9 entry daha
  • filiz öktem hoca zamanında bu deyimi türkçedeki "ne günlere kaldık!" ünlemiyle birlikte karşılaştırarak düşünmeye salık vermiştir. hatip cicero'nun bu ünlemi*, roma dünyasının karakterini de taşır, bizlerinkinin de. bilhassa roma'da sıkıntılar ve başarısızlıklar baş gösterdiğinde, neden, halktaki yozlaşmada ve devlette yok olan, terk edilen değerlerde aranır, tüm toplum sorumlu tutulurdu. ideal roma geçmişinin izleri ne zaman solmaya yüz tutsa roma bir felaket hâlinde kendisini bulur, kurtuluş ve selamet önerileri de yine geçmişe dönmekte bulunurdu. benzer bir tavrı türk tarihinde de görmek pekala mümkündür. devlet ve toplum idealleri bir tarafa bırakıldığında da her bir bireyin bu anlayış üzere dünyaya geldiği düşünüldüğünde, bu oturmuş toplumsal anlayışın üzerine bir de bireysel tecrübelerin mazide bırakıldığı süre boyunca ideal ve kusursuz olarak hatırlanması yönelimiyle birlikte insan hep geçmişe atıf yapmaya, özlem duymaya temayül gösterir. her insan her dönemde buna meyletmiş ve bu ünlem minvalindeki sözlerle isyanını da bazen kayıtlara geçecek şekilde haykırabilmiş bazen de içerisinde kendisine telkin etmekle yetinmek durumunda kalmıştır. her dönem bu sözü söylemeye müsait dedik ama sanki bizim içinde bulunduğumuz dönemi müstesna tutmakta bir sakınca olmayacak. bizlerin "heyhat!" deyip peşine şu sözü söylemeye en az cicero kadar, hattâ hatipten daha güçlü bir haykırışla söylemeye hakkımız vardır. elbette artık dünyayı yöneten tek bir kürsü olmayışından, bu keşmekeşte her birimiz kendi kürsülerimizden, belki yalnızca kendimize söyleyebileceğiz ancak bu sözü. (hemen yukarıdaki yazıya atfen, pek sevgili cengiz çakmak ve çiğdem dürüşken hocaların kendi kürsülerinde bu sözü etmeleri elbette garip ve özeldir.)

    *cicero, consul mevkiinde bulunduğu iö 63 yılında, consul olmaya muvaffak olamayan fakat gücü elde etme arzusunu da kuvvetli bir şekilde sürdüren catilina'nın, artık açık bir şekilde devlete karşı bir ayaklanma/kalkışma niyeti içerisinde olduğu dönemde, hâlâ devletin kalbi sayılan senatus'a adım atabilmesine zihnen tahammül gösteremeyip, catilina'nın aleyhinde verdiği söylevlerinin ilkine bu tahammülsüzlüğü dile getirerek başlayacaktır:

    "o tempora, o mores! senatus haec intellegit. consul videt; hic tamen vivit. vivit? immo vero etiam in senatum venit, fit publici consili particeps, notat et designat oculis ad caedem unum quemque nostrum. nos autem fortes viri satis facere rei publicae videmur, si istius furorem ac tela vitamus. ad mortem te, catilina, duci iussu consulis iam pridem oportebat, in te conferri pestem, quam tu in nos omnis iam diu machinaris. (ah zamanlar, ah adetler! senatus bunların farkındadır. consul görmektedir; yine de burada yaşamakta. yaşamak ne ki? bilfiil senatus'a dahi gelmekte, kamu oturumunun parçası olmakta, içimizden öldürülecek her bir kimseyi gözleriyle belirlemekte ve işaret etmekte. lakin biz cesur adamlar, onun çılgınlığından ve silahından kaçınmamız durumunda, devlete karşı borcumuzu ödediğimizi sanıyoruz. senin catilina, consul'ün emriyle çok daha önceden ölüme sevk edilmen, senin uzun süredir bizim için tasarladığın felaketin senin başına gelmesi gerekiyordu.)" in catilinam oratio 1.2. çev. mehmet oktan.

    -bu ilk söylevin ardından catilina roma'yı terk etmek durumunda kalır. bu kaçış, cicero'nun pek övülen hitabet sanatının ve o sıra sahip olduğu consul yetkilerinin etkisiyle midir yoksa her ne kadar eleştirilse de devlet mekanizmasının hâlâ ayakta olmasından çekinilmesinden sebep midir, takdir sizlerin olsun.-
hesabın var mı? giriş yap