7 entry daha
  • dünyada iki tür insan vardır* bu sınıflandırmayı aklınıza gelen her açıdan yapabiliriz elbette.
    benim burada söyleyeceğim “baktığı her yerde örüntü bulmaya çalışanlar, yani örüntü arayanlar” ve “bunu hiç çekici bulmayan, yani ilgilenmeyen insanlar”.

    şizofreniler ve şizofreni olmayanlar için de geçerli olabilecek bu önerme (deliler ve dahiler arasındaki ince çizgiden de görüleceği üzere beyinleri yanlış veya doğru, sürekli örüntü arayanlar ile gerçek örüntüyü fark edenler, ayırt edenler olarak görebilirsiniz bunu. beyinlerinin çalışma şekli arasındaki farkları bir başka entryde açıklamaya çalışmıştım), aslında temelde evreni matematik olarak görenler ile görmeyenleri ifade eder. matematikçiler ve matematikçi olmayanlar.

    douglas hofstadter, bir kitabında der ki “matematikçiler görünürde hiçbir örüntü olmayan yerlerde, ellerinde olmadan kolayca örüntü arama dürtüsünün çekiciliğine kapılan kişilerdir. onları besleyen enerji, ruhlarındaki ateşi tutuşturan şey, görünürdeki düzensizlikte düzen arama tutkusudur.”

    insanları böyle bir sınıflandırmaya gitmek de aslında bir çeşit örüntü bulma dürtüsüdür. öyle ya insanlar arasında böyle bir örüntü vardır: örüntü arayanlar kümesi ve aramayanlar kümesi.

    diğer yandan nörobiyolojik olarak tüm memelilerin (belki de canlıların) nöral ağları yoluyla dış dünyayı sürekli olarak örüntü tanıma yoluyla anlayabildiği, karar verebildiği (bayesian karar mekanizmaları) sürece hayatta kalımını sağladığı bir gerçek.
    yazdıklarım bu gerçekten bagımsız olarak tüm memeliler (spesifik olarak insanlar) özelinde yeni bir alt küme daha oluşturmayı amaçlıyor.

    bazen bir matematikçi (ya da beyni bu şekilde çalışan bir insan diyelim; bu illa ki okulun matematik bölümünden mezun bir diplomalı olmak zorunda değil öyle degil mi?) herhangi bir örüntü arayışında iken bulduğu ya da incelediği dizinin, örüntünün ilerleyen safhasında “bir veya birden fazla” istisna ile karşılaşabilir.
    bu durumda ne yapar; vaz mı geçer?
    elbette hayır. yeterince esnek bir bakış açısına sahipseniz karşılaştığınız engel karşısında hemen yeni bir “tanımlama”ya ya da sınıflandırmaya geçersiniz.

    hofstadter daha sonra her matematikçinin ya da örüntü sevdalısı diyelim soracağı başka bir soru sorar:
    “nerede bir örüntü varsa, orada bir gerekçe var mıdır?”
    bu sorunun amacı, örüntünün rastgele basit bir çakışmadan oluşamayacağı inancı.
    sahi bu örüntünün arkasındaki gerekçe nedir? gerekçe olsun ya da olmasın ortaya mutlaka bir takım gerekçeler ortaya atılacaktır. kanıtlar bulunacaktır. bu kutsal bir görevdir. hiçbir şey rastgele gerçekleşemez. böyle mükemmel bir örüntünün matematiksel olarak arkada bir şeylerin gerçekleştiği imajını doğurur. varsayımlar ivedilikle teoreme dönüştürülmelidir. herhangi bir önermenin doğru olduğu her durumda onun bir kanıtı da olmalıdır. yanlışsa da kanıtın yokluğu geçerlidir. matematik bunun için vardır*

    *
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap