5 entry daha
  • national geographic'in nisan sayısı sayesinde haberdar olduğum, okudukça ve internetten fotoğraflarına baktıkça hem imrendiğim hem de sinirlendiğim muhteşem proje.

    nelere mi imrendim? adamların taa yüzyılın başında yoğun trafik ve artan kaza sorunlarına çözüm bulmak için böyle bir tren yolu inşa etmelerine; sonradan işlevini yitirmiş olsa bile şehrin simgelerinden biri haline gelmiş bu yapıyı korumaya çalışan insanlara; sadece birkaç kişinin önderliğinde başlayan bu hareketin bir sivil toplum kuruluşu -friends of high line- haline gelmesine; belediyenin -nedeni ne olursa olsun- bu projeye destek vermesine; proje için açılan yarışmaya, harcanan paraya; friends of high line'nın sadece bağışlarla parkın şu anki yıllık giderlerinin %70'ini karşılayabilmesine... kısacası sosyal belediyeciliğin ne olduğunu anlamış belediyeye ve yaşadığı şehirle ilgili projelere -tam da çılgın projeleri tartıştığımız şu günlerde- henüz karar aşamasından itibaren bilfiil müdahil olabilen insanlara imrendim.

    nelere mi sinirlendim? bu satırları yazarken penceremden gördüğüm manzaraya:iki yıl önce belediyeye bağlı bir kurum tarafından delik deşik edilen sokağımın yama yama asfaltına ve hala eski haline getirilmemiş kaldırımına; bu konunda ne yapılabilir diye kapısını çaldığımz, işinin sadece ikametgah ilmuhaberi(!!) vermekten ibaret olduğunu zanneden muhtarımızın pişkin pişkin "konuştum belediyeyle yakında yapacaklarmış. rahat olun." deme rahatlığına; imza mı toplasak ne yapsak diyerek hareketlendirmeye çalıştığımız komşuların kiminin - ki ilkokul çağındaki kızı her gün bu sokağı kullanıyor- "zaten çok araba geçmiyor bizim sokaktan, boşver." demesine , kiminin "iki yandaki apartman kendi yaptırmış önündeki kaldırımı, çok da güzel olmuş. biz de öyle mi yapsak ?" demesine... kısacası belediyeciliği, daha on bilemedin onbeş yıl öncesine kadar çam ağaçlarıyla kaplı tepelerde şu an kat zangini olmakla meşgul ahalinin yaşadığı ve her haneden en az yedi sekiz oy çıkan bölgelerin her yıl kaldırımını yenilemek, çevre düzenlemesini değiştirmek, daracık sokaklarını bile bir bulvar gibi ışıklandırmak zanneden belediyeme; çöp vergisini, atık su bedelini, bina vergisini ve bunlar gibi envai vergiyi düzenli ödeyip ödediği verginin karşılığını hizmet olarak istemekten aciz; ama oturduğu yerden söylenmeye bayılan mahallelime sinirlendim.

    sonuç olarak söylenecek tek şey var: "adamlar yapmış!". biz toplumca böyle güzel şeylere bakıp adamlar yapmış demenin ötesine geçemedikçe daha çok pencereden yamalı asfalta bakıp hava almak için bir koşu gidemeğimiz çünkü var olmayan yeşil alanların özlemini çeker; olmayan sosyal tesisler, bahçesiz, spor salonsuz okullar nedeniyle apartmanın önünde, sokakta top oynamaya mahkum çocukların gürültüsüne sinirlenir; tamir edilmesi için haftalar geçmesi , belediyeye defalarca telefon edilmesi gereken lambanın aydınlatmadığı sokakta gece geç saatte yürürken adımlarımızı hızlandırırız. sonra da seçim zamanı sadece amblemine bakarak oy vermeye devam ederiz.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap