7 entry daha
  • boğaziçi köprüsünden geçerken anadolu yakası ayağından beylerbeyi'ne baktığınızda beyaz bir köşk görünür (bilemem gerçi ben; köşk müdür, konak mıdır, yalı mı? ama yoo yalı değildiir, öğrenmiştim ben yalıyı. salonuna deniz giren evdi yalı) işte o beyaz köşkü hep istemişimdir ben, hayallerim büyüktür benim.. ama çok az kişiye söyleyebildim, o köşkü müştemilatı için istediğimi, köşkten müştemilata bakanı değil müştemilattan köşke bakanı merak ettiğimi. zaten işim olmazdı köşkle, yaşayamam öyle kocaman evlerde; mutfakta otururken ikinci katta doğu cephesinde birinci misafir odasını zombilerin bastığını falan düşünürüm. neyse, sonraları diziler çıktı, büyük evlerin küçük hizmetkarlarının müştemilat hayatlarını yansıtan. bunu yaparken de hayallerimin içine sıçtılar. benim müştemilat insanlarım onlar gibi fitne fücur değildi zira. biraz derviş misaliydiler. köşk yaşamını merak etmezlerdi, kendileri merak uyandırırdı. hüzünle büyük bir sırrı taşır gibiydiler.. biliyordum tabi, gereksiz bir roman-tizm içinde olduğumu. ama kelimenin de suçu vardı, müştemilat her türlü kurguya gebe bir kelimeydi. sonra okulda adına eklenti dediler, kabul edemedim. "hayır, o eklenti değil müştemilat" yazdım sınav kağıtlarına. yakında da kutsal bilgi kaynağının tanrıları onaylar ve "yaz" emrini verirler ise sözlükte bir yazar olacak müştemilat. nerden nereye.
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap