars u olacak, hayal guclerini yonetecektir" ama diyorum ya snobluk, dudak bukmek, burun kivirmak gibi o zamanlar "entellektuel olmanin dogal getirisi" zannettigim, bugun " cehaleti ortbas etmek icin en super dogal savunma mekanizmasi" oldugunu idrak ettigim halet i ruhiye icine girdim.

    metriksde "hata" arayan, hata buldukca ulke puani kazanip don, sutyen indirebildigime inanir bir sekilde mettriksi elestirdim (adetim oldugu uzere bugun salakca oldugunu dusundugum o donemden yadigar bir cok gerzek entrymle beraber bunlari da silmedim, isteyen matrixte hata aramak basliginda bu entryleri bulabilir.)

    simdi metriks uclemesinin "ilk" filmi olan, o zamanin "metriks" i zamanla gazini yitirmis, "keanu reeves in oynadigi, bayatlamis ici gecmis kliselerin kullanildigi bir film" olarak hafizama yer etmisti. bu hal, bu "cok sanatsalim, holivud filmidir prim vermem" giygiyi bir sure daha devam etti.

    ta ki bir gun "marxist insan kurami" hakkinda bir konu yazmak icun konu ararken amerika da su siralar cok meshur olan boondocks isimli bant karakterini yaratan aaron mcgruder in sansurlenen meshur konusmasini cspande dinleyene kadar...

    mcgruder bu konusmasinda kendisini "buyuk medya gazetelerinde yazmak, cizmek" suclamasini getirenlere cevaben

    "ben fikirlerimin okunmasini, erisilebilir olmasini istiyorum. washington post ta yazmam, bu gazetenin siyasi cizgisini takip ettigimi degil, bu gazetenin erisilebilirliginden yararlanarak inandigim fikirleri toplumla, kitlelerle paylasabilmek istegimi gostermelidir. eger medyanin kitleler uzerindeki etkisi bir takim dusuncelerin onunu kapatiyor, karsit goruslerin fikirlerinin yayinlandigi yayinlari kisitliyor, ya da erisilmez kiliyorsa, zaten fikirlerimi savunan seckin bir kitleye yazmak yerine, fikirlerime karsit, ya da habersiz milyonlara ulasmayi dogru buluyorum. matrix de bir devrim baslatmak icin, bir seyleri duzeltmek icin nasil hackerlar sistemi hack etmek durumundaysa, sisteme uyum saglayarak kontrole gecmek zorundaysa ben de o derece fikirlerime duydugum saygidan oturu bu yolu secmeli, ve insanlara ulasmaliyim. onlara morpheus un dedigi gibi sunu diyebilmeliyim? "kandiriliyorsunuz, uyanin!" "

    konusmanin bu kismi ozellikle o dakikaya kadar farketmedigim, hep icimde tik taklayan bir saatin alarmini caldi dersem, cok edebi olmam umarim. ama gercek su ki birden bunun ne kadar dogru oldugunu, ve ne kadar matrix in daha evvel hic farkina varmadigim bir ozelligine isaret ettigini farkettim.

    bu yuzden marxizm ve insan konulu makalem icin matrix filmini ele almaya karar verdim. amacim marxa gore "insan ve insanlik olgusu"nu matrix filmi cercevesinde incelemk idi. erich fromm un marx in ekonomik ve felsefi yazilarini da iceren "marx's oncept of man" kitabiyla satirbasi inceledigim matrix filminin neredeyse incelememi dogrular sekilde marxist ideoloji ile atbasi gittigini farkettim.

    geleneksel mantik ile ilk dusundugum su oldu: "marxism eger hayattan ve materyal somuttan yana bir dusunce ise zaten, matrix in toplumsal elestirisi ister istemez marx i dogrulayacaktir, bu filmin marxist oldugunu gostermez, marxismin dogrulugunun filmde dolayli yoldan onaylandigini gosterir." lakin hadise o kadar basit degildi. morpheus un soylemleri ve filmin grameri, lugatcasi ve sembolizmi marx i onaylamiyor, bire bir takip ediyordu. kelime secimlerinde, soylev analizlerine kadar filmin marxist dogrultuda gidiyordu.

    bunu farkedince film kafamda hepten acaip bir yere oturdu, oyle ya holivud filmi ayan beyan bir sekilde marxist bir soylemi milyonlara yansitiyor, ve kimse hoop demiyor muydu? hadi len olur mu oyle dedim. ve hatta biraz daha az dusunsem, matrix reloaded dan hemen once cikan "matrix felsefesi" isimli kitapta matrix i marxist cerceveden inceleyen adam ile ayni noktaya gelecek idim. lakin, kazin ayagi oyle degil idi.

    bu kitapta yazilan makale sene sonunda benim teslim ettigim makale ile epey benzerlikler gosteriyordu, lakin kitaptaki makalenin yazari "matrix in kurulumu itibariyla marxist olmayacagini savunuyor, matrix in isaret ettigi degerlerin sadece marxizmin gecerliligini ispatladigini, marxist olmak gibi bir gayreti olmadigini" iddia ediyordu.

    marx okumus, kafasini ideolojik bilgiyle yogurmus birisinin paralellikleri gormemesi mumkun degilse de, sinema ile biraz daha alakali birisi, ozellikle sanat camiasi icerisinde "artist statement" olarak bilinen degerin varligindan haberdar olmayabilirdi. matrix in yaraticisi wachowski kardeslerin "artist" olarak "statement"lari ne idi? kendileri bu statementlari yapmaktan hicap ediyorlar, "filmlerinin kendi statementleri oldugunu" soylemekten ote bir sey yapmiyorlardi. bu kadar cok referansin ucustugu bir yerde "artist statement" olmadigini soylemek saftiriklik olacagindan, statemnt i konu icerisinde aramayi dogru buldum.

    yani, filmin konusu, inceledi, irdeledigi, dile getirdigi kavramlarla beraber dusunuldugunde "sanatcinin gorusunu" ortaya cikartmaliydi. matrix en basit anlamda sistemin gidisatini degistirmeye calisan "hacker"larin oykusuydu. yani mcgruder in da soyledigi gibi sistemi iceriden fethetmek icin sistemi kullanan devrimcilerin, sistemin savascilariyla catismasini konu aliyordu. oysa ki matrix felsefesi kitabindaki makale de "matrix in hollywood yapimi olarak, sisteme hizmet ettigi icin sistem disi bir soylemi olamayacagi" iddiasi var idi. amma ve lakin konusu sistemi sistem vasitasiyla fethetmek arzusunda olan hackerlari isleyen bir filmdeki karakterlerin yaraticilariyla ozdeslesmeyeceginin gaarantisi var midyi?

    bunu goz onunde tutup bir daha izledigimde parcalar yerine oturdu. matrix konusuyla recursive olmak, alegorisiyle, sembolleriyle, ikonografisi ve kimi zaman metonomisi ile cok bilindik bir konuya, cok fazla noktadan dokunarak, yani hek terimiyle sistemi bombardimana tutup bu bombardiman arasindan esegini yurutmek yolunu seciyordu.

    ayni donemde vizyoan girmis fight club geleneksel anlamda marxizmin elestirgdigi metanin insanin uerine cikmasi, ve iscinin isine ve isine konu olan mal a ve hizmete yabancilasmasi ve uzaklasmasini ele alirken cok daha dolaysiz bir yol seciyordu, ama neticede bu yolu da hareketleri onaylanmasi beklenmeyen, uclarda yasayan, bir antikahramana mal ediyordu. yani soylem vardi, ama arkasinda durup durmamak gibi bir sinirlayicilik yoktu. isteyen tyler durden in tirt bir adam olduguna, yikiminin kendi basini yedigine inanarak sinemadan cikiyordu, isteyen tyler durdeni yeni dunyanin peygamberi kabul ediyor, ona prim veriyordu.

    buna karsin matrix de "iyi ve kotu" ayrimi yapilmis, iyiler, yani kazanmasi beklenilen tarafi gizli de olsa, sakli da olsa, ustu kapali da olsa marxist ideallere gore sekillendirmek gibi kararli bir secim vardi. ve bu filmde yapildigi sistemin icine girmek ile, yani warner bros gibi en buyuk sirketlerden birisi ile studyo sistemine sizmak ile basariliyor, mesaj "aksiyon filmi kisvesi" altinda sunuluyordu.

    bu hem sisteme, hem de kendi sol unun basini ezmis holivud a karsi bir darbe idi. hatta ornek vermeden duramiyorum: cypher karakterini hatirlayiniz, imdb den edindigimiz bilgilere gore cypher in matrixteki degismez ismi "reagan' dir. bunun ronald reagan a bir gonderme oldugunu anlamak icin sekspir olmaya gerek yok. yani cypher

    "hic bir sey hatirlamak istemiyorum. onemli birisi, olayim bir aktor mesela. cahillik kralliktir" derken aktorlukten, baskanlik gibi onemli bir insan mevkiine ulasmis, cehaleti kendi bayrak edinmis bir karakteri tasliyor olduklarini pek ala anlayabiliriz. ama peki reagan degil de george bush desek olmaz miydi?

    olurdu da, maalesef reagan in holivud tarihi icin onemini dusundugumuzde "olmazdi". reagan, yukarida sayilan tirtliklari disinda oyle bir ibnelik yapmistir ki, cypher karakterine sadece ismi ile degil hayat hikayesiyle de benzemektedir.

    reagan aktorlugunun ilk yillarinda , yani mccarthy oncesi komunist partinin milyonlarca uyesi oldugu, sosyal devlet ve sol un tu kaka olmadigi donemlerde, aktor orgutlerinin en guclusu olan sendikaya girmis idi. burada kendi deyimiyle "komunizmin korkunc yuzunu" kisa zamanda gormus, amerikan yasam bicimine uyumsuzlugunu idrak etmis, togbe istigfar ederek, karsit bir kurumun kurucularindan birisi olarak, komunizm ile savasa baslamis idi. bu olay hem reagan in komunizm dusmanliginin bir baslangici olmus, hem de mccarthy doneminin holivud a sicrayan yuzunde "isim verme" krizlerinde kendini gostermistir. arkadaslarini sattigi icin cok elestirilen elia kazan i reagan in isim verme konusundaki yetenegi dusunuldugunde dikkate bile almak gereksiz olur. tek basina "komunist"leri bir bir ortaya cikaran reagan, kisa zamanda holivudda sol goruslu film yapimcisi, calisani kalmamasini saglamis, holivud u bugunku bildigimiz anlamda sig, bayagi, muhafazakar, umut ekmegi, ruya makinasi haline getirmekte cok emek vermistir. wachowski kardeslerin ozellikle cypher vasitasiyla reagan i hedef almasini bu acidan iki boyutta da takdir etmemek mumkun degil.

    sadece bu sebepten dahi matrix sinema tarihin en buyuk lafini sokmayi basarmis, sanirim citizen kane e pek yakistirilan hem hikayeyi anlatma, hem de elestiriyi yapma ekolunun mukemmel bir takipcisi olmustur.

    butun bunlari goz onunde tuttugumda matrix in "tum beklentisi ozel efektleriyle izleyiciyi buyulemek olan bir seyirlik" olmadigini anlamak guc olmadi. isi gucu birakip ciddiyetle filmi ziledikce dini, felsefi, psikolojik, tarihi nice hadiseye yapilan gondermelerin inanilmaz bir sasmazlik ile hedeflerini buldugunu gordum.

    elbette bu "hedef sasmaz" durum, insanin pattern bulma, benzerlik ve iliskilendirme kurmasindaki dogal yeteneginden kaynaklaniyor da olabilirdi. ne de olsa insan buzlu cama baksa bile binlerce mana, orada olsa da olmasa da gorebilecek yapidadir. bu yuzden bir sinemaci olmaktan da ote, bir insan olarak en buyuk beklentilerimden birisi ikinci matrix olmustu.

    kanimca ikinci matrix ilkinin biraktigi yerden yakalayacak, marxist ideolojiyi kitlelere yayacak, sisteme karsi savas daha fazla cepheden surecek, en son "devrimler" bolumu ile de nihayetlenecek idi. ikinci filmi izledikten sonra bu konuda yanildigimi anladim.

    ikinci film, ilkinde olustulmus, sabitlenmis, ogretilmis, dinamigi, mekanizmasi anlasilmis degerler uzerine kurulmus oldugu icin daha rahatti. cikan kismin ozeti gibi bir arayisa girmiyor, mevcut hikayeyi, nihai sonuca baglamak icin bir kopru vazifesi goruyordu. ama bu koprude marxist bir soylemden ziyade, bireysel bir arayis, ve bu arayisin bireyin tabi oldugu toplum uzerindeki etkisi anlatiliyordu. eve neo ve digerleri hala "degisim" icin bir seyler yapiyorlardi ama, bu partizan bir tekrar merakiyla degil, kabullenilmis, izah edilmis bir kavram olma rahatligina bina ediliyor, anlatilacak baska konulara geciliyordu.

    bu acidan matrix reloaded in bekledigimi verememesine hic uzulemedim. eger filmin devamini yazip ceken ben olsam, "kesinliginden emin oldugum" bir degeri 2 bolum boyunca veynklemekten yana bir beis duymazdim. oysa ki wachowski kardesler bunun luzumsuzlugunu bildiklerinde, ve anlatmak istedikleri daha cok mevzu oldugundan olduklari yerde sayiklamamis, oykuyu ileriye goturmeyi bilmis idi. sadece bu acidan bile bakildiginda matrix reloaded "hede hede cunku marx, bidi bidi zira engels" diyerek sayiklamayi ilericilik zanneden, kesinliklerden otesine adim atmaktan cekinen duragan su devrimcilerinin asla cesaret edemeyecegi bir dinamizm gosteriyordu. sirf bu yuzden matrix reloaded a ve atrrkasindaki niyete hayran olmadan duramadim.

    post modern yapisi sebebiyle her turlu referansa yakin durdugu halde klasik mitolojiye biraz daha yuzde ayirdigina inandigim matrix serisi, ikinci bolumde "asil in kararina benzer" binlerce yilin suzgecinden gecen bir konuyu inceliyordu. yani ozgur irade mi, determinizm mi yoksa her ikisi mi gibi bir konuyu caginin olgunlugu isiginda inceleyerek yazan homeros un, uzerine artik "determinizm icin luzumlu elementleri" daha iyi bildigimiz bir kurgu da dusunup, degerlendirmek luksune sahip oluyor, neo nun secimini, anlamaya calisiyorduk.

    kanimca reloaded iki matrix icerisinde "mevzuyu" anlamamiz icin en gerekli olan bolum idi. nasil ki star wars ikinci bolum olmadan iki yakayi bir araya getiremez, unutulur gider idiyse, matrix uclemesi de reloaded olmadan havada kalir, felsefi dolgusu, harcindan calinmis veli gocer konutu gibi zamanin akisina dayanamazdi.

    oysa ki reloaded, referans bollugu, ve bu konuda ilk filmle olan uyumuyla, ilk filmde "calinti oldugu" hissiyati yaratan oykusel uygulamalarin post-modern belkemiginin eklemleri oldugunu ispatliyordu. yani neo nun supermen olup ucmasi, bruce lee numaralari cekmesi, bir yerinin bir filme, baska yerinin bir romana benzemesi ikinci filmin de omuz cikmasi ile mubah kiliniyor, estetik seciminin bir parcasi olarak temel cakiyordu. bu noktadan sonra "matrixin su sahnesinde su filmin aynisi komuslar, bir dolu filmden calmislar, asure yapmislar" diyen kisinin ya postmoderniteden haberi olmadigini, ya da hayatinda hic asure yememis bir bahtsiz oldugunu anlayabiliyorduk.

    bu filmdeki esi benzeri olmayan aksiyon sahneleri filmin "ciddiyeti"nin belirlenmesi icin aranan sartin "aksiyon sahnelerinin olmamasi, agir abi takilmasi" gerekliliginin luzumsuzlugunu ispatlamadi da ne etti sorarim. filmin uzun dovus sahnelerini gorup de

    "e iste iki felsefe referansi, uc tarihi sey, gerisi sille tokat" demek "tarkovski izliyorum felsfeyi ordan buluyorum" demek dallamaligiyla beraber gozlemleniyordu, hal da bakin gozlemleyin. ciklet cignerken, yurumesi mucize kabilinde olan insanlarin "aksiyon sahnesi olan filmlerin genellikle sig olmasi" tumdengelimiyle matrix i asagilamasi, fransiz oldugu icin kulturlu olmasi beklenen turiste sanat tarihi profesor muamelesi ceken streotipler ile hayatini idame eden insanlarda genel pratige donusmustur.

    tumdengelim/tumevarim pratisyenlerinin nufusa orani da goz onunde bulundurulunca "matrix in olasi bir derinligine" atifta bulunmak korkulan, ikrah edilen, "aman tassak konusu olmayayaim, dislanmayayim" vesvesesini getirmesi dogal karsilanmalidir. oysa ki dikkat ediniz "matriksteki de felsefe mi, aksiyon ile felsefe mi olurmus? klasiklere gonderme mi olurmus?" diyenlere dikkat ediniz, hic birisi hayatinda ilyadanin kapagini acmis, cizgi roman formatinda bile okumamis insanlardir (okumuslarsa da bir bok anlamamislardir desem yalan mi).

    kendilerine "buyur ilyada" deseniz "evet homerosun unlu epigi. insan kaderini ve secimlerini ne de guzel anlatir. felsefesi ne de guzeldir, dolu doludur" demekten de cekinmez. oysa ki "ilyada da savaslar, kelle ucurmalar, ozel efektler girla gitmektedir. ilyada kendi kulvarinda matrixi yay birakacak kadar savas, yikim, aksiyon sahneleri icerir. matrix i bayiltacak kadar felesefi tartismalar sokturur, kor gozune parmagim referanslarda bulunur. hatta ilyada matrixin kimi zaman oldugundan daha teknik jargon ile konusmaktan da cekinmez. bir bolumunu sadece savasa cikan gemilerin, murettebatin, ekipmanin demibas sayimini yapmaya ayirmistir. amac okuyucuyu bogmak midir, savasin ebatlari hakkinda bilgi vermek midir, bilen bilsin.

    bu ilyadayi "holivud" isi kilmadigi gibi, ilyadanin bir cok edebiyat elestirmeni ve tarihcisi tarafindan odisey ile birlikte en temel iki hikaye formundan birine yataklik ettigini de degistirmez. ama ilyada ile matrix in benzerligi, asil ve hektor ile neo-smith catismasinin tipkiligindan bahsettiginiz anda "matrixe luzumsuzca anlam yuklemeye calisan kulturu bu filmlerde taniyan ibibikler" olmak istemediginizden ses cikarmamayi erdem sayar hale gelebilirsiniz.

    matrix reloaded, tepeden tirnaga dunyadaki hakim guclerin ve tarihi, mevcut etkilerinin benzestirmesini kurabilmeyi ve bunu sarkitmadan oturtmayi basarmis olarak, benim nazarimdan mukemmel bir film olarak, beni ve dusuncelerimi, beklentilermi degistirmek basarisi ile hafizamda yer ettikten sonra, ucuncu filmi vahiy bekler gibi beklemeye basladim.

    3. bolumde ilk iki bolumde baslatilan sey sona erecek, ama sona erisi umuyordum ki benim uzerimde ilk ikisi kadar guclu bir etki birakacak idi. gectigimiz gun bu filmi beklerken dusundum de, filmi izleyip vitirdikten sonra senenin geri kalani icin olagan beklentilerim disinda hic bir sey kalmayacakti. bu kadar buyuk beklentiler ile izledigim ve ilkinintam aksine aksi istikamette bilendigim bu filmin super olmasi icin icten ice dua ettigimi soylersem, umarim wachowski kardeslerden "duani aldi,k, tesekkur ederiz" seklinde bir yanit da alirim.

    ucuncu filmin buyusu de sanirim burada basliyor. beklentilerimin roket yuksekligine ulastigi, ve hiz kesmedigi bir hizda ilerledigi bu film, nasil oldu da bu beklentilerimi dahi asip, hep gorsel, hem kurgusal hem de ilk iki bolumu tamamlamak anlaminda beni bu denli sasirtabildi?

    3. filmin kliseleri, beklentilere yanit vermesi, tam da bekledigim finali vermesi gibi iddialara inanamiyorum. filmin icerisinde ki klise zannedilen referanslar stilistik anlamda devamliligin bir zorunlulugu oldugu icin "gozume batmadi". hem dusununuz kac film kendi icindeki kurgu dinamigini, olaylarin olus ve nedenini hem bu kadar guzel izah edebilmis, yani bilimsel olur, hem de bu kadar mistik, esrarengiz ve mesafeli birakabilmistir? ve allah askina, sekspir askina, maykil ceksin askina, adil olunuz, soyleyiniz: daha evvel hangi film, bu kadar oturttugu, bu kadar olusturugu karakterleri ve bir konuyu bu kadar guzel baglayarak nihayetlendirebildi?

    star wars un sonu, klasik anlamda bir holivud ending idi, kotulemek manasinda soylemiyorum, klas inin gerektirdigi bir nihai final idi. lord of the rings de ha keza oykunun sonu, oykuye neden olan metanin yok olmasi, yorgan gitti kavga bitti basitliginden cok da uzak degildi, ve anira anira verilen iki opsiyondan bir tanesinin gerceklesmesi idi. lord of the rings i de elestirmiyorum, lakin kaci kendi sonunu kendi basi ile izah edebilecek vizyon genisligine sahip idi? kacinin sebebi mevcudiyeti hem oykunun ta kendisi, hem oykunun konusu olan, hem oykuye tabi olan, hem de oykunun disinda kalan olabildi?

    peki ya matrix in sonu, yani soyleyemeyecegim, pek de tartisamayacagim sonu, kendisinden baska hangi kurgu da anlamli olur, en basindan beri yakasini birakmadi insan denen olguyu bu denli guzel ozetleyebilirdi?

    dogumu, yasami ve olumu, ve butun bunlarin sebebini, ve herseye ragmen secim in kendisini hangi hikaye bu kadar guzel , bu kadar referansa ragmen bu kadar yalin gosterebilirdi?

    neo nun, eon ile benzerligi, ismini soylediginiz anda gucunu kazanmasi (ki cheja soyledi bu bilgileri), dialektigin gereigini yerine getirmesi ve butun bunlarin oykuyu anlamli kilmasi icin insani bu kadar iyi anlayabilmek, acmazlarini, dogrularini, guzelligini bu kadar net kavrayabilmek, oyku icinde degil, oykunun disindaki kavramlara yonelik hayal gucunu bu denli guclu kirbaclamak serefini edebiyattan alipsinemanin eline verebilen yegane eseri veren wachowski kardesleri alkislamak, yorulana, kadar icim gecene kadar ovmek istiyorum. (ogrendim ki larry kirbactan daha bir hazzediyormus, ona da kirbaclarin en guzelini diliyor, allah sirtindan sopayi eksik etmesin diyorum.)

    cok uykum geldigi icin sonunda iyice kapip koyverdigim bu entrymde *ki yakin tarihte editleyerek daha da toparlamak niyetinddeyim) emegi gecen herkese tesekkur eder, hayati matrixten sonra hem dolmus hem de bosalmis birisi olarak hepinize benim su an yasadigima denk bir saadet ve huzur dilerim.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap