putting the damage on

• bitmiş ya da bittiğine inandırılmaya çalıştığınız bir ilişkinin parçaları olarak,
  günün birinde belirli bir süre sonra ayrılığınızdan
  karşılaşırsınız bir yerde bir şekilde,
  rastlantı olduğuna inandırmaya çalışsak da değildir zaten
  çünkü o karşılaşmaya kadar sürekli onun suretiyle yaşamış bir şekilde canlı tutmuşsunuzdur herşeyi.
  sonra o an gelir bir anda hayallerden sıyrılıp da gerçeklikte aynı ortamda olursunuz,
  saçma sapan basit şeyler için gözyaşı döker, önceyi, geçmişi yad edersiniz,
  kendinize daha da fazla yalan söyleyip "ama ben bitirmiştim!" dersiniz...
  bakışları kaçırsanız da, görmemezlikten gelseniz de, eninde sonunda an be an karşılıklı üzerinizde hissettiğiniz o bakışları yakalarsınız.
  öncesinde sürekli kaçarken birbirinden,
  bir anda bakakalıp, eskinin güzelliği veya şimdinin pişmanlığı,
  suçluluk, öfke, dile getirelemeyen herşey bir bakıştan yansımandan,
  bazen sadece aynadan karşılıklı bakışmalardan beri aktarılır ve ne kadar inkar etseni dahi,
  üstesiden geldim deseniz bile bir defa da vurulursunuz orada ona...
  zira:
  
  "'cause boy you still look pretty
  when you're putting the damage on"
  
  demiş tori vakti zamanında...