2 entry daha
  • bu belgesellerin bende yarattığı en büyük hayal kırıklığı martin mystere'ın kankası java'dır. bizim neanderthal (kısaca nl diyelim lan buna, yazana kadar ter döküyorum) diye bi insansı türünün olduğunu ilk öğrendiğimiz yer atlantis mecmuasıdır. martin mystere da (bu da mm olsun) nl türüne verilen diğer ismi bizim java'ya vermiştir. o mecmuada biz java'yı güçlü, kuvvetli, mm'ye sadık, arkadaşlık bağı güçlü, tek kusuru olarak da konuşamayan biri olarak bildik. ama ne zaman bu tip eski insansılar üstüne belgeseller seyretsek yıkıyorlar hayallerimizi.

    bi kere atlantis'te java bütün insanlardan iriydi. oysa nl'ler 165'ten daha uzun olmazlarmış genellikle. e ortalamaları 160 falandır o zaman. java'yı böyle hayal edince bütün heybeti yok oluyor gözümüzde. ha evet acıya son derece dayanıklılarmış ve sürekli kemiklerini kırıp dururlarmış, bu java'nın gücünü açıklamaya yetiyor. ama java kitapta aptal falan da değil. oysa nl'ler çok da zeki değillermiş. gerçi mamut avlamak için geçit üstünden taş atmak gibi şeyler de düşünebiliyorlar tamam ama bi mağara duvarı resimleri bile yokmuş. ancak biz sapien'ler bunu yapabilmişiz.

    bi de belgeselde en büyük eksiklik olarak gördüğüm şey şu oldu ki, bu insansılar kendileri aralarında hunoo ashwaa duhhaaa falan gibisinden sesler çıkarıp anlaşıyorlar ama bu sesleri her defasında aynı şekilde mi çıkarıyorlar, bunlar kelime mi, aslında konuşuyorlar mı yoksa sadece ses tonlarıyla demek istediklerini karşıdakine ifade edip, her defasında farklı, spontan kelimeler mi çıkıyor ağızlarından.

    yani "bana et ver" demek istedikleri zaman hep aynı ushwuuu sesini mi çıkarıyorlar, yoksa sadece ses tonları aynı ama bi seferinde ushwuu, bi seferinde hubuu falan mı diyorlar. bunun cevabını vermiyor belgesel.

    bizim mm'nin kankası java da mm ile anlaşabiliyordu mesela kitapta. sağır dilsiz alfabesiyle hem de. java bu kadar akıllı mıydı gerçekten. ulan bu winston'ı bulsam soracaklarım varmış tüh..
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap