50 entry daha
  • şırnak bir uzak şehir, nice illeri, uzak memleketleri aşıp, kimlik kontrol noktalarından geçip, kömür madenlerini geride bırakıp, tırmandıkça bitmeyeceğini düşündüğünüz bir dağda, umudunuzun bittiği yerde karşılıyor sizi.
    şehrin girişinde birden karşınızda biten büyük bir otel ve toki konutları zihnimizdeki şırnak silueti ile tamamen zıt. yörenin önde gelen iş adamlarından bir yatırımcının şırnak’a kazandırdığı oteli öven minibüs şoförünün “şırnak gelişiyor” tespitinin realite ile temenni arasında nerede yer aldığını tam konumlandıramıyorum.
    gerçek şırnak, yüksek binaları geçtikten sonra gösteriyor yüzünü. kıvrıla kıvrıla tırmanılan dağ yolunun sonunda yer alan kentin dar sokaklarında ilginç bir trafik akışı var; otomobiller birbirine kafa kafaya çarpacakmışçasına seyrediyor. yolların darlığı ve zeminin bozukluğu farklı bir trafik biçimi ortaya çıkartmış, son ana kadar birbirine yaklaşan otomobillerden durumu müsait olan yol veriyor, yayalar araç trafiğini umursamadan yol ortasında yürüyor.
    tipik bir anadolu kasabası görünümündeki şırnak’ın kent meydanında son buluyor yolculuğumuz. minibüsten inince yüzümüzü okşayan rüzgar sevindirici. cizre sıcaktan kaynamaktayken şırnak’ta hava görece daha serin. “en az 5 derece fark eder cizre ile şırnak arası” diyor kaptan ve ekliyor “cehennem herhal ya cizre’nin altında ya da diyarbakır’ın”.
    şehir meydanında bir çay bahçesi, atatürk heykeli, öğretmenevi ve birkaç işhanı var. meydanın hemen altında mezarlık bulunmakta. öğretmenevinin penceresindeki büyük puntolu yazı dikkat çekiyor “lokantamız halkımıza açıktır” ve “er ve erbaş girebilir”. başka bir kentte dikkat çekici olmaktan uzak bir ayrıntı olan bu iki cümle şırnak için daha manidar.
    şehirde hayat meydanın etrafında sıkışmış durumda. meydan’daki atatürk aile çay bahçesi, şırnak’taki en hareketli ve kalabalık mekan. çay 50 kuruş, soda 75. çay bahçesi kalabalık. çay bahçesinin girişinde maraş dondurması satan dondurmacı fesi ve şalvarı ile tatil beldelerindeki dondurmacıları anımsatıyor, turistlerin ilgisini çekmek için çan ayrıntısı da unutulmamış. turist demişken bir masada japon turistler var, çok turist geliyor buralara diyor çay servisi yapan garson. çok ne kadar çok bilemiyorum!
    nuh’un gemisinin şırnak’ta olduğu fikrini benimsemiş şırnaklılar. şehr-i nuh isimli market, konfeksiyon, büfe var şehirde. büyük lokantaların tabelalarında “fırınlı et lokantası” yazmakta. yemek fiyatları ankara lokantaları ile aynı, hatta daha da pahalı. şırnak’ta pastanecilik önemli bir sektör. diyarbakır pastanesi, öz diyarbakır pastanesi, yıldız saray pastanesi, hilton pastanesi ismini hatırlayabildiklerim. şırnak’taki hilton pastanesi yıllar önce çorlu’da gördüğüm tekirdağ çorlu hemşin pastanesi kadar şaşırttı beni. ilgimi çeken bir başka mekan ise zindan cafe.
    şırnak’ta en rahat yapabileceğiniz iş cudi, gabar manzarasına dalmak. yalnızlığın bu bölgede neden bu derece kanıksandığını anlamak için karşınızda olanca heybeti ve ürkütücülüğü ile dikilen cudi’ye gözlerinizi dikmeniz yeterli. şırnak’ın terörle alakasının olmadığını söyleyen bir öğrenci “cudi’nin bilmem hangi kayasının tepesinde çatışma çıksa haberlerde şırnak’ta terör diye veriyorlar, hâlbuki cudi neresi, şırnak neresi?” şırnak’ta her muhabbet dönüp dolaşıp teröre geliyor, takılıyor. maden’den emekli olmuş bir şırnak’lı, “kömür olan neresi varsa oralar zengin. tavşanlı, soma, zonguldak zengin. ama şırnak’a gelince, buraya hiçbir faydası olmamış kömürün. neden? çünkü terör var.”
    kömür muhabbetinin, kaçakçılık muhabbetinin, cudi muhabbetinin kısacası her muhabbetin sonu bir şekilde teröre dayanıyor bir de 1992’ye. hangi şırnaklı ile konuşursanız zulme ve haksızlığa uğradıklarını söylüyor. 92 de bu şehre 2 gün kurşun yağdı diyen de var, 10 gün boyunca bombaladılar diyen de. 92 travması hala etkisini sürdürüyor. kolundaki saat 2011’i gösterse de, hala 1992’de yaşayan, ve bir türlü o zaman diliminden kurtulamayan insanlar var.
    şırnak’ta kaldığım süre boyunca (5-10 temmuz 2011) fırsat bulabildikçe konuşmaya çalışıyorum, dinlemeye çalışıyorum. “yahu bu yollar amma da bozuk, belediye düzeltmiyor mu bunları?” soruma “he vallaha düzeltmiyor yolları” cevabını veren taksici ekliyor “devlet çok zulmediyor, belediye de düzeltemiyor”. taksi şoförünün cevabını şekillendiren psikoloji birçok yerde karşınıza çıkıyor şırnak’ta. “buraya üniversite kurulunca şırnak zenginleşecek dediler, üniversite kurulalı 1 sene oldu daha hiçbir şey yok” diyen de suçu devlette buluyor, “kaçakçılığı bitirdi devlet, burada insanlar nasıl geçinecek” diyen de.
    şırnak’ta konuşabilmek! önemli. orta yaş ve üstündekiler çok daha kolay ortak ediyorlar sohbetlerine bizi. gençlerle iletişim kurmak daha zor. bu durumu paylaştığımız bir esnaf “biz konuşabileceğiniz son nesiliz dediler ya hocam, vallaha doğrudur çünkü bizden sonra gelen kuşakla yani bizim gençlerle biz dahi konuşamıyoruz. gençlere yaptıklarınız yanlış deseniz sizi hain yaftasıyla damgalıyorlar. buralarda adınız haine çıkarsa bittiniz demektir, herkes sırtını döner size” diyor.
    bölgeye tayini çıkan öğretmenlerin durumu ise oldukça farklı. “zaten bir defa geleceğiz şark görevine, burasının verdiği hizmet puanı yüksek, süre bitince istediğimiz ile gitmemiz mümkün, öğretmenler zorunlu hizmeti tamamlayıp dönecekleri güne göre yaşıyorlar. yoksa burada zaman geçmez.” diyen öğretmen, “ev kiralarının 400-500 lira arasında değiştiğini ve ev bulmanın zor olduğunu” söyleyen memur, bütün hayallerini tayinlerinin çıkacağı güne göre kurduklarını söylüyorlar. internetten ikinci el araba modellerini inceleyen bir diğer memura “ne zaman araba alacağını” sorduğumda, “buradan tayinim çıksın, gideceğim şehirde ilk yapacağım iş araba almak” diyor. şırnak’a tayini çıkan memurların önemli bir kısmı ailelerini kendi memleketlerinde bırakarak geliyor şırnak’a. bir öğretmen “buraya atandığım gün saatim durdu, tayinim çıktığı gün yeniden çalışmaya başlayacak” diyor.
    şırnak’ta siyaset konuşmak zor. siyaset tartışmalarının en önemli konusu bdp. bdp’li vekillerin yemin eylemini destekleyen de var, anlamsız bulan da. atanmayı bekleyen bir öğretmen adayı bdp’nin kullandığı dil için “ben bu dili iyi biliyorum diyor, bu dil 1990’larda devlet hangi dili konuşmuşsa, asker hangi dili konuşmuşsa, aynı dil: çatışmanın dili.” masadakiler itiraz ediyorlar, konu dönüp dolaşıp “devlet haksızlık ediyor” a geliyor.
    parfüm, gözlük, saat, cep telefonu ticareti yeni adıyla “sınır ticaretinin” temel ürünleri. parfümler için “orijinal olmasa da orijinale çok yakın” diyor bir esnaf. yeni çıkan cep telefonu modellerinin “önce kendilerine sonra istanbul’a geldiğini” söylüyor bir başkası. “cep telefonunda istanbul’dan ilerdeyiz”.
    şırnak’ta öğretmen tayininin çıkacağı 4 sene sonrasını, şırnak’lı vatandaş 1992’yi, cep telefoncu esnaf 6 ay sonrasını, bdp 1990’ları, hükümet 2023’ü yaşıyor. ez-cümle; şırnak’ta herkes ayrı bir zaman diliminde yaşıyor, takvimler hangi zamanı gösterirse göstersin.

    (5-10 temmuz 2011 - saha notları)
152 entry daha
hesabın var mı? giriş yap