8 entry daha
  • fragmanında geçen huffington post tanımlamasına göre belgesellerin slumdog of millionaire'i. gerçekten çok doğru bir tanımlama olmuş.

    belgesel çok kısaca, new york'ta yaşayan brezilyalı sanatçı vik muniz'in , rio'daki en büyük çöp sahasındaki çalışan çöp toplayıcılarının hayatını değiştirme düşünü anlatıyor. amacı onların portrelerini kendi özgün sanatı ile yapmak ve müzayedelerde satışa çıkararak onlara gelir sağlamak.

    didaktik olmayan, belli bir olay örgüsünün doğal olarak izleyiciye aktardığından dolayı belgeselden öte waste land gerçek insanların gerçek hayatlarına izleyicileri ortak edebiliyor. aslı erdoğan'ın kırmızı pelerinli kent kitabının filmini izliyormuş gibi bir etki bıraktı bende. rio, favela'lardaki uyuşturucu çeteleri, kırmızı şehir, fakirlik ama gene de garip bir mutluluk ve hayata bağlılık.
    bu denge filmde de çok iyi tutturulmuş. acıtasyon yapmadan zor koşullardaki insanların da hayatta kalabildiklerini, mutlu olabildiklerini gösteriyor.
    vik muniz ise çok ilginç bir insan. fakir bir aileden gelen muniz, sanat eğitimi almadan tesadüfler eseri new york'a geliyor ve günlük hayatta kullanılan malzemelerle sosyal konularda eserler vermeye başladıktan sonra modern sanatın brezilyalı tanınır bir ismi haline oluyor ve çok iyi paralar kazanmaya da başlıyor.
    tamamen kendi yorumum olacak ama benim gördüğüm ve anladığım muniz bu işten keyif alıyor ama sanatı sanat için değil gerçekten insanlar için yapanlardan. modern sanatın kitlelerce anlaşılmayan, anlaşılmadığı için sevilmeyen, hatta saçmalık olarak görülen bir alan olduğunun farkında. anlaşılmadığı ve sevilmediği için toplumdan kopuk bu mecranın toplumla bağlarını tekrar onarmanın da yolunu kendi yöntemleriyle bulmuş. hem sanatının beslendiği alan toplum hem de bu sanat, materyel olsun veya olmasın- toplumu da besliyor.
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap