110 entry daha
  • bir yerlere varabilmek için kimi zaman başka kapılardan geçmek zorundayızdır. dedikodu, gizli bir geçit gibi, bu yönüyle. kimsenin bilmediği yolun sessiz iki yürüyeni gibidir failleri. başka hiçbir yerde görülemeyecek bir uyumla bağlanırlar birbirlerine. insanın kendi hakkında konuşsa bir gram ilgi göremeyecekken "şu işe yeni başlayan sıska yok mu, hani uzun saçlı..." ile dikkatleri toplayabilmesi, "sizin işiniz gücünüz yok mu kardeşim?"in acınası çıkış noktasıdır. işimiz gücümüz olsa gider onu yaparız herhalde amca, ne bağırıyorsun?

    benim dedikodu ile tanışıklığım, 3 yıl öncesine dayanır. ne yalan söyleyim, ağzı var dili yok, vur ensesine al lokmasını, efendi bir insandım. hele bir de, işe yeni girmiş, acemi hallerimi de eklersek tablomuz için tek eksiğimiz kenarlara biraz daha mavidir, o kadar. biz üç bayan birkaç haftalığına bir iş gezisine çıktık. mesaiden arta kalan zamanlarda, onların da ısrarı hatta baskıcı tavırları yüzünden birlikte takılıyorduk. ben her zamanki gibi konuşacak bir şey bulamıyordum. sadece ismimi söyler bırakırım: fix menü. tabii, sürekli bir aradalığın getirdiği "aman sen de hiçbir şey yemiyorsun, gömleğini nereden aldım demiştin, şu adam sizce buraya mı bakıyor?"larla başlayan serüvenimiz "birer çay daha içsek mi, bu gömleği çok severek giyiyorum şekerim, bu adam resmen bize bakıyor yeaa"ya doğru yol aldı. biri evli barklı, diğeri evli barklı ve çocuklu bir diğeri de bendeniz olan bu sağlam yapının harcı, başlarda ne kadar direnmiş olsam da dedikoduydu. aman allahım, deli gibi dedikodu yapıyorduk! önceleri bir başlarına yaptıkları tatsız tuzsuz değerlendirmeler, benim zengin hayal gücüm ve zincirleme isim tamlamalarımla birleşince dünya bize hammadde üreten verimli bir pazar olmuştu: keyfimize diyecek yoktu.

    nelerden bahsetmiyorduk ki? bölge müdürünün gizemli telefon konuşmaları, tahakkuk memurunun öss'de derece yapan oğlu (ki bizce odtü'yü yazmalıydı), şoförün keyfekeder halleri, mesleği bırakıp kameraman olma hayalleri, çaycının yalap şalap yıkadığı bardaklar, otel sahibinin elini nereye koyacağını bilemeden gerçekleştirdiği konuşmalar, yoldan geçen kadın, kapıdan giren adam. ezcümle ne işime gerek her hal ve vukuat. sürekli konuşuyorduk. hatta yetinmeyip akşam odamda gurbetten sılaya bile bunlardan bahsediyordum. annem nezaketle beni dinlerken en yakın arkadaşım çok değiştiğimden dem vuruyordu. bir allah'ın kulu da çıkıp "sana ne be kadın!" demiyordu. gurbetin hafifletici etkisi.

    bir süre kendime gelemedim. geceleri neciymiş neciymiş diye sayıkladım. artık her şeyi bilmek, herkese anlatmak istiyordum. en sevdiğim pozisyon birinin kulağına eğilip "biliyor musun, x şunu demiş." olmuştu. değiştiğimi de pek sanmıyorum esasen.

    demem o ki; eğer bir sırrınız varsa, benden uzağa gömün.
390 entry daha
hesabın var mı? giriş yap