5 entry daha
  • [biraz, birazcık klasik psikanalitik yaklaşımla]

    müzik, - özellikle konuya ilişkin olarak richard sterba'nın basamaklarında andre breton otonomisi kazandığında- en ilkel gelişim düzeylerine dek inebilen bir regresyon yaratabilecek bir kıvançlık uyandırmaktadır. böylece müziğin resesif, narsisistik nitelikleri, ego’nun “beste” şeklinde ortaya çıkan en yüksek sentetik fonksiyonları ile birleşmekte; bu şekilde müzik, ego sınırlarının ‘iç ve dış dünyaları’ ayırt etmediği gelişim dünyasına kadar erişebilmektedir. bu bir bağlamda, gerçeği değerlendirme yetisinin oluşumuna referanstır. ileri bir ego fonksiyonu olan yaratıcılık -burada kast ettiğim anlamda özgür doğaçlama- ise derin ve ürkütücü olabilecek geniş çaptaki bir ego regresyonuna karşı koruyucu bir zırh rolünü oynamaktadır; böylece, en derin bir fiksasyon ile, en yüksek derecedeki bir organizasyon, çok özel bir alaşım oluştururlar; müzik, kişinin egosunun yarattığı ve kendinin kontrolü altında tutabileceği bir dünya özdeşleşmesinin yanılsamasını yaratmaktadır.

    derek bailey'nin getirisi ise -bir yudum serin sudan farklı olarak- kendini tanıma sevdasının -hiç bitmeyen- neolojistik bir düzlem yaratmasına ek olarak, bu pek kolay çözülemeyen; ancak reddedildiği ölçüde gerçeğe yakınsayan "müziğin" öncülüğü ve takipçiliğini aynı anda yaratabilecek kadar döngüsel oluşudur. çok daha yalın ifade edeyim: bailey yaratırken özgürdür, bu özgürlüğü ifade ederken otonomi kazanarak bir anlamda tekrarlayabilmekten kaçınmak için tekrar tekrar armoniyi bozmanın üst otonomisini oluşturmuştur.

    biraz da nöro-quantolojiden dem vuracağım: monitör bilinçle varlıkların gerçekten "var" olduğunu düşünebildiğimizi ele alalım. o halde non-cognitive bilinç o ayrı dilin kilidini çözemeyeceğimizi; bunun yapımcısının dahi çözemeyeceği; şifre üretme otonomisi konusunda şifre üretme otonomisi yaratma limitliliğini gerçellemiş bir makine olarak gün yüzüne çıkar. buna "özgür doğaçlama" diyoruz. derek bailey, özgür doğaçlamadan oluşmuştur. *
hesabın var mı? giriş yap