2 entry daha
  • hepimiz biraz türk filmiyiz aslında. minik bilmemnecik lerin ağzından “abi” ye “ağabey” dedirtecek kadar sahte, aşık olup, ince hastalıktan ölecek kadar narin, bir, tek kırmalıyla hiç doldurmadan, otuz el ateş edecek kadar komik, namus belasına verilen can kadar, vurun kahpeye diyebilecek kadar gerçek, “ipne makinist, parça koy parça” diye bağıracak kadar medeni cesaretli, fakir ama gururlu, yenilen ama ezilmeyen…

    eğer filmin başında ölürsek, mutlaka bize tıpatıp benzeyen bir oğlumuz çıkar meydana. güzel olduğumuz kadar da küstahızdır. “anneciğim, bu amcayı çok sevdim, ona baba diyebilir miyim” diyecek kadar şefkate muhtaç, “benim de senin yaşlarında bir oğlum vardı evladım” diyecek kadar acılar çekmiş, asla kovulmayan, kovulduğunda “hayır siz kovmuyorsunuz, ben vazifemden istifa ediyorum” diyen, kafasındaki sargılar açıldığında kör olan, araba çarptığında gözleri açılan, “hayır durun, x suçsuzdur, aradığınız suçlu benim” diyecek kadar dürüstüzdür.

    vücudumuza sahip olabilirler ama ruhumuza asla. “sen arkadaşımın aşkısın” diyerek aradan çekilir, “babanın kanını yerde koma oğul” diyerek araya gireriz. “yaa, justinyanus, buna osmanlı tokadı derler” diyerek bütün milletleri dize getiririz. evlenince sadece pembe panjurlu bir ev isteyecek kadar minimalist, öleceğini öğrenince sevgilisi üzülmesin diye ona “seni sevmiyorum, seninle oyun oynadım, bunu anlamadın mı hala” diyecek kadar denyo, “sevgilim ne kadar mesudum, mutluluğumuz bozulacak diye çok korkuyorum” diyecek kadar paranoyak, “tıp da bir yere kadar ancak tanrıdan ümit kesilmez” diyecek kadar gerçekçi, “sen kaç yiğidim, ben onları oyalarım” diyecek kadar fedakarızdır.

    sırtımızda taş taşır ama oğlumuzu ya da kardeşimizi okuturuz, sonra o çocuk savcı olup bizi tutuklar. “o kızla evlenirsen, seni mirasımdan mahrum, evlatlıktan men ederim” diyecek kadar ataerkil ve otoriterizdir. annemiz biz doğarken ölür, okulda çocuklar bizle alay eder, tatillerde simit satarız. ne kadar çok sırrımız vardır. sevdiğimiz kızın yıllar önce kaybolan kardeşimiz olduğunu zifaf gecesinde öğrenecek kadar talihsizizdir. ne kadar da bedbahtızdır. en güvendiğimiz arkadaşımız, sevdiğimiz kızı elimizden alıverir. hepimizin sesi yanıktır. ne zaman şarkı söylemeye başlasak, o sırada oradan geçmekte olan bir gazinocular kralı tarafından keşfedilir ve meşhur oluruz. ve fakat parayla saadetin olmadığını anlarız. sevdiğimiz kıza bir türlü onu sevdiğimizi söyleyemeyecek kadar utangaçızdır. geç kalıp kızı başkaları yediğinde alkole veririz kendimizi. bütün meyhaneciler kalender, halden anlayan insanlardır, bize nasihat ederler. iyi içeriz, dışarılarda nara atarız, saçlarımız, sakallarımız uzar, berduş oluruz. fazla yaşamaz, çabuk ölürüz, arkamızdan birileri mutlaka sessiz sessiz ağlar. hepimiz yakışıklıyızdır, çirkinsek bile kral oluruz.

    bizim tertemiz hislerimizle oynarlar hep. evleneceğiz deyip bekaretimizi bozarlar, sonra da karşı dairede oturan zengin kızıyla evlenirler. biz de kötü yola düşeriz. hayatımızı anlatsak roman olur nobel ödülü alırız. biz de her şey keskindir, korkutucu bir gerçeklik hüküm sürer, her şey aniden olup biter, hep bir şeyleri kaçırırız ama telafisi yoktur. bu yüzden bizim filmlerimizin ikincileri, üçüncüleri çekilmez. son yazdığında her şey biter bizde. ağlarız ama kabulleniriz, metanetliyizdir.

    hepimiz biraz türk filmiyiz aslında. her filmin mutlu sonla biteceğini sanacak kadar da safızdır. dudaklarımızın kenarında nereden geldiğini hatırlamadığımız hafif bir tebessümle kalıveririz
    (bkz: türk filmi replikleri)
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap