8 entry daha
  • annemin ilk görev yeri aynı ilçede, kendi köyümüze 40-50 kilometre uzaklıktaki bir başka köy. henüz on sekiz yaşında, öğretmen okulundan yeni mezun ürkek bir genç kızken atandığı bu köyde geçen günlerinin üzerinden kırk yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ oranın iyi, fakir ve temiz kalpli insanlarını anar, hatta aradan geçen uzun zamana rağmen köyümüze annemi ziyarete gelenler olur eski öğrencilerinden.

    geçtiğimiz gün de bu köyden bir öğrencisi annemi ziyarete geldi. annem başlarda kim olduğunu pek hatırlayamasa da bozuntuya vermedi, yarım saat kadar sonra da ortak simalar ve mekânlar bir bir yüzeye çıkınca adnan'ın kırmızı ve güleç yüzü sınıfın bir köşesine yerleşti.

    annem aklında kaldığınca öğrencilerinin, komşularının, koca nenemin tövbe istiğfarları eşliğinde dallas izlediği tek katlı kerpiç evin akıbetini sorup kırk yıllık açığı kapatmaya çalıştıkça, adnan amcanın da başlardaki tutukluğu kayboldu ve artık ziyaretin sonlarına gelindiğine işaret eden suskunlukların koyulaştığı bir anda da adnan amca derin bir nefes alıp kırk yıldır içinde fısıldayan küçük çocuğu serbest bıraktı: hocam ben size bir yalan söylemiştim öğrenciyken, kusura bakmayın.

    anlattığına göre babasının öyle evlatlarıyla ve "okuma işleriyle" pek ilgisi olmadığı için, adnan amca ne zaman okuldaki çeşitli kırtasiye vb. masrafları için babasından para istese en iyi ihtimalle alaycı bir gülüşle karşılaşırmış. yine bir gün, annem şehirden toptan alacağı bir ders kitabı için öğrencilerden belli bir miktarda para istemiş, adnan amca da ders çıkışında anneme gidip babasının bu tür masraflar için kendisine para vermediğini söylemiş. annemin cevabı ise şöyle olmuş: "tamam adnan, sen bir sor, vermezse kitabı sana ben alırım." ertesi gün adnan amca babasının parayı vermediğini söyleyince de annem kitabın parasını cebinden ödeyerek sorunu çözmüş.

    meğer işin aslı böyle değilmiş. o akşam "nasıl olsa babam parayı vermeyecek, en azından dayaktan kurtulayım" diye düşünen adnan amca, babasına hiçbir şey sormadan yatmış ve ertesi gün de anneme gelerek babasının parayı vermediğini söylemiş.

    adnan amca hikayesini bitirip de annemin gözlerine mahcup bir ifadeyle bakınca benim aklıma saf bir yürek'in felicite'si ve loulou'nun ölümü için şüphelendiği fabu'dan ölüm döşeğinde af dilemesi geldi ve eve dönünce ilk iş olarak saf bir yürek'i tekrar, yine aynı yerde gözlerim dolarak okudum. felicite'nin tertemiz gökyüzündeki tek yağmur bulutu bu küçük ve olağan şüpheydi muhtemelen. bizlerin debelendiği bataklıkları düşünürseniz, belki bulut bile değildi onunkisi. adnan amca'yı yıllar sonra annemin karşısına çıkaran da, felicite'ye sinek ısırığı kadar bir muhasebe için fabu'dan af dileten de aynı yüreklerin, beni öykülere bir kez daha inandıran muazzam saflığıydı.
hesabın var mı? giriş yap