3 entry daha
  • 1910 yılında yayımlanan, algernon blackwood'un yazdığı öykü. kanada ormanlarında geyik avına çıkan beş kişinin hikâyesini konu alıyor.

    kitabın da adını aldığı wendigo, algonkin halklarının, mikmakların anlatılarında yer bulan, genellikle yamyamlıkla ilişkilendirilen mitolojik bir canavar/ruh. diğer karanlık romanlara konu olanlara da oldukça benziyor aslında: (bkz: pet sematary) (bkz: cthulhu) (bkz: ithaqua)*
    wendigo, karanlık ormanlarda yaşayan, korkutucu, kötücül bir ruh ancak blackwood'un tasviri, geleneksel anlatıdaki yamyamdan biraz farklı. onun wendigo'su heybetli ve tuhaf görünüşüne yine tuhaf bir kokunun eşlik ettiği, havada koşabilen, insan formuna bürünebilen, sanrılarla bağdaştırılan farklı türden bir canavar. üstelik yamyam olduğuna dair bir ipucu bulmayı bir kenara bırakın 'yosun yiyici' olarak tasvir ediliyor. bu da elbette farklı yorumları beraberinde getiriyor ki ben de yorumumu birazdan yazacağım ama önce blackwood'un bu kitapta da izlediği ve benim çok beğendiğim yönteminden bahsedeceğim.

    blackwood, tıpkı söğütler'de* olduğu gibi hikâyesini belli bir yörünge etrafında geliştiriyor. vahşi doğaya duyulan olağanüstü merak ve doğanın ihtişamını deneyimleme heyecanıyla başlayan hikâye, giderek karakterlerin zihinlerine şüphe tohumları ekilmesiyle ton değiştirerek sürüyor. şüpheyi canlı tutmak için de hayalet, canavar, ruh ya da o varlık neyse okuyucuyu onun tasviriyle boğmuyor da sürekli onun çevresinde tutarak yapıyor bunu. o 'şey' gelene kadarki hikâye gelişimi, kalabalıktan yalnızlığa yavaşça geçiş ve sessizleşen bölümlerle sürüyor ve bu okumayı daha da zevkli kılıyor. (film izlerken de canavar ya da kozmik varlıkları görmüyor olmak, etrafında dolaşmak benim seyir zevkimi üçe beşe katlıyor örneğin, çok kişisel bir tercih de olabilir.)

    gelelim geleneksel anlatının aksine yamyam olmayan wendigo yorumuna; blackwood'un wendigo'yu yamyamlıkla bağdaştırmayan tasvirine rağmen wendigo yine de zihinsel olarak kurbanlarını yok eden bir canavar. belki de onun yamyamlığı burada gizleniyor. (ki bu da blackwood'un bir yöntemi; hikâyesi insan psikolojisini kurcalamadan bitmiyor.) dışarıda, kan emici bir et yiyen değil belki ama içeride, içten içe şüpheyi büyüten, iradeye saldıran ve insanı en savunmasız ve hayvan hâline döndüren bir canavar. onun varlığına dair şüphe iradeyi, aklı hiç olmadığı kadar boşa çıkarıyor. fizik kurallarıyla açıklanamayan, mantıkla cevap aranan her soru şüpheli bir şekilde kalıyor. mantıkla çözemediği kışkırtıcı doğa karşısında bir anda savunmasız konuma düşen insan, kaos içinde, teslim olmuş şekilde, gerçeklik algısını kaybetmiş buluyor kendini.
    --- spoiler ---
    örneğin; ayakların yanması, yerden kopma ve birkaç saat sonra ortaya çıkma fikri de zaman-mekânın kayması ve gerçeğin yitimine iyi hizmet eden hikâye parçaları.
    --- spoiler ---

    blackwood'un ormanları da üstte yazdıklarıma benzer şekilde dikkat çekici çünkü onlar da insan zihninin kavramakta zorlandığı, yüce bir gücün varlığının sorgulandığı, aklın ve mantığın duraksadığı yerler olarak karşımıza çıkıyor. bu nedenle de sürekli aklıyla kendini yıkıma götürebilen insan önemsizliği için belki de blackwood ormanları seçiyor. ormanlar, neticede insanlığa karşı en başta kayıtsız. üstelik insanın onun üzerindeki tüm sömürüsüne, onu planlama ve medeniyetinin parçası hâline getirme arzusuna rağmen kayıtsız. insan ise rasyonel bir varlık olarak sürekli onun tehditi altında hissediyor. bu yüzden tanımadığı herhangi bir ot, insan için planlı bahçesini saran yabani bir ottan başka bir şey değil ve bu, kontrolü kaybetmek üzere olduğunun işareti. ne yüce korku!

    son olarak oldukça kısa bir öykü olmasına rağmen giriş bölümü uzun bulunabilir ve beklenenin bir türlü gelmediği düşünülebilir ancak o ton değişikliğini yakalayana kadar şöyle pasajlarla yolculuğa devam etmek gerekiyor:

    "şöyle ki, bazen bir kâbusa konu olaylar en korkuncundan bir gerçekçilikle silsile hâlinde birbirini izler fakat tutarsız bir ayrıntı tüm bu yığının eksikliğini ve sahteliğini açığa vurur ve bu yüzden de izleyen olaylar gerçekten meydana gelmiş olsa da zihin üzerinde her nasılsa yanıltıcı bir etkide bulunur ki onlara izah getirebilecek olan detay bu kargaşa içinde dikkatten kaçabilir ve söz konusu olaylar kısmen gerçek zannedilirken geri kalanı sanrıdan ibaret hâle gelir. uyuyan kişinin zihninin geri planında bir şey uyanık kalır ve kesin bir yargıda bulunmasını engellemek için hazır bekler. "bu gördüklerinin hiçbirinin gerçekle alakası yok; uyandığında bunu kendin de anlayacaksın."
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap