287 entry daha
  • zamanında bugün dillere pelesenk olmuş adalet savaşçısı titrine sahip pek çok grubun, devasa dersler almalarına rağmen akıllanmamaları gerçekten ilginç. üstelik ödenen bedeller koskocaman ama hala konu hakkında yeterli aşamanın kaydedilemediğini görüyoruz.

    sjw'ler aynı kör arzuyla bazı şeyleri birbirinden ayıramadan saçma sapan savunmalar yapmaya devam ediyor. savunulacak insan var savunulmayacak insan var, bunu bir türlü ayıramıyorlar.

    iskandinav medeniyetleri sağ olsunlar, sayelerinde sjw'liğin nasıl yapılmayacağına dair net fikirlere sahip olduk. adamlar radikal islam terör örgütlerinin üyelerine kol kanat gerip ülkelerinde başlarının üstünde ağırlıyor ve çeşitli boyutlarda ve muhtemelen çoğunun haberlerine ulaşamadığımız, göremediğimiz bedeller ödüyorlar.

    aynen at iziyle it izi gibi ılık götlülükle sosyal adalet mücadelesi birbirine karışmış durumda ve bu gidişle de ayrışmaları pek mümkün görünmüyor. bir çözümü mutlaka bulunur fakat bunun için önce ortada büyük bir sosyal ve toplumsal problem olduğunun bilincine varmak gerekir.

    sjw'lerin bir araya gelip belki de küresel bir topluluk kurarak bazı ön koşullar belirlemeleri lazım. örneğin suç konusu: çeşitli suçlara karışmış bireylerin sosyal adalet savaşçıları tarafından korunmaları kadar absürt bir olay olamaz.

    şimdi gelin sjw era'nın başlarına dönelim ve iddiamızı mükemmel bir ılık götlülük hikayesiyle taçlandıralım.

    takvimlerimiz henüz bırakın sjw'yi, social justice kavramının bile nerdeyse ortalıkta görünmediği 1970'leri gösteriyor. mekan zamanının moderenite timsali avusturya.

    bu yıllar aynı zamanda avusturya'nın hapishane sistemini çeşitli reformlardan geçirmeye çabaladığı bir döneme denk geliyor. adalet sisteminin bazı unsurları şiddet suçlularının, özellikle de ömür boyu hapis cezasına çarptırılan mahkumların rehabilite edilerek yeniden topluma kazandırılabileceklerini iddia ediyor ve bu teoriyi pratiğe dökmek için can atıyor.

    günümüzde bile hala tartışmaları devam eden bir mevzu bu geri kazanım mevzusu. avusturya devleti de zamanında cezaevlerinde yapılan israftan (mahkumların ömür boyu hapishanede bakılıp beslenmesi devlet bütçelerinde devasa bir kalem) kısmak adına bu yola baş koymasıyla birlikte sjw'liğin ilk adımları atılmaya başlanıyor. adamlar özetle diyor ki "biz cezaevlerini baştan sona reforme edecez ve rehabilite edip topluma kazandırabileceğimiz sayısız mahkum ortaya çıkacak."

    öte yandan devletin bu tavrının halk tarafında büyük bir karşılığı var: ve iştee dınınınımm, karşınızda ilk sjw temsilcileri... bunlar devasa bir aydın, akademisyen, entelektüel, sanatçı ve sepetçi tayfası. sjw'nin ataları resmen. dfgdf.

    devlet bu işe niyetlendikten sonra bu işe uygun bir denek aramaya başlıyorlar ve kısa zamanda buluyorlar da. buldukları arkadaş jack unterweger isimli bir çomar. 1974 yılında henüz 24 yaşındayken, kız arkadaşıyla el ele verip 18 yaşındaki başka bir kızı kaçırarak tecavüz edip elleriyle boğarak öldürmüş ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış. içeri girdiğinde ne herhangi bir eğitimi ne de okuma yazması var. cehalet, çek. toplumun dar gelirli kesimi, çek. şiddet eğilimi, çek. yakışıklı, zeki ve çevik, çek. psikopat mı sosyopat mı, belirsiz ama zaten o sıralarda bu kavramlar pek de bilinmiyor. her açıdan uygun bir aday. bu arada seri katil kavramı dünya üzerinde ilk defa tam olarak da bu yıl (1974) fbi tarafından dillendirilmiş, tanımlanmaya çalışılmış vs. neyse, bizim lavuk 1976'da ömür boyu hapis cezasına çarptırılıp içeri tıkılıyooor.

    içeri girdikten sonra bu lavuğa bir haller oluyor ve hayatında kitap kapağı açmamış adam bir anda kendine okuma yazma öğretmeye, ders çalışmaya filan başlıyor. ardından lise üniversite falan derken işi ilerletiyor ve ufak tefek şiirler yazmaya başlıyor. burada bir parantez açıp bu çakalın her şeyi üç kilometre evvelden takip ettiğini de belirtmek lazım. yani otoriteler siyasetle oyla filan meşgulken bu sinsi şeytanın kendine göre bir gündemi var ve adım adım, ince ince, sabırla o gündemi işliyor. yazıyor çiziyor okuyor ve zamanla işi hapisten kitap yazıp bastırmaya kadar götürüyor. yazdığı kitap epeyce beğeniliyor hatta best seller bile oluyor. öyle ki ikinci kitabını bastırıyor filan...

    bu arada seneler 1985'e varmış, jack henüz 10. yılını doldurmaya yaklaşırken artık bütün avusturya'da tanınan ve sevilen bir yazar haline geliyor. entelektüeller tarafından aşırı beğenilen kitapları sayesinde toplumun desteğini ardına almış ve suçları tamamen unutulmuş birine dönüşüyor.

    bir yandan devletin rehabilitasyon propagandası öte yandan bizim ılık götlü alık kafalı sjw'ler yani viyana entelektüellerinin dur durak bilmez kör savunmalarıyla 1986'dan itibaren unterweger'in serbest bırakılması için zamanla giderek yoğunlaşacak, adeta snowball effect alıp devleşecek bir sosyal kampanya başlatılıyor. tabii unterweger de üstüne düşen görevi "fazlasıyla iyi" yapıyor, hapiste bütün vaktini kütüphanede okuyup yazarak geçiriyor, uslu duruyor ve hiçbir şiddet olayına karışmıyor.

    neyse efendim fazla uzatmayalım, jack'in aldığı destek çığ gibi büyüye büyüye sonunda devletin de "biz yaptığımız reformlarla her türlü azılı suçluyu rehabilite edip toplum kazandıracak bir hapishane sistem kurduk" söylemleriyle birlikte iş tatlıya bağlanıyor. yani devletin işi zaten bu değil mi? siyaset iyi yalan söylemek ve göz boyamaktan ibaret eyvallah ama işte aynen bizdeki "yetmez ama evet"çilerin durumu gibi boş gazlara gelmiş gerizekalı entelektüellerden tehlikeli hiçbir şey olamaz herhalde. bu mallar hiçbir halt bilmeden oturdukları yerden viskilerini yudumlayarak "jack unterweger gerçek bir halk ozanımız, hakiki bir kahraman, içimizden biri o! zamanında gençti, hepimiz hata yaptık, o da gençliğinde bir hata yaptı ama akıllandı. aşırı gelişmiş hapishane sistemimiz içinde suçuyla ve günahlarıyla yüzleşti, kendi kendini eğitti, entelektüel açıdan inanılmaz aşamalar kaydetti, kendine okuma yazma öğretmekle kalmadı kitapları sayesinde edebi yoldan bir günah çıkarma sürecinden geçti, pişmanlığını dile getirerek kefaretini ödedi. ondan daha iyi bir rehabilitasyon örneği düşünülemez" gibi embesil söylemlerle bu gerzek sjw ateşini harlıyorlardı.

    nihayet 1990 yılında bu yoğun sosyal sjw kampanyası beklenen sonucu verdi ve jack unterweger, aldığı ömür boyu hapis cezası düşürülerek mahkumiyetinin 15. yılında sjw'lerin alkışları ve gözyaşları arasında ve avusturya devletinin "aha işte biz adamı böyle rehabilite ederiz, mükemmel hapishane sistemimiz ve inanılmaz adaletli sosyal düzenimiz aman tanrım biz ne kadar da mükemmel ve ayrıcalıklı bir medeniyetiz, ne kadar da inanılmaz moderniz, ne kadar çağın ötesinde gelişmiş bir milletiz, resmen diğer medeniyetlerin modernite yolunu aydınlatan bir ışığız allaaam" benzeri gerzek gurur patlamaları eşliğinde haşırt diye serbest bırakıldı.

    bundan sonrasını fazla detaylı anlatmaya gerek yok. özet geçeyim...

    jack unterweger hapisten çıktıktan sonra gazetelerin kendisine bir köşe ayırmak için birbiriyle yarıştığı, televizyon programlarına çıkıp ülkenin en entelektüel kesimiyle, yazarlarıyla, sanatçılarıyla sohbetlere katıldığı, ülkenin dört bir yanındaki kadınlardan her gün yüzlerce aşk mektubu aldığı bir sürece girerek iyiden iyiye bir halk kahramanına dönüştürüldü. tabii burada jack'in kendini pazarlama şekillerini de atlamamak lazım. sinek kaydı sakal tıraşıyla pırıl pırıl takım elbiseleriyle çıktığı televizyon programlarında halkın gözünü boyamaktan asla geri durmadı. bak bak, dalga geçercesine bir artistlik... gözlere bakışlara gel. insan kılığında "bir şey" olduğu o kadar belli ki. o gülün unterwager'in sansar zihninde ne anlama geldiğini tahayyül edebilen varsa beri gelsin.

    ve sanırım serbest kaldıktan sonra devamlı göz önünde geçirdiği birkaç sene içinde
    tarihteki en seri, en azılı ve en kısa sürede en çok kurban alınan cinayetler zincirine imza atarak adını paslı harflerle şiddet, kandırmaca ve manipülasyon tarihine silinmez bir şekilde yazdırdı.

    evet yanlış okumadınız. unterweger tabii ki hiçbir şekilde rehabilite falan olmamıştı. hatta tam tersine fantezileri dizginlenemez hale gelmiş planlı bir manyağa dönüşmüştü.
    serbest kaldıktan sonra, 1990-92 yılları arasındaki 15 ay içinde 13 genç kadını boğarak öldürdü. üstelik kendisi de bu süreçte gazeteci kimliğini kullanarak cinayet soruşturmalarında aktif rol aldı ve davaları yakından takip ederek yakalanma tarihini mütemadiyen ileri atmayı başardı.

    bu sayede yeniden tutuklandığı 27 şubat 1992'ye kadar yaklaşık 2 yıllık süreçte üstüne hiçbir şüphe çekmeden patır kütür cinayet işlemeye devam etti.

    bu olay herhalde tarihteki en büyük, en absürt sjw rezaletlerinden biridir. evet, jack unterweger hem felaket zararlı bir narsist hem de köküne kadar manipülatif bir psikopattı. gerçekten de onunla konuşan herkes inanılmaz bir manipülasyon yeteneği olduğunu ve her psikopatta bulunan o suni çekiciliğe sahip olduğunu söylüyordu. bütün bunlara rağmen tek başına koskoca ülkeyi kandıracak becerisi de yoktu. bu potansiyeli sonuna kadar gerçekleştirmesinde avusturya sjw'lerinin, yalancı siyasetçilerin ve saftirik avusturya halkının rolü çok büyüktür.

    sallama bir ek olarak ve takıntılı olduğum atasözleri konusunda da bir goygoyum var. bence acele işe şeytan karışır lafı bu olaydan çıkmış olabilir. dfggd. tabii orijinalden de koyalım: eile mit weile yani deyor ki: helluri hazretleri bir gün... şaka şaka. haste makes waste diyor. böylece atasözünü üç dilde birden vererek entariyi avusturya entellerine yaraşır bir hale de sokmuş bulunduk.
110 entry daha
hesabın var mı? giriş yap