15 entry daha
  • 7 mart 2007 'de amerikan girişim enstitüsü yani orjinal adıyla american enterprise institute (aei) 'de irving kristol ödülünü bernard lewis aldı. ve o dönem bundan bizim basında veyahut radikal gazetesi'nden, bianet'ten, ömer laçiner'den, yıldırım türker'den alıntı yapınca bütün dünyadaki gelişmelerin ana kaynağına ulaştığını sanan zibidileri bir kenara bırakırsak, türkiye'de gerçek manada düşünen, araştıran beyinlerin gerçekten 7 mart 2007 tarihindeki bu ödülle ilgili kafa yorup yormadığını cidden bilmiyorum, ha kıyısından köşesinden belki takılan olmuştur, ama bu yeterli mi, bu sadece basit bir ödül mü, gelin irdelemeye çalışalım, zira medeniyetler çatışması'yla alakalı olarak çok ilginç şeyler söylendi bu törende.

    [ benim lewis 'in yaptığı ödül konuşması için kaynağım doğrudan aei'nin sitesinde şu sayfadır: http://www.aei.org/…25815,filter.all/pub_detail.asp ]

    önce aei nedir ona bir bakalım; bush ve beyin takımının kendi hükümetlerinin, abd'nin ve dünyanın başına ne kadar çorap örülmüşse, hepsinin konuşulup tartışıldığı, bir nevi yakın geleceğin dünyasının adım adım biçimlendirildiği bir yerdir aei. washington'ın former liberal ve jewish conservative de dahil olmak üzere (http://www.campus-watch.org/article/id/3112) çeşitli şekillerde kullanılan neo-conservative teriminden muzdarip yeni muhafazakarların mabetlerinden biri açıkçası. ve bu mabette neo-conservative düşüncesinin ideologlarından irving kristol 'un ödülü bu sene oryantalistliğin kitabını yazmış bernard lewis e verildi. bu ödül üzerine lewis yukarıda verdiğim linkte bulunan konuşmayı yaptı. başlığı avrupa ve islam olan bir konuşma. ("my topic this evening is europe and islam.")

    lewis'e göre bir çağlar iç içe girmiştir, büyük olayların, vakaların bitimi bir başka büyük olayların, fenomenlerin başlangıcı demektir. örneğin roma imparatorluğu'nun yıkılmasıyla amerika'nın keşfi arasında da böyle bir ilişki vardır. ("i am becoming more and more convinced that we are in such an age at the present time--a change in history comparable with such events as the fall of rome, the discovery of america, and the like. ") modern orta asya tarihini de 18. yy.'ın sonunda başlatan lewis 'e göre; islam'ın can damarı olan bölgelerin tam manasıyla islam'ın kurallarıyla yönetilmemiştir, napolyon'un fransız kuvvetlerinin ardından, türklerin yönetimi gelmiştir, ancak bu da mısırlılar veya onların yöneticileri tarafından yönetilmemek manasına geliyordu, en azından lewis'e göre bu böyle. ("that was, as i said, at the end of the 18th and the beginning of the 19th century. from then onward, the heartlands of islam were no longer wholly controlled by the rulers of islam. they were under direct or indirect influence or control from outside.") tabi burada lewis'in sözleri çerçevesinde, orta asya'nın kontrolü hususunda türklerin, lewis'in deyimiyle "direct or indirect influence or control" ifadeleriyle değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılır. 18. yy.'dan söz edildiği için lewis'in haklı olduğu söylenebilir. neyse bu çok önemli değil benim için, benim asıl medeniyetler çatışması kapsamında üzerinde duracağım bahis şudur: burada dendiği gibi; islam'ın kurallarının bir türlü işlememesi ve orta asya'da sürekli dış etkenlerin yönetimi söz konusuydu. ancak lewis'e göre bu süreç artık sonlandı, gorbaçov ve reagan'la birlikte yeni bir çağ başladı. artık orta asya dış güçler tarafından yönetilmiyor. ("that game is now over. the era that was inaugurated by napoleon and nelson was terminated by reagan and gorbachev. the middle east is no longer ruled or dominated by outside powers.") tabi lewis bu konuşmasını, ikinci ırak saldırısının sorumlularından abd başkan yardımcısı dick cheney ve eşinin de bulunduğu neo-conlar önünde yapıyor olması, burada geçen "dış güçlerin artık etkinliğini yitirmesi" bahsi açısından işin ironik boyutu. zira eğer buradaki milletler yeni oluşan bu sisteme ayak uydurmaya çalışırken zorlanmaktalarsa ("these nations are having some difficulty adjusting to this new situation, to taking responsibility for their own actions and their consequences, and so on.") o halde lewis'in bu zorluğun nasıl giderileceği üzerine de bazı fikirleri olacaktır, ya da ben bekliyorum bunu. ve çok geçmeden beklentim sona eriyor, ama öyle böyle değil, lewis 'e göre; orta asya'daki bugünkü karmaşanın temel sebebinin aslında batının orta asya'dan elini çekmesiyle buradaki eski kavgalar ve inançlar (trend kelimesini kullanıyor) yeniden ortaya çıkmasıdır. ("we see with the ending of the era of outside domination, the reemergence of certain older trends and deeper currents in middle eastern history, which had been submerged or at least obscured during the centuries of western domination.") yani batı egemenliği burada bir orta yolu bulmuştu, kan dökülmüyordu, din ve ırk çatışmaları sonlanmıştı. çok ilginçtir; romanum imperium'un pax romana 'sı ile osmanlı imparatorluğu 'nun pax ottomana'sı da aynı söylemlerle övülür, gerçekten de biri neredeyse iki yüzyıl, diğeri de 5-6 yüzyıl barış yaşatmış oldukları hep dile getirilir. (bu arada belirtmeden edemeyeceğim; pax terimi aslında roma'ya özgüdür. yani her ne kadar klasik çağ hocalarından amerikalı frank bourne pax americana terimini kullanıp, "pax americana çağında genç amerikalılara öğrettiğimiz en önemli ders pax romana nın yükselişi ve düşüşüdür." dese de [national geographic, july, 1997 p. 12], aslında roma'nın pax idrakı ve kabul ettirmeye çalıştığı yönetim felsefesi ile amerika'nınki baştan sona farklıdır, osmanlı barışı ise hepten farklıdır, neyse buna başka bir başlıkta değiniriz.) lewis'in burada dile getirdiği de benzer bir barış durumudur, böylesine stratejik kararların düşünülüp, tartışmaya açıldığı, yeni dünya düzeninin oluşturulmaya çalışıldığı bir platformda, abd başkan yardımcısı önünde yapılan bir konuşmada orta asya'daki çatışmaların (lewis "internal struggles --ethnic, sectarian, regional--" diyor bunlara) asli sebebinin, batının oradaki egemenliğinin ortadan kalkması olduğunun belirtilmesi ne kadar da manidardır, hele ki son 15 sene içinde yaşadıklarımızı düşünürsek. lewis'e göre; emperyalizm çağında da bu tarz çatışmalar yaşanmış olmasına rağmen, şimdikine göre tümüyle azdı. ve eski kavgalar, örneğin sünniler ile şiiler arasındaki çatışmalar yukarıda belirtilen sebepten ötürü yeniden alevlenmişlerdir. ("these have of course continued, but were of less importance in the imperialist era. they are coming out again now and gaining force, as we see for example from the current clash between sunni and shia islam--something without precedent for centuries.") bugüne kadar sanki bölgeyi sürekli karıştıran ve kendi menfaatleri uğruna bir yangın yeri yaratan batının kendisi değilmiş gibi, şimdi de batının buradan elini çekmiş olması çatışmaların sebebi olarak gösteriliyor. tabi buradan şöyle bir öngörüde bulunmak mümkündür; özellikle ırak'a düzenlenen ikinci saldırıdan sonra (bazıları buna savaş der, nasıl bir savaşsa tek taraflı.) etnik ve dini ayrışmalara dayalı çatışmaların daha fazla olduğu açıkça görülmektedir. zaten saddam zamanında da belli bir özgürlük ve barış havasından söz etmek mümkün değildi, ancak lewis'in deyimiyle batı'nın yeniden müdahalesiyle ortalığın daha da karıştığını görmemek körlük olur. ha belki de lewis bir ironi yapıyordur, bilemem zira cheney'nin olası bir ironiyi nasıl değerlendireceğini bilemeyiz.

    biz tekrar konuşmaya dönersek; bir diğer önemli tema da şudur müslümanlar ile hiristiyanlar arasında süren dünyanın egemenliği savaşı. bu açıdan bakıldığında savaşın iki tarafının da kendilerine göre avantajları ve dezavantajları var. mesela müslümanlar hiristiyanlardan daha şevkli ve imanlılar, hiristiyanlarda bu ya hiç yok, ya da onlarda çok zayıf. müslümanlar kendilerine güveniyorlar bu medeniyetler çatışmasında, ancak hiristiyanlar birbirlerine iftira atıp, birbirlerini karalamakla meşguller. müslümanlar kalabalık bir nüfusla, inançlarına sadık, disiplinli bir tarafken, hiristiyanlar en azından bu konuda geri olduklarından kendi ülkelerinde bile bir müslüman çoğunluğun altına girme riski altındadırlar. ("they have fervor and conviction, which in most western countries are either weak or lacking. they are self-assured of the rightness of their cause, whereas we spend most of our time in self-denigration and self-abasement. they have loyalty and discipline, and perhaps most important of all, they have demography, the combination of natural increase and migration producing major population changes, which could lead within the foreseeable future to significant majorities in at least some european cities or even countries.") yani hiristiyanlar için temel tehlikelerden biri müslüman nüfusun altında ezilmektir. lewis'e göre; batı hiristiyanlarının da kendilerine özgü avantajları vardır; örneğin batılılar bilgi sahibidirler, özgürdüler. batılı manada özgürlük düşüncesi müslüman coğrafyalar da dahil olmak üzere her yere yayılıyor, benimseniyor. lewis'e göre; batılıların medeniyetler çatışmasındaki en büyük umudu da işte budur, hatta bu belki de onların tek umududur. ("but the idea of freedom in its western interpretation is making headway. it is becoming more and more understood, more and more appreciated and more and more desired. it is perhaps in the long run our best hope, perhaps even our only hope, of surviving this developing struggle.")

    tabi konuşmanın tamamını okuduğunuz zaman burada yaptığım yorumları daha da ileri götürebilirsiniz, mesela şey diyebilirsiniz kendinizi pek öngörü sahibi hissederek; "yakında batıdan doğuya yeni bir 'barış ve demokrasi götürme harekatı' söz konusu olabilir." ama ben açıkçası böyle diyemiyorum, zira böyle demenin bir manasını göremiyorum, içerde bazı salaklar "ne güzel saddam devriliyor, o kapalı sosyalist düzen (!) yıkılıyor, ırak'a barış ve huzur geliyor!!" diyordu, şimdi olası "medeniyetler çatışması" bahanesiyle her türlü harekatın temelinde lewis'in tek umuduru olan "batılı yorumuyla özgürlük ve demokrasi" ye inanacak gerzek cahillerin sayısı daha da artacaktır. "ne güzel otoriter, 30'lu yılların rejimleri yıkılıyor, demokrasi ve barış geliyor!" bundan sonra özellikle bu konuşmaya batı basınında, siyasi ve akademik çevrelerde ne gibi yankılar uyandırdı, o açıdan bakarak yaklaştığım entiriler düzmek istiyorum.

    (bkz: ira enim viri iustitiam dei non operatur)
    (bkz: bu cruise demokrasi icin bu tomahawk ozgurluk icin)

    tavsiye edilen linkler:

    http://www.campus-watch.org/article/id/3112
    http://www.sourcewatch.org/…?title=neo-conservative
    http://www.birikimdergisi.com/…=1&dsid=28&dyid=1156
    http://www.birikimdergisi.com/…1&dsid=338&dyid=5081
    http://www.birikimdergisi.com/…=1&dsid=40&dyid=1351
    http://www.kutadgubilig.com/makaleler/1.php?id=32

    aylar sonra gelen bir ekleme: burada anlatılanlara yani lewis'in "batının sıkıntısı" olarak gördüğü hususlara benzer bir durum tespiti dün radikal gazetesinde yorum sayfasında yayınlandı.

    "...avrupa'da bir sorun var ve görünürdeki neden islam; zira avrupa'daki müslüman nüfus artıyor. avrupalıların sayısıysa doğum oranlarının düşmesiyle azalıyor. hatta almanya gibi bazı ülkelerde ölüm oranları doğum oranlarından yüksek.
    fakat sorun sadece şekil açısından böyle açıklanabilir. öz itibarıyla, avrupalı müslümanların dine bağlılığı artıyor. avrupalı hıristiyanlar da dinden uzaklaşıyor. türk asıllı büyük bir müslüman nüfusun bulunduğu almanya'da 2004-2006 arasında 18 mescit inşa edilmiş. böylelikle almanya'daki mescit sayısı 159'a yükseldi. 128 yeni mescidin inşası da sürüyor. türk-alman müslümanlar ihtiyaç olmasa bu mescitleri yapmazlardı. buna karşın tablo hıristiyan almanlar ve avrupalılar nezdinde ters yönde. papa 16. benediktus'un memleketi almanya'nın yoğun nüfuslu büyük bölgelerinden essen'de 350 kiliseden 98'inin, katılımın olmaması nedeniyle kapatılıp kültürel ve sanatsal faaliyetler için kullanılmasına karar verilmiş. bu durum sadece türklerin yaşadığı almanya'da değil, diğer avrupa ülkelerinin çoğunluğunda büyük soru işaretleri yaratıyor."

    muhammed el semmak
    lübnan gazetesi müstakbel, eski lübnan milletvekili, 10 eylül 2007
    http://www.radikal.com.tr/…=232777&tarih=13/09/2007
38 entry daha
hesabın var mı? giriş yap