7 entry daha
  • 1921 tarihli; ingiliz, fransız ve italyan temsilcilerin yanı sıra, osmanlı hükümeti ile tbmm hükümetimizin katıldığı ve hükümetimizin uluslar arası arenada ilk kez resmen tanınmış olduğu konferanstır. konferanstan bir sonuç çıkmamış olsa da bu durum bile bizim için kazanım olmuştur:

    - itilaf devletleri tbmm hükümetini (esirler, imtiyazlar gibi muhtelif konularda) muhatap almıştır.
    - osmanlı hükümeti görüşmelerde inisiyatifi tbmm hükümetine vermiştir.
    - tbmm hükümeti, tavrının barışçıl olduğunu bütün dünyaya kanıtlamıştır.
    - bu durum ayaklanmalar yoluyla sivrilmeye ve imtiyaz koparmaya çalışan yerel güçlere ((bkz: çerkez ethem), (bkz: demirci efe), vs.) karşı da bir kazanım olmuştur. güç birliği tbmm etrafında toplanmıştır.

    tarih kitaplarından ve dahası atatürk'ün ağzından (bkz: nutuk) konferansla ilgili pek çok bilgi edinmek mümkündür. ancak dikkat çekici başka birkaç nokta var...

    konferans öncesinde avrupa kamuoyu, bu "ne idüğü belirsiz isyancılar" hakkında fikir sahibi değildir. tbmm hükümetimizi temsil eden heyet idealist, vatansever ve -görece- gençtir. tamamı jilet gibi modern giyimli, çoğu (bekir sami kunduh, hüsrev gerede, zekai apaydın, ruşen eşref ünaydın gibi) yakışıklı, uzun boylu, dil bilen (bekir sami altı dil biliyordu) insanlardı.

    yakup kadri konferans günlerini çok güzel hikâye eder:

    "bütün ingiliz ve fransız basını bu hâdiseden bahsediyordu. ingilizce, fransızca bütün gazete ve dergiler hep ankara delegelerine dair yazılarla dolup taşıyordu. bunlar londra'ya varmadan evvel, ingiltere halkına, karikatür şeklinde birtakım alegorik resimlerle takdim olunmuştu. bu resimlerde başları sarıklı, belleri silahlı ve alınlarının ortasında ay yıldız işaretli birbirinden acayip tavırda kimselerin girdikleri görülüyordu. fakat çok geçmeden egzotik bir manzara seyretmek merakıyla delegelerimizin yolu üstünde toplanmış olan londra halkı, en az (bkz: lloyd george) kadar avrupaî kıyafette, bonjurlu, silindir şapkalı ve sırtlarında heybe yerine koltuklarının altında zarif serviyetler taşıyan bir diplomatik heyetle karşılaşınca "aa, bunların bizim gentleman'lerden ne farkı var!" diye şaşırıp kalmıştı.

    bunlar yalnız kılık kıyafetçe düzgün ve medeni değil, tavır ve hareketçe de nazik, boy posça gösterişli insanlardı. heyet başkanı hariciye vekili bekir sami, delegelerimizden bolu mebusu hüsrev ve zekai beyler herhangi bir kuzeyli delikanlıyla boy ölçüşecek kadar uzun boyluydular. heyete refakat edenler arasında ruşen eşref'le izmir mebusu sırrı bey de bu kıratta levent kişilerdi. hepsi birden ihtiyar ve yorgun tevfik paşa'nın ardı sıra müzakere salonuna girdikleri vakit, lloyd george'la yan yana oturan fransız başvekili ve hariciye nâzırı (bkz: aristide briand), ingiliz başvekili'nin kulağına eğilip yavaşça:

    "bu efendiler hiç de 'hasta adama benzemiyorlar" demişti. o zaman, bu nükteyi nakleden fransız ve ingiliz gazeteleri "ankara delegeleri türkiye'ye taktığımız "hasta adam" lakabının ne kadar yanlış olduğunu ispat etmekle ilk siyasi başarıyı kazanmış oldular" diye yazıyorlardı.

    lakin zavallı tevfik paşa, köhne osmanlı devleti'nin bu son sadrazamı hâlâ tek başına o "hasta adam" denilen heyulânın cisimleşmiş bir timsali gibiydi. lloyd george, onun yorgun ve titrek adımlarla gelip karşısında bir canlı cenaze gibi durduğunu görünce kendisine bir rahat koltuk getirilmesini emretmiş ve bununla da kalmayarak dizlerini kalın bir battaniye ile örttürmüştü. sonra söze nereden başlayacağını bilemeyip:

    "sıhhatiniz nasıldır ekselâns?" diye sormuştu.

    londra'da büyükelçiliği zamanından beri ingilizlerden daima hürmet ve muhabbet görmüş olan tevfik paşa bunda hiçbir hakaret kastı bulmayacak kadar tecrübeli bir devlet adamı ve kâmil bir insandı. ingiltere'deki ingilizlerin de bize gelenler gibi olmadığını biliyordu. lloyd george'a cevap vermeye lüzum görmeksizin karşısındaki itilaf devletleri heyetine şöyle dedi:

    söz ankara delegelerinindir!

    bunun üzerine, sanırım, büyük britanya başvekili büsbütün şaşırmıştı. zira, bu konferanstan umduğu neticeyi, ingiliz kuvvetlerinin işgali altındaki 1stanbul heyeti'yle daha kolay elde edeceğinden emindi ve onun içindir ki, ankara temsilcilerini, tevfik paşa'nın başkanlığında bir ek heyet olarak kabul etmeyi düşünmüştü. bu suretle aklınca bir taşla iki kuşu vurmuş olacaktı. istanbul'la ankara arasındaki ikiliği kaldıracak yani ankara hükümeti'ni de saray'la bab-ı âli sırasına koyup kendi askerî ve siyasî nüfuzuna tâbi kılacaktı.

    tevfik paşa, belki bu oyunun farkında değildi. farkında olsa bile belki böyle bir birleşmenin istikbalimiz bakımından ne büyük bir tehlike teşkil edeceğini düşünemezdi. bâb-ı âli'nin bütün gayesi zaten bu ikiliğe bir son vermek değil miydi? fakat tevfik paşa'nın ruhundaki asalet, birdenbire, bu eski saltanat ve devlet adamı zihniyetine galebe çalmıştı ve bu hâdiseden yalnız ankara delegeleri değil fransız hariciye nâzırı briand da memnun kalmıştı. zira, fransız hükümeti saray ve bab-ı âli'yle hiçbir davanın halledilemeyeceğini çoktan anlamış ve bizimle askıda kalan meselelerini ankara hükümetiyle diplomatik temaslar tesis ederek hâl çaresine bağlamak yolunu tutmuş bulunuyordu.

    tevfik paşa ortadan çekilip otelindeki yatağına yatar yatmaz, bundan dolayıdır ki, briand'ın ilk işi bekir sami bey'le arkadaşlarını tebrik etmek ve konferansın devamı boyunca onlardan elinden gelen yardımı esirgememek olmuştur. bununla beraber, ankara heyeti uzunca bir londra misafirliğinden sonra itilaf devletleri'yle esaslı bir anlaşma zemini bulmaksızın döneceklerdir."

    video

    bir zamanların geniş osmanlı coğrafyasının emperyal düşünceden uzak oluşuna, vatanseverliğin sınır tanımamasına örnek olması için belirtmekte yarar var. hariciye vekili ve heyet başkanı bekir sami osetyalıydı, babası rus generaliydi, aynı zamanda kafkas milliyetçisiydi. zekai ve hüsrev bey boşnaktı. muhakkak heyetin geri kalanı da benzer renkler taşıyordu.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap