3 entry daha
  • uzak doğu denilince zihnimde canlanan imgelerden vardığım nokta, hep ‘az, çoktur // less is more’ felsefesi. bu durumunu daha çok filmlerden yakalayabilsem de, çeşitliliğini benzer yapımlarda da görebilmek, keyifli. hele hele, beni özellikle alıcısı olmadığım bir tür olan ‘romantik komedi’ye biraz daha sıcak baktırabilmeyi de başarıyorsa…
    uzun zamandır, ‘romantik komedi’ tarzında işler izlemedim. romantik olmakla ya da komediyle ilgili alıp veremediğim bir durum yok, sebebi sadece son yıllardır bunların farklı sebeplerle yapılıyor olduğunu düşünmem. malesef bu durum -özellikle ülkemizde- bir ‘sanayi’ye dönüşmüş durumda ve ister istemez arkasından gelenler de bir öncekine benzemekte; üzerine bir şey koyamayıp bir de daha da aşağıya çekerek.
    öne sürülen bu fabrikasyon yapımları -özellikle dizileri- ‘toplum psikolojisi,beğenisi’ altında bünyelere zerk eden zihniyetlere karşı ayrıca gıcığım, gaddarım. hele hele bunu ‘türk, örf ve adetleri’ gibi son derece yersiz bir kisveye sokarak farklı bir boyut kazandırmaya çalıstıklarında -ki artık bu klişe durum, malesef ‘genetiği değistirilmiş algı’ olarak her yerde karşımızda…
    eğer son derece gerekli ve altı doldurulmuş bir uslupla yapılıyorsa az’ın aslında çok olduğu gerçeğinin yanında, reyting uğruna ‘toplumun’ aklına hakaret eden yapımcılara örnek olması gereken yapımlardan sadece biri, ‘kahve prensi’.
    konu son derece basit. en net anlamda ‘aşk’ üzerinden ilerleyen bir kurgu. kadın-erkek ilişkilerinin farklı bir boyutta ele alınmasıyla iş hem farklılaşmış, hem katmanlaşmış.
    senaryonun genele dağılan başarısı, oyuncuların gerçekçi performansları ile de birleşince takdiri hak eden bir yapım çıkmış ortaya.
    kendi içinde yabancılaşmış, içi boşaltılıp özüne küstürülmüş yapımların dışında;
    az zamanda çok şey demeyi başaran, ‘samimi’ bir yapım,
    coffee prince.
29 entry daha
hesabın var mı? giriş yap