8 entry daha
  • --- spoiler ---

    filmde iki keskin kutup var: elitler ve avamlar. elit olanlar violet ve oğlu sebastian. bunlar en üst derecede seçkin, sofistike, orijinal, kalburüstü karakterler. bu kişiler “avam tabaka”dan net olarak ayrılıyor. küçümsedikleri, hor gördükleri ve asla muhatap olmak istemedikleri “halk”tan tamamen izole olmuşlar. maddi durumları, eğitimleri, zevkleri, beğenileri üst düzey. ve elbette dış görünüşleri de göz kamaştırıcı güzellikte. açık tenli, renkli gözlü, ince yapılı, bir yere girince başlarını kendilerine çevirtecek cazibedeler (film güzelliği bu şekilde kodluyor). anne-oğul “avam” dan öyle bilinçli bir kopuş halindeler ki birbirlerinden başka kimseleri yok. o kadar ki anne oğluna evlat sevgisinin ötesinde, sapkın duygular ile bağlı. oğul da başlangıçta öyle ama o “dış dünyanın”, “sıradan insanların” da tadına bakmak istiyor. üstelik eşcinsel. hatta annesinin güzelliğini, bu tadına bakılacak genç erkekleri çekmek için kullanıyor. bu genç erkekler sebastian için mönüden seçilecek, tadına bakılacak yemeklerden farksız. onları “iştah açıcı olanlar” ve “olmayanlar” şeklinde kategorize edip indirgiyor, kullanılacak nesneler olarak görüyor. “esmerlerin” ilkelliğinden, avamlığından sıkılıyor ve kuzey ülkelerinin “sarışın” ve daha “elit” olanların tadına bakmak istiyor. annesi yaşlanıp cazibesini yitirmeye başlayınca genç erkekleri çekmek üzere yem olarak kuzeni catherine’i kullanmaya başlıyor. hatta kibri ve ben merkezciliği öyle arşa çıkmış ki kuzenine suya girince saydamlaşan bir mayo giydirip arzularını tatmin edeceği avları tuzağa düşürmekten çekinmiyor.
    avamlar ise yoksul, eğitimsiz, “çirkin” halk. özellikle güney ülkelerinin (ispanyolca konuşulan) esmer tenli insanları. bunlar violet’in ifadesi ile ilkel ülkenin ilkel insanları. açlar. bir hayvanın açlığı gibi açlar. yani yemeğe ve cinselliğe açlar. içken içe elit olana, güzel olana, varlıklı olana, şık olana vahşice bir düşmanlık da besliyorlar. tıpkı bir yamyam gibi onlar da kendi ilkel ve kıskanç dürtüleriyle elitleri “yemek” istiyorlar (hatta sebastian'ı öldürüşleri sırtlanların avını parçalayışından farksız. muhtemelen tecavüz de ettikten sonra öldürüyorlar).
    özetle iki zıt kutup, biri çok elit, sofistike, güzel, üst düzey, diğeri ilkel, çirkin, ve vahşi. ama ortak noktaları “diğerini” yiyip bitirip yok etme dürtüsüne sahip olmaları. farklı gerekçelerle birbirlerinden nefret ediyorlar ve birbirlerini yok etmeye çalışıyorlar. çünkü “insan kötüdür”.
    bu iki zıt kutup filmde şeytanileştirilmiş. elit olan taraf kendini adeta tanrı ile bir tutuyor. kibir ve büyüklük kendilerini tanrı ile eşit düzeye konumlandırmaya kadar vardırmış. şeytanın kibrine sahipler. avam tabaka ise vahşiliği ve yıkıcılığı ile şeytanlaştırılmış. bu zıt kutuplar arasında ise iki “aziz” var: dr. cukrowicz ve catherine. bu ikisi de seçkinlerin üstün niteliklerine sahip. eğitimli, olağanüstü güzel (elizabeth taylır ve montgomery clift’ten söz ediyoruz, insan türünün sanatsal güzelliğine örnek iki oyuncu), ilkellikten uzak, süperego insanları. ancak üstün niteliklerine rağmen kibirli ve üstenci değiller. insanın “iyi” yönlerini yitirmemişler, aksine sahip çıkmışlar. "insan özünde iyidir”i simgeleyen iki karakter. doktor bir yerde “biz doktorlar insanları kullanmayız, aksine kendimizi onların kullanımına sunarız” diyerek karakterindeki üstünlüğü, olgunluğu ve iyiliği gösteriyor.
    yazar tenesse williams gerçek bir insan doğası uzmanı. çizdiği karakterler insan doğasının türlü hallerine ayna tutar nitelikte. o cidden büyük bir yazar. bu senaryoda başta her ne kadar yazarın elit olanı eleştirdiği düşünülse de aslında elit olandan yana olduğunu söyleyebiliriz (bence elbete). yazar da yönetmen de “avam” olanı küçümsemiş, ucubeleştirmiş, karikatürize bir şekilde kalitesizliklerinin altını çizmiş. çirkinliklerini, açlıklarını, ilkelliklerini, basitliklerini gerek ustaca kurgulanmış görüntüler ve tavırlarla gerekse diyaloglarla hor görmüş, küçümsemiş.
    özetle çok fazla simgenin olduğu, izledikçe yeni yeni anlam denizlerine yelken açtıran, yetenekli bir kalemden ve yönetmenden çıkmış harika bir film.
    not: yönetmen keşke filmi renkli çekseymiş. taylor, clift ve hepburn’un muhteşem göz renklerinden izleyiciyi mahrum etmeseymiş.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap