1 entry daha
  • bu güne kadar pek çok törene katılmışlığımız var; düğün törenleri, nişanlar, kına geceleri, sünnet törenleri ve hatta kendi düğünümüz. törenin sahibi olmaya en çok yaklaştığımızdır hatta kendi düğünümüz, kına gecesi -ki harmandalı çalarken ısrarla misket oyununun figürlerini yapan eşimin imgesi gülümsetir hala-, nikah töreni. ama kendi düğünümde bile asıl sorumlusu ve sahibi organizasyonun; anne ve babamdı.

    ve nihayet oğlumun sünnet töreni. çok kalabalık olmamakla birlikte, her iki tarafın aile fertleri, yakın arkadaşlar, eş-dost derken, yetti arttı. ve düğünün sahibi bizdik. her gelene "hoşgeldiniz, ne iyi ettiniz, ayaklarınıza sağlık, çok mutlu ettiniz bizi" dedik, masaları gezdik tek tek. herkes yedi mi, içti mi, sindirdi mi diye endişelenen biz olduk. ve ayrılan herkesi kapılarda biz uğurladık, tek tek öperek, minnettarlığımızı ifade ederek ve gülümseyerek. arada boş bir masaya oturarak, yorgunluğumuzu dindirmeye çalıştık. ve de en önemlisi organizasyona dair her kuruş bizim cebimizden çıktı. peki nankörlük etmeyeyim gelen her hediyeyi de biz kabul ettik.

    "eeee mam'cığım, nihayet bitti ha, nerde benim rakım, meze yapmamış mıydın sen" dedi eşim. ve sonra gülümseyerek "yaşlanıyoruz muyuz ne?" de dedi.

    ne yaşlanması, yok öyle bir şey. sadece "yaş alıyoruz". akıp giden zamandan yıllar alıyor, torbamıza dolduruyoruz. kimisi torbadaki yılların sayısına göre değerlendiriyor hayatı, bense; torbanın ağırlığına göre. kendi torbam küp gibi, yerinden kalkası yok. dolu dolu yıllar koymuşum torbaya, ağır olacak tabi ki. yaş almak güzel şey, tavsiye ederim.

    yaşlanmayın, yaş alın. torbanız ne kadar ağırsa, yüreğiniz o kadar ferah oluyor, kuş gibi. benim gibi.
79 entry daha
hesabın var mı? giriş yap