8 entry daha
  • marie curie ve pierre curie tarafında 1898'de keşfedilen radyoaktif bir element. uranyumdan kat kat daha radyoaktif ve tehlikelidir.

    netflix'de casusluk sanatı diye bir belgesel serisi var. geçen gün merak ettim izledim. ikinci bölümde bahsi geçiyordu bu elementin. detaylarını ve kim olduklarını tam hatırlamıyorum. birini bu elementle zehirlemişler. olayı anlatan kişi şöyle anlatıyor:

    öldürülecek kişi bir otelin lobisinde oturuyor ve bir fincan yeşil çay istiyor. yeşil çayına toz şeklinde bir paket tatlandırıcı ekliyor. işte polonyum elementi bu tatlandırıcının içinde. toz halinde bir paket tatlandırıcının içinde sadece tek bir tatlandırıcı tanesi büyüklüğünde polonyum var. bu kadar ufak, hatta zerre boyuntunda polonyum bu adamı öldürmeye yetiyor. o adamı radyoaktif bir madde hale getiriyor. adam dokunduğu her yerde radyoaktif izler bırakıyor. tuvalete gidiyor ve orada da bu izleri bırakıyor.

    üniversitedeyken bir hocam bütün maddelerin radyoaktif olabileceğini savunurdu. teoride haksız da sayılmazdı. bütün maddeler veya her şey radyoaktif olabilirdi.

    mesela kelimeler, duygular, davranışlar da radyoaktif olabilirler. onların da yarılanma ömürleri vardır.

    kelimeler. tek bir kelime, tek bir söz sarfedilen, tıpkı o koca paketin içindeki tek bir polonyum tanesi gibi etki yaratabilir. diğer her şey şeker olsa dahi. şeker olsa dahi dedim ama belki de o şekerin son kullanma tarihi geçmişdir kim bilir. o tek bir söz öldürür mü, polonyum gibi? bilemem.

    duygular. duyguların polonyum ile en büyük ortak noktası yarı ömürlerinin olmasıdır. duygular da radyoaktif maddeler gibi yarılanıp başka bir şeye dönüşürler. başka bir elemente dönüşürler.

    davranışlar ise bence en çok benzeyendir polonyuma. çünkü hem yarı ömürleri vardır, hem de tek bir tanesi onun kadar etkili. örnek vereyim, hata bir davranıştır. tek bir hata her şeyi silip atar, o tek polonyum zerresinin öldürmesi gibi.

    can sıkıntısından saçmalamış olabilirim, bilmiyorum. küçükken bir programda bir şey izlemiştim. diyordu ki zihninizi canlı tutabilmek için onu çalıştırmalısınız. çalıştırmak için de zorlamalısınız diyordu. mesela birbiriyle alakası olmayan iki şey arasında bağlantı kurmamızı istiyordu. bu bir plastik şişe kapağı ile ansiklopedi olabilir gibi bir şey diyordu. belki bu yazıda kendimi çok zorladım, bilmiyorum. ama o belgesel serisini izlerken aklımda canlanan düşünceler bunlardı.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap