2 entry daha
  • özelden yarınlar yokmuş gibi küfür saçan genelden de, genele adam olduğu için (çok pis arda turan adamcılık ekolü kokusu alıyorum), küfrünü bir güzel saklayıp kamuya oynuyormuş gibi yapıp kişiye özel mesaj dolu analiz kasan, hakkında yazdığı kişi "çoğunluğun" (kimse artık o çoğunluk) gözünde suçlu bulunana kadar - aslında bloklanmış olmayı hazmedemediğinden- durmak istemeyen ve beni sözlük ahalisine şikayet etme çığırtkanlığında bulunan, bir kadının çizdiği siz sınırını asla sallamayıp, kendini tüm kuralların ve toplumsal iletişim normlarının üstünde görüp inatla tacizkâr şekilde sen yazmaya devam etmek suretiyle kendini empoze eden, çok şehir görmüş olmanın kendisine tanıdığına inandığı ayrıcalıklı olma hali içinde küfredeni için: benim adım kayıp çocuk, ben çok komiğim. küfür ettiğiniz için ve inatla sen diyip rahatsızlık verdiğiniz için, yazıyorum bunu. ben haklıyım.

    entelektüel veya rasyonel tavır takınmasını bekliyorsanız bir insanın, önce küfürle başladığınız ve "sen" dediğiniz mesaj atmayacaksınız. birisi bana kalkıp küfrediyorsa, her şeyi yazma hakkım olur aslında çünkü kimsenin mesaj kutusu kimsenin sikli soklu küfür saçarak ego mastürbasyonu yapacağı boşalma kabı değil asıl. öyle bir mesajı atıyorsanız, bloklanmayı sindireceksiniz. ne yani sizin küfretme hakkınız var benim engelleme hakkım yok mu? hak sadece size mi işleyen bir kavram? ne yani sizin küfretme hakkınız var ve karşınızdaki insanın kendisine küfredilebilir birisi olduğuna dair bir görüşe sahip olup küfretmek suretiyle üstten tavır takınma hakkınız var ve ama benim küfürden sonra üstten konuşma hakkım yok öyle mi? size ne varsa bana da o var. neden daha azına razı gelecekmişim ben? ne münasebetle? ne münasebetle benim neyi, nerede, nasıl, ne kadar yazacağıma siz karar veriyorsunuz? siz küfrederek yaşarken ben sizden duyduğu küfürle hayatta kalmaya çalışan bir susan mı olacağım? bence sizleşmediğime ve küfretmediğime şükredin. bloklanmayı sindiremediğiniz için hırsınızdan çıldırdığınızı görüyorum. bloklanan, ve iletişim talebi reddedilen hemen her erkek, bloklayana "dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek" için ve kimin ne kadar nerede konuşabileceğine karar verebileceğine dair inancını herkese dayatmak için saldırıyor ülkede zaten. olay form olarak aynı sadece isimler, platform ve içerik farklı. her şeyin bir standardı var ve o standart sizsiniz sanıyorsunuz ama küfür kadar şiddet üretiminizle de tam bir sıradansınız. ve sizinki sadece “son sözü ben söylerim” mücadelesi. ilk sözü küfür olanın, son söz söyleme mücadelesinde olması da ayrı bir epic fail.

    farkında olmadan yapıyorsanız fena, farkında olarak yapıyorsanız daha fena ama 90’lardan kalma bir tavrıla yaptığınız şu: görünmeyecek şekilde küfrederek bir insanı ezmeye çalışıyorsunuz. kişi şu ya da bu şekilde susmayınca da yani itaat etmeyince ürettiği metni ele alıyormuş gibi yapıp kişiyi hedef tahtasına oturtuyorsunuz. kişiliğine saldırıp kendinizi tatmin etme çabası içinde sindirmeye ya da yazdıklarının güvenilirliğini azaltmaya çalışıyorsunuz. yıl olmuş kaç, sizce sözlük ahalisi bunu yer mi? inanır mısınız, ben de bu tavrı ve klişe karakteri tanıyorum. çocukluğumuzdan beri, sokağa adımımızı attığımızdan beri görüyoruz sizleri ve sizlere maruz kalıyoruz. ülkeden gitmek isteme sebebimiz işte tam da sizin bu mantaliteniz. sizin istediğinize istediğiniz yerde istediğinizi yapıp istediğiniz küfrü edebileceğiniz ama kendisine küfredilenin hiçbir şey söyleme ve yapma hakkının olmadığına dair inancınız, istediğinizde küfür basıp bir insanın sesini kısabileceğinize dair yaşadığınız güven zehirlenmesi ve sesi kısamadığınızı gördüğünüzde toplum önünde yerme çabası ve türevleri işte bizde ülkede yaşama umudu bırakmıyor. sizin o ettiğiniz küfür sadece küfür değil; küfür edip hiçbir şey olmayacağını düşünmeniz aynı zamanda toplumun geneline yayılmış haksızlık hissiyatının en kanlı canlı örneği. bizim jenerasyonumuz ülkeden değil, bu zihin yapısından uzaklaşmak istiyor. insanlar ekonomiden, siyasetten değil, öncelikli olarak işte bu haksızlığı tekrar tekrar üreten insanlardan uzaklaşmak istiyor. kimse bana bu haksızlığı farklı bir platformda da olsa tekrar yaşatamaz. bunu kimsenin kimseye yapma hakkı yok. herkes önce adap bilecek. bunu da ölene kadar yazacağım ve söyleyeceğim gördüğüm her terbiyesizlik karşısında.

    ayrıca, siz küfredince bu kimseyi ilgilendirmiyor ama ben şu ya da bu şekilde bir şey yazınca sizin kırılan egonuz herkesi ve beni ilgilendirmek zorunda öyle mi? öyle bir dünya yok. ülkede yaşanacak yaşam, ölünecek ölüm kalmamış gibi hissettiren işte sizin bizi normal olduğuna inandırmaya çalıştığınız bu anormal şiddet dolu haksızlıklarınız. bu beni hiç yıldırmaz ama. sizin küfredeceğiniz ve benim de susacağım bu anormal yapıyı kabul etmiyorum. türkiye'de çocuk olup belli bir yaşa gelmiş her insanın bağışıklığı var bu durumlara ve bu kişilere. asla sinmem. inanmıyorum ayrıca, biliyorum. bildiğimi de söylemekten birisi bana küfretti diye vazgeçmem. asıl siz çok inanmışsınız galiba akıllara ekilen o iki höt zötle, küfürle, rezil olma korkusuyla susan çilekeş anadolu kadını imajına. öyle bir şey yok ama. galiba bunun için, aynı başlık altında bir yazar "kadınlar gitsin de erkekler gidip mahvetmesinler oraları" gibisinden bir şeyler yazmıştı. o zaman anlamamıştım, şimdi anlıyorum ne demek istediğini. bu nasıl bir simülasyon? onca yaşama, tecrübeye, şehre, kıtaya ancak ola ola küfür, sindiremedim demenin kestirme yolu oluyor herhalde. ben, mesaj kutumda milletin terbiyesiz küfrünü çekmek zorunda mıyım? değilim. yaşı, mesleği, statüsü, diploması ne olursa olsun, herkes önce adap bilecek. küfretmemeyi öğreneceksiniz. bir zahmet kabul edin de kim benimle nerede, ne zaman, nasıl, ne kadar konuşabilir ben karar vereyim. çünkü siz benimle ancak benim izin verdiğim yerde, zamanda, şekilde ve kadar konuşabilirsiniz. başka türlüsünün bir adı var: taciz. rahatsızlık veriyorsunuz yani. önce küfürlü mesaj, sonra "öğretmenim kogarashi konuştu" seviyesi bir "ahan da seni işte herkeselere böyle ispiyonluyorum" stratejisi... sizin kimseye bunu yapma hakkınız yok. yazmamı istemiyorsanız, yazmayacaksınız. dediğim gibi, hiçbir şeyi ben başlatmadım.

    didaktik tavrım konusunda sizin gibi cimri olmayacağım. pazar günü, hazır teze de ara vermiştim, oh mis, devam ediyorum. gelelim saldırı taktiğinize ve üslubunuza. insanlar yazım hatası yapar. hiç de utanmıyorum yazım hatası yapmaktan. bol bol da yapıyorum. herhangi bir dilde yaptığım hatayı düzeltene de teşekkürümü sunarım. takıntılı olduğum bir diğer mesele de dilsel ifade ve data tipleri, ne yaptığımı bilmiyormuşsunuz ama anlamışsınızdır. kavram avukatıyım. x ve "x" aynı anlama gelmediği için kavramsal olarak, aslında yazım hatası yok. yanlış anlamışsınız. aynı anlama gelmek üzere hiç anlamamışsınız. o kadar dedektifçilik oynamışsınız ama yazım yanlışı yapmakta inanın bir şey yok. yanlış sistematik ve nesillere yayılıyor ise, var. tepkimiz de küfretmek de olmamalı ama. ayrıca tepki de metne olur, kişiye ve karakterine değil. haklı da değilsiniz ama haklı gözükebilecekken üsluptan kaybediyorsunuz. küfrederek baştan kaybettiniz. bunu, görülen onca şehre rağmen görememiş olmanızı garip buluyorum. önemli olan birisi bir yanlışı dile getirince, küfredecek kadar seviyeyi dibin dibine çekmemek. zira insanız, habitatımız bataklık değil. herkesin yanlış yapma haklı saklı. bunda ölümcül bir şey yok. bu, asla bir insanın hedef tahtasına oturtulmasını haklı çıkarmaz, meşru kılmaz. kaldı ki, bir entry üzerinden kişinin zatına saldırmak da ayrı çiğ, hiç yaşınızın insanı gibi yazmamışsınız. bence zaten yaş yalan, herkes yaşadığı çağın insanı olsun bir zahmet. küfür basıp geçmek ve toplum önüne atıp yok edeceğine inanmak, cadı avı falan çok 90'lar. eskidi artık. neyse, stratejik hata var. ben mesajda bana küfrettiğiniz için başkası adına utanmak dediğimiz şeyi yaşayıp sizi blokladım. ama siz bunu hazmedemeyip, hırsınızdan dolayı olayı görünür boyuta taşımayı tercih ettiniz. ben küfretmediğim için ve siz küfrettiğiniz için, ve sanki küfretmemişçesine bir de hakkımda yazdığınız için bence oturduğunuz dalı kestiniz. görülmeyeceği için rahat rahat küfür ediyorsunuz mesajda. ama görüleceğini bile bile şiddet üretmek? of ki ne of. ilki, küfürbaz olduğunuzun ortaya çıkmayacağını düşündüğünüz için ani duygusal reaksiyon veren insanlarda gördüğümüz dikkat hatası. ikincisi ise beni ukala olmakla suçlayıp, didaktik tavrınızı ortaya koymaya çalışırken bilgi kırıntısı atmak suretiyle takındığınız ukala tavır ve psikolojik şiddet sebepli stratejik hata. bence ikimiz de ukalayız. kabul edelim. siz üstüne bir de küfürbazsınız. ben ne olduğumu bildiğim için, bir sorunum yok bana ukala denmesiyle. ukala tarafımı sindirmeye çalışırken ukala tavır sergileyenlere de sadece gülüyorum. ayrıca ukalalığımdan rahatsız olan, aslında ukalalığımdan değil, kendisinden daha fazla ukala olmamdan rahatsızlık duyuyordur da itiraf edemiyordur. ve ayrıca yaptığınızın adı kaçak dövüşmek. desenize nick altı entry'de, beni gömmek amaçlı yazdığınız entry’de "kendisine "siktir git" dediğim bir mesaj attım, her şeyi böylelikle aslında ben başlattım" diye. gördüğünüz kıtaların size öğretmiş olması gerekenlere sığmaz o küfür çünkü. anladım ki çok gezen bilmiyormuş, belki çok okuyandadır cevap. bilmiyorum. okurken kırsalda kalmaya devam edelim lütfen. bana ettiğiniz küfrü de asla bir fransıza, almana yazamayacağınız için de söylediklerimin arkasındayım.

    "diplomalı afgan" muhabbetinin kaynağını belli ki bilmediğiniz için, konu hakkındaki görüşünüzü ciddiye almıyorum. anlamaya değer bir şey de yok. onu ben demiyorum. bunu, bana ona yurtdışında işverenler diyor. ödevinizi yapıp araştırırsınız. her şeyi de ben yazamam. biraz gayret!

    kendisine mail attığım ve dilekçe yazdığım kurumları, özel yazışmaları paylaşarak ispat etme gibi bir mecburiyetim kesinlikle yok. benim dilekçe yazdığımı ispat etme zorunluluğum varsa, sizin de dilekçe yazmadığımı ispat etme zorunluluğunuz var. almanya, fransa ve belçikada yaşıyor ve çalışıyorum ne görüp ne yaptığımı ben biliyorum. siz bilmiyorsunuz. onlarca kurumun, binlerce sayfa belgesinden hangisine baktınız, hangilerine ben de bakmışım bilmiyorum. bazı genellemeler kapsamaz. genellediğiniz şeyin niceliğini düşününce mantık hatası yapmışsınız. benim nereye ne yazdığımı bilmeden “baktım düzeltmişler mi diye…” yazmışsınız. burada da mantık hatası var, metni kurgulamakta sıkıntı yaşamışsınız, belli. nereye, ne zaman, ne yazdığımı asla belirtmedim. belirtmediysem, hangi sayfada, hangi metinde, hangi değişikliği kontrol etmiş olabilirsiniz? olamazsınız. çünkü neyin nerede ne zaman düzeltildiğini söylemedim. düzelttirdiğimi söylesem tam olarak hangi şehirde yaşadığımı açık ederim. enayi miyim ben? kimlik numarasını da vereyim mi? ki şimdi genellemeye cevaben "sen de bizzat gurbetçileri bla bla... derken genelledin" dersiniz kesin. onlarla da bu konuyu konuştuğumuz için, ortak gözlemimizi yazdım. adam kalkmış, kendisine eleştiri sunmuş, bunu da beğendiremedik. insanların kendi ağzından bizzat kendisiyle ilgili söylediği "çıkarma negatif anlamda değil mi" diye söylediği şeyi, kimsenin kabulünden geçirecek değiliz. yani benimki deneyime ve iletişim içinde olduğum, dil ile ilişkileri sekteye uğramış gurbetçilere dayalı. ha diyorsanız ki, ben her gün binlerce sayfada sırf buna bakıyorum çünkü başka işim yok, benim de başka işim yok inanır mısınız çünkü asperger sendromu var bende. takıntılıyım - acayip zevk alıyorum mesela ben de şu an- yine mail atarım, yine dilekçe yazarım bu sefer beş dilde,beşer kopya. ama rica ederim, siz de tdk'ya mail atın, olur mu? böyle sözlük'te, rakı sofrası etrafında dost meclisinde hava atarcasına, analiz kasmakla olmuyor. bilimsel tavır ve bilimsel katkı şart : ) yazın açıklamanızı, yapın dilbilimsel temellendirmenizi, koyun ortaya dil değişimi ile ilgili tezinizi, gösteri problematiğin çözümünü... sizin dediğiniz o anlam otoritelerden geçip siteye eklenene kadar yine de ben haklıyım. hatta hemen yarın o anlam eklense bile, yazdığım tarih sebepli bu mesajı yazarken yine ben haklı olurum. inanılmaz değil mi?

    dilbilgisine gelince: -m diye bir yapım eki yok türkçede. şövalye olmadığınız için bilmiyorsunuz, gördünüz mü! bahsettiğiniz belki -im olabilir. bazı fiilleri -im ile isme dönüştürünce sentaktik olarak doğru biçimi veriyoruz ve isim elde ediyoruz ama bazen semantik kayma yaşanıyor. mesela tutmak fiilinin isim hali tutum değil, tutma. çünkü tutum tavır demek. ha diyeceksiniz ki bir yolu yordamı tutmuyor muyuz tavırda. tutuyoruz. aynı fiilden türetilseler de aynı şeyi işaret etmiyorlar. şöyle bir örnek vereyim arada doğan anlam değişimini anlatmak için, sizin verdiğiniz örneklerden biri olan tutmak fiili üzerinden gidiyorum: "topu tutmayı başaramadı" mı deriz, yoksa "topu tutumu başaramadı" mı deriz? tutum da evet isim, ama "tutma"dan farklı anlamı olduğunu görmüyor muyuz? tutmak fiilinden tutum türetilmiş olabilir ama tutum ve tutma aynı anlama geliyor olsaydı, tutmanın fiili tutmakken, tutumun fiilinin tutum takınmak olmaması gerekirdi. tutmak fiilinden türetilen her isim, kökteş fiile rağmen aynı anlama gelmiyor. kendisinden türetilenden ayrı bir fiil kazanıyor bir isim hali tekrar fiile dönüştürmek istediğimizde. fiilin esas sadık isim halini istiyorsak, o fiile geri gidebiliyor muyuz buna bakmamız lazım. tutma isminden tutmak fiiline geri gidebiliyoruz. tutumdan tutmak fiilinin kendisine geri gidemiyoruz ama. bunu ilkokulda öğretmişlerdi, kimsenin hatırlamıyor oluşuna ayrı şaşırıyorum.

    yine sizin verdiğiniz bir örnek, çıkarmak: bir sayıdan bir sayıyı çıkarmak anlamını alalım mesela. "matematikte çıkarma işlemini öğrendi" diyoruz. "matematikte çıkarım işlemini öğrendi" demiyoruz. evet form olarak ikisi de isim, ama semantik yani anlamsal olarak ikisi aynı şeyi ve aynı şeye işaret etmiyor. çıkarım, çıkarmak fiilinin, matematikteki karşılığı olmuyor. çıkarma matematik işlemiyken, çıkarım mantıksal bir sonuca varma yöntemidir. çıkarımın da fiili, geriye dönüp kullanmak istediğinizde çıkarmak olmuyor zaten. çıkarımda bulunmak diyoruz. çıkarmak fiilinden türetilen her isim kökteş fiile rağmen aynı anlama gelmiyor.

    başka peki? oturmak-oturma-oturum.

    sonuç i: bir fiilden türetilen isimler her zaman aynı anlamı taşımamaktadır.

    sonuç ii: oturum izni, oturma izni terimindeki asıl ifade edilmek istenilen anlamı tam karşılamamaktadır. ama bu anlamsal eksikliğe rağmen anlaşma yerine göre mümkündür. türkçe high context culture dili olduğu için, anlam alışkanlığa göre esneklik gösterir ve bu dil grubu içinde karşılıklı anlaşma bağlam ve tona göre şekil alır. "oturum izni" sözcük öbeği alışkanlığa dayalı bir yanlış kullanımdır. ve bu yanlışa rağmen iletişim yine de sağlanabilir. bu yanlış ifade dilde yer etmiştir. dilde yer etmiş olması kalması gerektiği anlamına gelmez. oluştan zorunluluk çıkmaz. yaygın kullanılması ve iletişimin sağlanması da yanlış olduğu bilgisini temelde değiştirmez.

    iletişim asıl küfürle sağlanmaz, öğrenin. reaksiyon vermeyin, akıl yürütün.

    hiç aklımda yoktu harika bir fikir geldi yazarken. şimdi gidip yeni bir doktora tezi projesi için başvuruda bulunacağım. şahane !
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap