7 entry daha
  • bol miktarda var ve bazıları son derece bilinçsiz. bilinçsizliklerinde inat etmeleri türkiye'ye özgü değil. mallık dünyada salgın gibi. bunu söylerken yağacak eksi oyların farkındayım; ancak sabredip sonuna kadar okurlarsa niye bu derece sinirli olduğumu anlayacaklar.

    çok kötü bir üslupla başlamak gerekirse, türkiye'de son derece beyinsiz olan yaratıklar var ve her geçen gün bunlarla tekrar tekrar karşılaştıkça, bu ülkeye ilişkin umudumu daha da yitiriyorum. ister elitizm deyin, ister jakobenizm deyin. artık sınıf bilinci olmayan lümpen yaratıklara acımayacağım. herkes hak ettiği gibi yönetilir. bu hükümete oy verenler, sonuçlarına katlanmak ya da siyasi tercihlerini gözden geçirmek durumundadırlar. nokta.

    geçen gün bilkent'ten taksiye bindim. "bilkent hööö" diye kusmayın, önce bir okuyun. bir adet "bilimsel seminerler dizisi"ne katıldık, oradan topluca akşam yemeğine geçeceğiz. arabalara sığmadık, kalanlarımız taksilere bölündük mecburen. taksiyle çok uzak mesafe olmayan; ancak ulaşımı da zor olan bir yere geçeceğiz.

    yolda giderken konu akp'den ve kadrolaşmadan açıldı. şoför, haddi olmayan bir biçimde "akp'ye niye kızıyon" dedi. bir sinirlendim, "benim yakın akrabalarım tekel işçisi, günlerdir direniyorlar, senin tuzun kuru herhalde, adamlar her tarafı satıp savdılar, işçilerin kazanılmış haklarını gasp etmeye çalışıyorlar" dedim. adam "ama sen karşındakini hiç dinlemiyorsun ki, bırak da biraz biz konuşalım" dedi. benim kan beynime sıçradı ve "%47'nin konuştuğu yeter artık! biraz da muhalefet konuşsun" dedim, lafı adamın ağzına tıkadım. "beyni olmayan kafalar" diyordu bekir coşkun. aynen öyle. konuşmaya kalksaydı bilindik klişeleri sıralayacaktı: "sen tekel işçilerinin kaç milyar para aldığını biliyon mu? yan gelip yatıyorlar hamuduyla götürüyorlar! tekel zarar ediyordu, hükümet orayı sattı iyi oldu, zaten devletin malı deniz yemeyen domuz" ...

    bugün tekel işçilerine destek vermeye gittim. insanlar perişan haldeler ve direnmeye devam ediyorlar. gerçekten, oraya gidip onların mücadelelerine destek vermemek mümkün değil. bizzat yakın akrabalarımın neler çektiğini çok iyi bildiğim için, ve onlara kızmaya kıyamadığım için, başlangıçtaki "beyinsiz" ithamımın, tekel işçilerini kesinlikle kapsamadığını tekrar tekrar vurgulamak istiyorum. adamlar direniyorlar; bir de direnmeyenler var. biat edenler ...

    tekel işçilerinin yanından dönüyorum, bir otobüse bindim. şoför. tipik ego şoförü. melih gökçek'in büyükşehir belediyesinin ego'su yani. şoför, sözleşmeli. tekel işçilerini haksız, hükümeti haklı buluyor. tayyip'in oğlunun dolar hesabı ile 2,5 (iki buçuk) milyon dolarlık gemiciğinin olduğunu söylüyorum, gıkını çıkarmıyor. ego'da on sene olmuş adam sözleşmeli çalışıyormuş. hukuka güvenmiyormuş. hükümeti haklı, işçileri haksız buluyor. neden? tekel zarar etmiş, ben patron olsaymışım ne yaparmışım? ulan sen kendini niye patron yerine koyuyorsun? sen işçisin, işçi!!! hakkını arasana! kurbanlık koyun musun sen!

    adama "tekel'in alkol bölümü nurol-limak şirketine 292 milyon dolara satıldı, birkaç ay sonra nurol-limak bu şirketi 900 milyon dolara başkasına sattı. halkın 600 küsur milyon doları ne oldu?" diye soruyorum; "herkes yaptı" diyor. "herkes yaptı"sı var mı? akp'sine toz konduramıyor, pes yahu! o 600 milyon dolar bugün tekel işçilerinin kesesine girmedi, nurol-limak'ın kesesine girdi. kimin sayesinde? akp'nin sayesinde.

    tekel'in tütün bölümü, depolarındaki tütünün değerine satıldı. binalar araziler hediye-hibe edildi yani. demek ki ne imiş? zarar eden kurumun binalarını ve arazilerini bedavaya peşkeş çekebilirmişiz. bak bak bak! zararını bu şekilde mi kapatacaksın? sen patron olsan, hani arkadaş patron olmaya çok meraklı ya, zarar eden şirketinin binalarını ve arazilerini bedavaya verip, şirketi içindeki bilgisayarlar ve masalar sandalyeler fiyatına satar mısın? sen salak mısın arkadaşım? ben evimi satacak olsam, evimi geçindiremesem, herhalde "zararımı finanse edebileceğim" bir paraya satarım. içindeki çamaşırlar koltuklar kanepeler fiyatına satmam.

    daha başka bir gerizekalılık. artık örnek vermekten dilimde tüy bitti, ama insanlar salak olmaktan bıkmadılar. adam sendikacı. hani sözüm ona "işçi sınıfı"nı temsil edecek ama adam "sarı sendikacı". sarı bile değil. renk bulamıyorum çünkü adamlar bütün renkleri kirlettiler. adamlar iktidarın lolipopunu utanmadan ağızlarında çeviriyorlar. maliye'nin başındaki adamın "suç bizde ki merhamet ediyoruz" lafına aldırmaksızın, hükümetle can ciğer kuzu sarması oluyor. insan oturduğu koltuktan utanır. bu kadar mı zavallısın.

    türkiye'de emekçinin profili nedir, biliyor musunuz? "bıçak kemiğe dayanıncaya kadar" gıkını çıkarmaz, bıçak kemiğe dayanınca da günlerce sokaklarda yatar ve hakkını alamaz. dövünür durur. o süreci başından itibaren takip ederek önlemini ona göre alacaktın. özelleştirmeler yapılırken ve çalışan kesimin hakları tırpanlanırken, sesini çıkaracaktın, meydanlara inecektin, akp'yi sallayacaktın. 22 temmuz'da, "müslüman cumhurbaşkanı seçtirmediler" diyen akp'nin kara propagandasına inanmayacaktın. işçi düşmanı akp'yi silip süpürecektin.

    şimdi ne oldu? 3 şubat'ta genel greve gidilecek inşallah. size yine destek veriyorum, ama akıllanın artık be birader!
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap