4 entry daha
  • baader-meinhof mitosunu yıkmaya gücünün yeteceğini sanmıyorum bu filmin. zira devrimci ideoloji, dönemin idealizmi, siyasi felsefesi neredeyse hiç ele alınamış filmde. sanki bir tek iran şahının almanya'ya gelişini protesto etmek üzere yollara döküldü bu kadar genç, sanki en başta örgütlenirken dünyayı, sistemi değiştirmek, daha insanca, hakça bir düzen kurmak gibi hedefleri yoktu....
    karakterler de sanırım pek gerçekçi aktarılmamış beyaz perdeye; andreas baader'in hiç de filmde gösterildiği gibi bir psikopat olduğunu sanmıyorum, ulrike meinhof'un kendi kişisel mutsuzluklarından kaçmanın yolunu silahta görecek kadar boş ve tabir caizse salak olduğunu da sanmıyorum.
    şiddetin herhangi bir türünü ya da raf'ın eylemlerini savunduğumdan değil, ama filmde ulrike meinhof'un çok güzel bir sözü var. hücre hapsinde bulunan meinhof mahkeme heyeti karşısında şunu diyor: "hücrede bulunan bir tutuklunun önünde iki seçenek var: ya susacak ve susarak ölümünü kendi hazırlayacak, ya da bildiği her şeyi itiraf ederek örgütü ele verecek." raf'ın da bence kendi ideolojisine göre iki seçeneği vardı, ya eyleme geçecek ya da olan biteni sineye çekecekti.... birinciyi tercih etti.
    bu seçenek meselesi üzerine kafa yorarken ve 30 yıl sonra dünyanın geldiği noktayı düşünürken eğer şiddete ve silaha inanmıyorsak, elimizde ne kaldığını düşünüyorum ben de. bize, ilkini yani şiddeti kabul etmediğmize göre, tek seçenek olarak ne bırakılıyor? susmak mı? devlet terörü neredeyse bütün dünyaya hakim olmuşken, demokrasi denen tatlı hayal ingiltere'de olduğu gibi kapitalizmin bekçiliğini yapan bir işçi partisi doğuracak kadar gerçeklikten uzaklaşmışken, bize, daha hakça, daha insanca bir düzen isteyenlere nasıl bir seçenek sunuluyor?
69 entry daha
hesabın var mı? giriş yap