9 entry daha
  • ortaokul yıllarımızın heyecan mekanı.

    spor sergi yıllarında basketbol daha temiz ve daha çocuksuydu.
    tıka-basa dolduğunda 4000 kişi alan bu salonda akşam saatlerine denk gelen bir fener-gs maçını izlemek için sabahın erken saatlerinde sırada beklerdik. salona girişin olduğu yerdeki uzun tribün bayrak tribünü (galiba önünde bayrak direkleri vardı?) , yine o taraftaki pota arkası ise “sosyete” diye adlandırılırdı (“sosyete sosyete şıngır mıngır sosyete”). diğer pota arkası ise skorbord tribünü olarak geçerdi ve en baba tezahürat orada olurdu. en pasif tribün ise bu saydıklarımın dışında kalan ve ortasında protokol tribünü olan yan tribün idi. bir de bunların üzerinde balkon tribünleri vardı tabii ki. aslında yanlış hatırlamıyorsam sosyete’nin üzerinde de skorbord bulunmaktaydı ama genellikle tek skorbord çalışırdı (skorbord tribünü denen yerdeki). doğal olarak o tribünün üzerindeki balkon tribününde oturuyorsak, geçen süre hakkında hiç bir fikrimiz olmadan maçı izler, skoru saymaya çalışır, kaçırdığımızda etrafımızdakilere veya alt tribündekilere filan sorardık. fenerbahçe’nin çukurova’ya larry spriggs denen hayvanın inanılmaz ballı üçlüğü ile elendiği allahın belası maçı mesela o tribünde cehennem azabı çekerek izlemiştim.

    bazen iki büyük takımın maçları aynı güne denk gelirdi. bu tür durumlarda salon genellikle fenerbahçe seyircisinin egemenliği altında olur, galatasaray veya beşiktaş seyircisi skorbord tribününe ve ona komşu yan tribünlerden birinin yarısına sıkıştırılırdı. söz konusu durumun değiştiği tek yıl, efe’nin beşiktaş’ta oynadığı ve beşiktaş’ın ciddi şampiyonluk iddiası taşıdığı yıldı, ilk defa o yıl fener seyircisinin böyle bir günde azınlıkta kaldığına tanık olmuştum. bir kez de üç büyükten ikisinin birbiriyle oynadığı gün, diğerinin bir başka takımla maçı vardı ve üçünün de taraftarı salondaydı, çok ilginç bir şekilde.

    bu salonda harun erdenay ve ibrahim kutluay’ın genç takım maçlarını izledik. orhun ene'nin 17 yaşında genç bir gard olarak eczacıbaşı’nı sırtladığını gördük. sonradan transfer olarak fener’in şampiyonluğunda büyük katkısı olacak levent topsakal’ın itü forması altında fener’e karşı –kenedy ile birlikte- şov yapışını izledik. erman kunter’i izledik, hem beşiktaş hem fenerbahçe forması ile. efe aydan’ı izledik hem fenerbahçe hem beşiktaş formasıyla. calvin roberts & efe aydan vs paul dawkins & michael scearce kapışmalarını izledik, "örümcek" pete williams’ın smaçlarıyla coştuk, nasaş’tan freeman williams’ın neredeyse salonun giriş kapısından sallayıp soktuğu üçlüklere ağzımız açık baktık, fatih özal’ın göbekten çıkarıp soktuğu üçlüklere sevindik, hüsnü çakırgil topu her eline aldığında hadi salla üçlüğü diye ayağa kalktık.

    burada oynanmış en güzel final serilerinden biri herhalde 1985 şampiyonluk serisi olan ve galatasaray’ın fener’e karşı kazandığı seriydi. salonun tıklık tıklım dolu olarak yarı yarıya bölündüğü bu maçlarda rakibi kızdıran tezahüratların “suyunuzu kaynatalım hep beraber oynatalım sen oyna cimbom / fener sen oyna” ve “ararım seni her yerde cimbombom / kanaryam nerde” olduğunu hatırlarsak o yılların basketbol heyecanının daha temiz olduğunu anlarız sanırım.
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap