7 entry daha
  • italya’nın güneyinde, napoli’de, kenar mahallede “kurtarılmış bölge” de diyebileceğimiz bir gettoda gelişen-büyüyen-vahşileşen farklı bir dünyayı empati ve sempati odaklarına düşürmeden sertçe anlatan film. herhangi bir olumlulaştırma yoluna sapmamasının ana nedeni filmin çıkışı olan kitaptır muhtemelen. dramaturji geleneğini ve izleyicinin duy(g)usal beklentilerini hiçe sayarak pis bir fotoğrafı ifşa etmeye çalışmak gerçekten yürekli iş. fakir ve ötelenmiş bir mahalleden bir kahraman (ya da anti) yaratmak gibi bir ucuzluğu ya da derdi de yok. gerçekten hayatımızda rastladığımız, duyduğumuz, bizden ırak olmasını istediğimiz kötücüllükleri barındırıyor içinde. gomorra, atmosferinde ki tedirgin havasına, karakterlerindeki tekinsizliğine kadar karanlık bir film.

    anlatılan; fakir bir mekan, ötelenmiş dünyalar olunca direkt olarak “la haine ile bir bağ kurulabilir mi acaba?” sorusu geldi aklıma. belki hikayelerde bahsi geçen insanların yaşamlarını çevreleyen etkenler açısından paralellik kurulabilirdi ama kişilerin tabiatları ve varoluşları açısından bir benzerlik yoktu. la haine’de ötelenip istenilmeyen bilerek ve isteyerek yabancılaştırılanlar zaten yabancıydı. içerideki yabancılardı. oysa buradakiler içeriden. içeriden ve bu içerisi yaşamak için güzel bir yer değil. italya’da kuzeylilerin, güneylilere birer mahluk, 2. sınıf canlı olarak baktığını okumuştum daha önce. şimdi görselleştiği zaman bu durumun, kendi coğrafyamız ile aşırı bir benzerlikte olduğunu fark ettim. kuzey-güney, doğu-batı. gomorra, gelişe(bile)n tarafın diğer tarafın çürümüşlüğünü kendisiyle alakasız olarak doğrulamaya çalışması gibi besbelli bir hikaye.

    evet fakirler. fakirliğe etki eden sosyoekonomik faktörleri yazmanın gereği yok. hepimizin bildiği, bazımızın takmadığı, kimimizin kafa patlattığı nedenlerden fakirler. fakirlik beraberinde acı, çaresizlik, yanlış seçimler getiriyor. fakirlik zaten romantik bir aile filmindeki fedakarlık, vefa, aza kanaat gibi değerlerle vücut bulmuyor hayatta. fakirsen ve yaşadığın dünyanın büyük bir kısmı sen ve etrafındakilerin fakir kalmasını istiyorsa; yaşamak istediğin hayalleri gerçekleştirmek için, çoğu zaman üzerine yapışan kirle beraber ilerlemeye çalışmak zorunda kalıyorsun.gomorra bunu anlatıyor. pis bir şekilde anlatıyor. sert bir biçimde anlatıyor. kanlı bir biçimde anlatıyor.

    yönetmen ayrıksı bir yönetimle hikayesinin merkezine temel bir eylem-olay almıyor. birkaç durumun kendi içinde gelişen akışını yansıtıyor. kirli ve hareketli bir çekim yolunu seçmiş ki bu zaten hikaye ile birebir örtüşüyor. elindeki metine ihanet etmiyor demek doğru gibi geliyor yüksek olasılıkla. bu yönetim, cinsellikle tanışıklığı tartışmalı ergenlerin deniz kenarında makineli silahlarla yaşadığı boşalma anı benzeri planları tarihi birer sahne olarak da ekliyor filminin içerisine.

    sonunda demek gerekir ki, filmdeki bütün karanlık hikayeler acı sonlar ile bitiyor. bu da filmi güzel kılıyor ironik bir biçimde ve insan ister istemez aristo’nun sözlerine hak veriyor: kötü olaylar, kötü sebeplerden doğar.
43 entry daha
hesabın var mı? giriş yap