19 entry daha
  • zeki ökten’in anısına…

    uluslararası arenada türkiye sineması ile özdeşleşmiş birkaç filmden biri olan ve evrensel değerde ödüller almış tek filmi sürü’dür. zeki ökten’in kemal sunal’lı filmlerini de çok severim, ama sürü’nun bendeki yeri çok başkadır. bu çok güzel ve hakkında pek çok şeyin söylenebileceği filmle ilgili değil de; güney’in cezaevinde yazdığı senaryoları filme alan zeki ökten ve şerif gören’in, bu filmlerin yönetmenleri olmalarına rağmen yok sayılmaları üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. bu iki ustaya minik bir saygı ifadesi niyetiyle, tabi becerebildiğim kadar.

    senaryolarını çeken yönetmenlerin, yaşadığı dönem halk nezdinde bir mite dönüşmüş olan yılmaz güney’in adı altında kalmaları ve bundan ötürü hak ettikleri ilgiyi, takdiri görmemiş olmaları çok anlaşılır bir durumdur. ne var ki, o filmlerin yönetmenleri değillermiş, hatta daha önce birkaç filminde yardımcı yönetmenlik yapmalarından hareketle, bu filmlerde de güney’in asistanlarıymış gibi muamele görmeleri kocaman bir ayıptır.

    bu öyle bir mağduriyet ki, şimdiye kadar ne şerif gören’in ne de zeki ökten’in bu filmlerle ilgili bir yorumuna, bir söyleşisine denk gelmedim. bu yazıyı yazarken imdb’ye baktım, orada bile yılmaz güney, düşman’ı zeki ökten ile çekmiş gibi gözükmekte, aynı şekilde yol’u da şerif gören ile…

    kuşkusuz güney’in senaryolarını cezaevinde yazdığı filmlerin hayata geçmelerinde payı büyüktür, daha doğrusu o filmler onun inadı sayesinde çekilebilmişlerdir. öyle ki, kimi zaman dönemin önde gelen kabadayılarından dündar kılıç’ın sahibi olduğu kumarhanelerin kazancından yaptığı bağışlarla çekimleri sürdürebilmişler. ve evet, güney bir senaristten, bir yapımcıdan çok daha fazla dahildir sürece:

    “sürü’nün yönetmenine, oyuncularına, kameramanına düşüncelerimi ayrıntıları ile anlatırım. senaryoyu, başından sonuna, en ince ayrıntılarına kadar, oynayarak anlatırım. trenin hareketinden rüzgarın sesine, berivan’ın acılı bakışından trendeki orospucuğa kadar, filmde varolan her şeyi bir bir, usanmadan… ayrıca, çekim için önerilerimi yazarım…”*

    güney’in bu ifadelerinin dışında, castı baştan sona kendisinin yapması, senaryoya onun bilgisi dışında en ufak bir müdahale şansı tanımaması gibi bir sürü koşulu vardır. yıllar önce, sürü’nün setinde çalışan hüseyin kuzu’dan, güney’in çekim senaryosu yolladığı ve filmin o senaryo üzerinden çekildiğini duymuştum. doğrusunu söylemek gerekirse; bu iddianın hem teknik, hem de dönemsel gerçekliğinin olabileceğini sanmıyorum, hele ki koşullar göz önüne alındığında... muhtemelen çok önemsediği sahneler için kimi çizimler yapmıştır, ama filmin bütününün dekupesini, mekanları görmeden çıkarmak ne kadar mümkündür? hadi güney büyük bir ego ile tek tek her sahnenin dekupajını yaptı diyelim, bunları birebir uydurmak söz konusu olabilir mi?

    “ben, sürü’den, bir senarist olarak, bu işin önercisi olarak sorumluyum ve başarıdaki payım budur; gerçekte, filmin esas başarısı, başta zeki ökten olmak üzere, oyuncusundan asistanına, set teknisyeninden figüranına kadar, onu gerçekleştiren arkadaşlarımındır. özetle sürü bir dayanışmanın, kolektif çalışmanın ürünüdür.”

    güney’in yukarıda alıntıladığım ifadelerinde de anlaşılacağı gibi, kendisi yönetmene hakkını fazlasıyla teslim etmiştir.( ayrıca, yol filmi için de benzer ifadeleri mevcuttur) peki bütün bunlara rağmen zeki ökten ve şerif gören neden yok sayılmışlardır?

    bence bu durumu yaratan iki önemli faktör vardır; birincisi güney’e tanrısal anlamlar yükleyen ve yaşadığı dönem neredeyse müridi gibi davranan solcuların yarattığı algıdır. emeği kutsayan bu arkadaşlarımız, filmlerle ilgili yaptıkları hiçbir konuşmada, yazdıkları hiçbir yazıda yönetmenlerin hakkını vermemişlerdir. ikinci neden ise; komünist güney’e kara çalmak için takla atan meydanın bu filmleri de tıpkı güney’e yaptıkları gibi topyekûn reddetmeleridir. düşünme yetileri azcık gelişkin olsa, güney’e buradan saldırabilirlerdi aslında…

    bu iki faktörün dışında, cannes’da yol filminin kazandığı altın palmiye'yi güney’in alması da etkili olmuştur. halbuki sahneye güney’in çıkmasının basit bir teknik açıklaması vardır; cannes’da ödül törenlerinde filmin yönetmeni hazır bulunmuyorsa, ödül yapımcıya teslim edilir şeklinde bir kural mevcuttur. 12 eylül cuntasının vize vermediği gören’in yerine ödülü güney almıştır. anlayacağınız güney sahneye ne yönetmen, ne de senarist sıfatıyla çıkmıştı… yıllar sonra yapılan cannes film festivali’nin 50. yıl özel törenine, o ana dek en iyi film ödülü almış yönetmenler çağrılmıştı ve yol adına da şerif gören davet edilmişti. bir diğer faktör de kitap fuarlarında kocasının yazdığı kitapları imzalayan fatoş güney’in tutumundan kaynaklanmaktadır. o filmlerin senaryo kitaplarına her türlü eleştiriyi, kritiği koyan fatoş güney, nedense yönetmenlerin görüşlerine dair en ufak bir şey eklememiştir.

    son olarak şunu belirtmeden geçemeyeceğim; senaryolarını yılmaz güney’in cezaevinde yazdığı filmlerden sürü ve yol’un çekim süreci içinde yığınla enteresan hikaye barındırmaktadır. sinema aşkı ve siyasal inanmışlık eseri olan bu filmler, öyle zor koşullarda çekilmişler ki, bizzat bu süreçler bile filme alınacak niteliklerle doludur. türkiyeli sanatçılar geçmişleriyle yüzleşecek erdeme ve ondan beslenmeyi akıl edecek düzeye geldiklerinde bunların da filme çekileceğine inanıyorum.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap