53 entry daha
  • tüm dünyada var olan yabancılık enerjisinin, insan ruhuna kanalize olabildiği en büyük geçiş kapısıdır otel odası. farklı bir boyuttur sanki, farklı bir alem. lobiden geçip, odaya girdiğin anda bir evrenden paralel bir diğerine geçmiş gibi olursun. hatları keskin, kokusu ağır. ve temiz, çok temizdir genelde, olmaması gerektiği kadar temiz. paketinden yeni çıkarılan bir ürün kadar temiz.

    perdeleri açıp, pencereden bakar insan, daha biraz önce yürümekte olduğun meydandır gözünün önündeki, 50, bilemedin 100 metre uzağındadır sadece ama aslında çok daha uzaktaymış gibi görünür. insanların sesleri gayet yeterli bir şekilde kulağına gelir ama hiç birinin söylediği anlaşılamaz. sanki bir rüya, ya da daha doğrusu görebilidiğin, duyabildiğin, hissedebildiğin ama hiç bir şekilde sesini duyuramadığın, uzanıp hiç bir şeye dokunamadığın bir karabasan gibi gelir içinde bulunulan durum. yutkunamazsın bile, ve pencereden bakarken görüntü garip bir şekilde uzaklaşır hani şu sinemadaki vertigo efekti gibi -kameranın hareket ettiği yönün tersine yapılan zoom var ya- görüntü yaklaşıyor mu uzaklaşıyor mu anlamazsın, gerçeklikte bir dalgalanma oluyor gibi hissedersin. ve bir süre sonra kimi zaman gamsızlık ağır basar, kimi zaman teslimiyet, kimi zaman sabır ve vazgeçer pencereden odana dönersin o keskin kenarları hissetmeye.

    sorun yalnız olmaktan mı kaynaklanıyor diye düşündüğünde, dışarı çıkıp birini tavlamak istersin geceyi birlikte geçirmek için. ama yabancı bir şehirde, yabancı bir otel odasına getirilecek başka bir yabancı olur sadece o ve bir kez yaparsın, sonra o yabancılığın yoğunluğunu arttırmaktan başka bir boka yaramadığını farkedersin yanında uyumakta olan kişinin. başka birinin boyayamayacağı bir yabancılıktır otel odasının enerjisi.

    laptopını açarsın, kendi masaüstün, kendi duvarkağıdın, müzikler, msn listesi, ekşisözlük, facebook, film klasörü, yazılarını biriktirdiğin klasör hepsi aynıdır kendi evindeyken olduğu gibi. ama boşuna pencereler dememiş bill amca işletim sistemine aynı o meydana pencereden bakar gibi bakarsın ekrana. sürekli dinlemekten keyif aldığın şarkılar keyif vermez, daha önce sayısız kere hep aynı keyifle izlediğin filmin yarısında çıkarsın, msn de online bile olmazsın, offline kalır bakarsın listedeki insanlara uzaktan. sanki sen denesen bile çevrim durumun değişmeyecekmiş gibi, hiç denemezsin bile. ekşi de gelen mesajlara cevap vermezsin, yazmak istediğin entryleri hiç yazmazsın bile. kendi yazılarına devam edebilirsin, yazarsın saatlerce evet. ama daha sonra okuduğunda silersin hepsini sanki sen değil yabancı biri yazmış gibi gelir çünkü. hatta kayıt tarihlerine bakarsın acaba ben uyurken başkası mı ekledi bir şeyler diye.

    ama uyumak rahattır yabancılığın içinde. uyutmama potansiyeline sahip sorunlara da yabancı olabilirsin çünkü. tek koşul bu yabancılığa teslim olmak. ve uykuya dalarken aklından geçen tek şey, her bir otel odası uykusunda albert camus'yu daha iyi anladığındır.
68 entry daha
hesabın var mı? giriş yap