1 entry daha
  • sıcacık odamın doğa manzaralı koltuğunda karların erimesini izlerken, konu hakkında yarım yamalak ve kulaktan dolma edindiğim bilgilerin verdiği cahil cesaretinden aldığım destekle serbest sallama yazıma girişiyorum.

    tek bir kitabını bile okumamış olduğum, fikirlerini ekşi sözlük aracılığıyla öğrendiğim, ama bırakın kendisini babasını bile sevmediğim gıcık insan frank jackson diyor ki, bilginin seviyesi ne ölçüde olursa olsun, bu bilgilerden bir algı deneyimi (bkz: qualia) türetemezsin. sözgelimi, hayatında siyah ve beyazdan başka bir renk görmemiş olan mary hanıma domatesin ve kırmızının ne olduğunu binlerce sayfalık ansiklopedilerle öğretsek bile, mary kırmızının ne olduğunu asla deneyimleyemeyecektir deniyor bu argümanda.

    birkaç cahil cühela eleştirim var, şöyle açayım:

    1. düşünce deneyinin mantıksız koşulları ve örtük kabulleri:
    iş düşünce deneyine gelince birçok örtük önkabulün peşine düşmek gerekiyor. mary bu günlere nasıl geldi? okumayı nasıl öğrendi? kelimeleri kavramlarla eşleştirmesini sağlayan bebeklik sürecini nasıl geçirdi? domatesi yalnızca kitaptan mı yoksa gerçek haliyle mi gördü? odasında ayna yok mu? varsa kendi renginin siyah tonlarına uymadığını farketmedi mi? dili nasıl edindi? ona dil öğreten insanları komple gri tonlarına mı boyadılar? yemeklerini de mi boyadılar? kaka problemini nasıl hallettiler?...

    mary'i odaya hapsedersek, güya kontrollü deney yapalım derken deneyin öznesi ve gerek şartı olan "rasyonel biliminsanı" tiplemesini baştan imkansız hale getirmiş oluyoruz. acaba bütün ömrü boyunca kaç nesne ve kaç fiil ile bizzat tanışma şansı olacak? doğduğu gün bilgisayarın ya da kitapların başına oturamayacağına göre, dış dünyanın nesnelerini ve eylemlerini tanımak için odasındaki nesnelerden başka bir şansı yok. bu durumda, okumayı sökse bile kavram dünyasının çoraklığından dolayı okuduğunun ne olduğunu tam olarak anlaması güç olacaktır. böyle bir ortamda, düşünce deneyinde idealize edilen biliminsanı tipine ulaşmak imkansız gibi görünüyor.

    bunun aksine mary'i bizler gibi yetiştirilse, yani bebeklik sürecinde nesneleri gözüyle görmüş, ona verilen ismi ezberine almış, aynı şekilde fiillerin de isimlerini öğrenmiş, sonrasında bu nesneler ve fiilleri kendi aklında ilişkilendirme kabiliyeti göstermiş, örneğin daha önce kırılan bir cam görmediği halde camı ve kırılma fiillerini bildiği için "cam kırıldı" diye bir cümle kurabilme yeteneğine sahip olmuş sıradan bir insan olarak gelişse, bu "siyah beyaz oda" gibi akıl karıştırıcı koşullara gerek kalmaz ki? doğuştan gözlerine takılan bir dönüştürücü gözlük nedeniyle etrafını siyah beyaz gören bir kişi hayal etsek düşünce deneyi daha anlaşılır olur. böyle bir durumda bile, kişinin gri tonları dışındaki renkleri tanıyabileceğinden şüphe ediyorum.

    önemsiz konulara takıldığımı düşünüyor olabilirsiniz. ama insanın bilgi edinme, soyutlama ve kategoriler geliştirme kabiliyetini oluşturma süreci sanki problemden bağımsızmış gibi, bilgiyi, okunduğunda kendiliğinden anlaşılabilen bir garip evrensel data birimi gibi değerlendirmek, insanı salt bir kelime-işlemci gibi düşünmek işi baştan karıştırmaktan başka bir şey değil kanımca. problemi basitleştirici gibi görünen "odada yetişmiş bilinçli insan" tasavvurunu "abi nerden bulcan öyle insanı, mimkinatı yok" tarzı bir anlayışla realite ölçeğiyle çürütme derdinde değilim; aksine, problemin merkezi olan bu kişiye keyfi nitelikler verilemeyeceğini, bilincin kavramlaştırma, örüntü tanıma, mantık yürütme kabiliyeti gibi birçok bileşenin bir araya gelmesiyle oluşan büyük bir sistem olup bunların keyfiyetle seçilen bazıları ile deney yapmanın mümkün olmayacağını iddia ediyorum. bu bir düşünce deneyi değil, (bkz: colorless green ideas sleep furiously) gibi sözdizimi kurallarına uygun, ama mantıken hatalı bir kelime oyunudur.

    2. bilgi ağacı
    madem öyle, sadece kelimeleri birbirine ilişkilendirerek bilgi edinmeyi başaran mary'e "kırmızı domates" kavramına özel bir bilgi ağacı kuralım ve bu bilgi ağacındaki işleyişi kendisine tarif edelim:

    1. kırmızı: bir renk. renkler farklı enerji seviyelerindeki fotonların algılanması ile oluşur...
    _1.a. foton: kuantum mekaniğine göre bir enerji partikülü, alan teorisine bir dalga çifti...
    __1.a.1. enerji: vıdı vıdı vıdı. ayrıca (bkz: 2.c.4.s.1.b.)
    ___1.a.1.a: vıdı: hede hödö
    __1.a.2. dalga: dıdı dıdı dıdı
    ___1.a.2.a. dıdı: helehöy
    ...
    _1.b. algı: canlılarda dış çevreden gelen uyaranların algılaya
    ...
    2. domates: yenilen sebzelerden biri. sulu, kabuğu vardır. solanaceae ailesinden bir bitki.
    _2.a. sebze: bitki ailesinden bir grup.
    __2.a.1. bitki: canlı gruplarından biri. fotosentez ile güneş enerjisini moleküllerde depolar.
    ___2.a.1.a. canlı: abovv
    ___2.a.1.b. fotosentez: vay vay vay
    ___2.a.1.c. güneş: yanar döner
    - 2.b. aile: biyolojide bir kategori
    __2.b.1: biyoloji: falan filan
    __2.b.2: kategori: trilaylay li. ayrıca (bkz: 1.z.567.a.34.s.34345.e.8)
    ....

    görüldüğü üzere tek bir şeyi bilmek için bile her şeyi bilmek gerekiyor. (şaka maka, o bilgi ağacının meyvesi yenmez kardeşim.) sizce burada yine realiteye mi çekiyorum problemi? derdim realite değil aslında; tüm kavramları kelimeler ile öğrenmenin saçmalığını ortaya koymaya çalışıyorum. kavramlar sadece kelimeler aracılığıyla edinebilseydi, tüm ansiklopediler alim olurdu. demek ki, kelimeler aracılığı ile aktarılsalar bile, kavramların öğrenilebilmesi için başka bileşenlere de ihtiyaç var. zaten mary bilgileri yalnız kitaptan değil, bilgisayar, televizyon gibi kaynaklardan da ediniyor değil mi? bir bilgiyi nasıl edinir, aklımıza nasıl kaydederiz?

    3. bilgi edinme yolları:
    öğrenmek, tek bir kelime ile ifade edilse de, içinde birçok farklı bileşenin paralel ve eşzamanlı olarak, bunun yanında, farklı zamanlara ait deneyimlerin de bu çekirdeğin üzerine eklendiği sayısız sürecin eseri gibi görünüyor. kırmızı domatesin ne olduğunu asla yukarıdaki gibi formel bir kelime işleme sürecinde öğrenmiyoruz. domates ile ilkin yenilecek maddeler grubunda tanışıyor, renginin başka nesnelerde de olduğunu farkediyor, kokusunu görüntüsü ile ilişkilendiriyor, bazı kısımlarının diğer sıvılarla benzeşen davranışlar gösterdiğini, bazı kısımlarının da katı cisimleri sınıfına sokulabileceğini görüyor, bunlar gibi yüzlerce niteliği belirli kategoriler altında topluyoruz. bunları yaparken tüm duyularımızı paralel çalıştırıyor, beynimizde ona dair sayısı bileşeni domates(x,y,z,t,s,v...) kümesi içinde birleştiriyoruz.

    oysa sözlükten bilgi edinmek böyle değil. sözlükte verilen bilgileri idrak edebilmemiz için daha önce edindiğimiz bilgiler çerçevesinde tartma, onları bilinenlerle değerlendirmeye ihtiyaç duyuyoruz. belki de bu sebeptendir ki atomaltı parçacıkların davranışını halen tuhaf buluyor, bildiğimiz nesnelerin davranışına benzetmeye çalışıyoruz.

    bu yüzden ansiklopedide verilen bilginin domatesi ve kırmızıyı temsil ettiğine inanmak büyük bir yanılgı. evrim tarihinde epey yeni bir gelişme olduğuna inandığım dil yetisinin ürünleri olan kelimelerin bilginin kendisi gibi ele alınması, insanın yalnızca linguistik bir varlık gibi düşünülmesi gibi hatalara sürüklüyor insanları. bizler sad dilsel varlıklar değiliz, aksine büyük paralel işlem kompozisyonları üreten ve kategorizasyonlar yaratan bir algı ve düşünce yumağıyız.

    şöyle ele alalım; neden kitaptan okumayı bilgi edinmenin legal yolu olduğunu varsayıyoruz ki? kitap dediğimiz şey teknolojik ürünlerden biri yalnızca. yazı da, hatta dil de öyle. madem düşünce deneyimiz bilginin teknolojik ürünlerle edinilmesine izin veriyor, o halde bu işin sınırlarını zorlayalım. sözgelimi, kitaplarımızdaki bilgiler o kadar ilerlemiş olsun ki, insanın kendi nöron ateşleme örüntüsüne müdahele etme tekniklerini öğrenebilelim. kitabın "kırmızı" maddesine gidelim, "burnuna iki kere dokun, topuğunu kaşı, ardından 8 kere çevrende dön, 3 tel saç çek, hayalinde ikizkenar bir üçgen kur, onu ikiye böl, işte sağda gördüğün parçanın rengi kırmızıdır" gibi genel geçer bir yordamı öğrenip uygulayalım, ve bu uygulama sonucunda gerçekten kırmızı rengi görmeyi başaralım misal. ne diyeceksin şimdi frank'ciğim?
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap