49 entry daha
  • 1972'de yayınlanan banco del mutuo soccorso albümü. toplam 10 saati aşan bir uğraşla italyancadan türçeye şu şekilde çevirdim:

    1) evrim

    dene, bir kez olsun farklı düşünmeyi dene.
    hiçbir şey büyük tanrılar tarafından yaratılmadı,
    ama yaratılış kendisini yarattı:
    hücleler, lifler, enerji ve ısı.

    dünya bir bulutun içinde yuvarlanıyor, şişiyor, ısısını kenarlarına yayıyor.
    ah, anne doğum yapmaya hazır: rahmi büküldü bile.
    bir çocuk istiyor ve istediğine sahip olacak:
    toprağın ve elektriğin çocuğuna.

    lavların gri tabakaları ve mercanın kırmızısı; nemli ve renksiz gökyüzü.
    işte, dünya nefes alıyor.
    yeşil yosunlar ve toprak süngerleri,
    filizin gelmesi için bir sera görevi görüyor.

    denizin kustuğu biçimsiz varlıklar,
    çürümüş sahillere yığılarak itiliyorlar.
    toprak; birbirinin üzerine tırmanan,
    ama birbirinden farkı olmayan çamur kalabalığına ev sahipliği yapıyor.
    zaman onların gevşek vucütlarını,
    hayatta kalmak için yararlı şekillere dönüştürecek.

    yetersiz bir güneş yeryüzündeki yeşillikleri,
    sporlarla taşınan genç eğrelti otlarına dönüştürüyor.
    bağımsız sesler; bakire havanın içerisinde,
    daireler ve akustik spriraller çizerek ilerliyor.

    ve ben, o kadar aptalım ki,
    hala bana vücudun toprak olduğunu söyleyenlere inanıyorum.

    eğer bulduğum eski nesil fosillerde,
    kendime benzer şekiller keşfediyorsam;
    o zaman adem artık var olamaz.
    zaten yedi gün yaratmak için çok az bir süre.
    şimdi sadece söyle bana;
    benim doğuşum başka insanlardan mı yoksa quadrumana'dan mı?

    adem artık öldü; ve benim doğuşum,
    başka insanlara değil quadrumana'ya ait!

    yükseklerde, bir yalıçapkını balerin gibi süzülüyor;
    otların ve denizin üzerinde ötüyor.
    ve güneş şimdi kimi ısıtacağını biliyor.

    2) ayakların üzerinde dik durabilmenin avantajı

    sazların kökü, antik taşların kırışıklığı;
    canavarın kokusu, avın ayak izi.
    yüzüstü yatarken bakışlarımı kimse göremez,
    eğer sırtım yeterince kavislenmişse.

    boynumu dalların üzerine doğru uzatabilirim,
    ve vücudumu rüzgara karşı dik tutabilirim.
    deniyorum, yere düşüyorum, deniyorum;
    ve bir an için ayakta kalıyorum.

    haykırış yanardağlara kadar tırmanıp yankılanıyor,
    ve sonra arkama yaslanıp izliyorum.
    havada süzülenleri, sıçrayanları,
    ormanımı ve daha fazlasını yutuyor gözlerim.

    dipteki havanın denize dokunduğu yerde,
    dik durabilenler etrafı kolaçan edebilir.

    3) büyük sürüngenlerin dansı

    [enstrümantal]

    4) yüz çift el ve yüz çift göz

    bak oraya; dik yürüyenler birlikte gidiyor,
    birlikte avlıyorlar canlı etleri.
    aç ağızlar, güçlü kollar.
    öfkeyle fırlatıyorlar keskin taşları.
    ya kaçmalıyım ya da yaklaşmalıyım onlara.

    kendi gücümü kullanarak elde etmediğim eti,
    çubuğunun ucuyla uzatıyorsun bana.
    bu, güçlü olana yakışmayacak bir jest.
    av senin, o zaman yağlı etler de senin hakkın.

    yüz çift el benim kuvvetimdir,
    ve yüz çift göz korur bizi.
    sen teksin.
    kuvvetimiz yüz çift elimizde,
    ve yüz çift göz korur bizi.
    sen teksin.

    istersen şimdi gidebilirsin,
    veya kalıp bize katılabilirsin.

    bir sürüden, kabileden;
    düzenli nefes alan insanlara,
    rüzagarın sesinin duyulmadığı taştan kutularda yaşayan adamlara.

    içimde taşıdığım kaçma arzusu,
    beni kurtarmayacak.

    çabucak ateşin etrafına çember oluştur.
    önceden sivriltilmiş ve keskinleştirilmiş taşlarla,
    daha fazla el; daha fazla ölü ve daha fazla yiyecek demek.
    ama içimde taşıdığım kaçma arzusu,
    yeterli değil bana.

    5) 750.000 yıl önce... aşk?

    yağmur suları güneşi perdelemiş vaziyette.
    ve sen, sürünle birlikte su birikintilerine doğru koşarken,
    göğüslerin dans ediyor.
    kurumuş dudaklarını ıslatmaya geliyorsun;
    ah o uzanmış bedenin, geniş kalçaların...
    ben gölgelerde duruyorum, seni görmek için,
    sana sahip olmak için, sahip olmak için, sahip olmak için.

    ve nefesimi tutuyorum,
    eğer beni görseydin kaçıp gidebilirdin.
    pençelerimi toprağa geçirip ağlıyorum,
    kırmızı toprak yüzümü gizliyor.
    ama bir an için seni kendime bastırıp sarılmayı isterdim,
    tam göğsümün üstüne.
    ama yapamam, kaçar gidersin benden,
    sahip olamam sana, kaçarsın gidersin,
    bir kez bile olsa sahip olamam sana.

    eğer sahiden benim olsaydın,
    su damlalarıyla göğsünü örterdim,
    ayağının altına rüzgardan ve yapraklardan oluşan bir örtü sererdim.
    ah o parlak bedenin, geniş kalçaların...
    seni alır yeşilliklere götürürdüm,
    ve dans ederdik ay ışığında, seninle.

    aklımın bunları istediğini biliyorum,
    ama kapalı dudaklarım hiçbir şey söyleyemiyor.
    hava karardı, sen çoktan dönmeye başladın bile.
    kal ve içmeye devam et...
    gerçekten benim olsa, ah keşke gerçekten olsa...
    ama ben kimim ki? maymunun biri...
    kafası çalışmayan bir maymun, kafası çalışmayan bir maymun...
    korkup kaçacağın aptal bir maymun.

    6) mezmur masalı

    babil'e zafer!
    bin yıl daha sfenks'e gülün.
    onlar sirius'a kadar uzanan gökyüzünde yapıldılar,
    ve samanyolu'ndaki atları köpürtüyorlar.

    ama,
    ırkın arkanda kaybolursa,
    zekan daha ne kadar yaşayabilir?

    7) zaman'dan biraz daha zaman istiyorum ve cevap veriyor... hayır, hiç yok!

    ebedi çark; gıcırdayan, ağır, yavaş çark
    kemiklerimi ve irademi eziyorsun.

    çarpı şeklindeki mekanizmaya tutturulmuş kuklalar kenarlarda sarkıyorlar.
    ve senin dişlilerin işledikçe dönüyorlar etrafında.

    döner, çark döner.
    asla ritmini bozmaz.

    yüzler değişir ama hiçbir şey ataların spermini değiştiremez.
    öfkemi haykırdım,
    ama şimdi ızdırap çekiyorum ben de, ben de.

    ah, koca çark!
    neden elbet bir gün,
    aklımın çalışmayı durduracağını düşündürüyorsun bana?

    döner, çark döner.
    asla ritmini bozmaz, asla.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap