endgame
-
ulan hadi diyelim bulmacayı çözdüm, önce dünyanın neresine saklandığı belli olmayan anahtarı almam gerekiyor. hadi gittim onu da buldum diyelim. vegas'a gitmem gerekiyor. orada da belirli bir motel bulup sandık aramam gerekiyor.
500 k kazanıcaz diye 50k kadar harcama yapabiliyor olmak lazım. anahtarı peru'da bir sikindirik eve saklamışlarsa nasıl gidip bulucaz lan?
hayır bir de belki başka anlamı vardır benim çözdüğümü sandığımdan, bok yoluna taa peru'ya gitmiş olduk.
çözecek arkadaşlara şimdiden başarılar dilediğim kitap. -
2009'un açık ara en iyi albümü. serdar ortaç'ın albüm yapmadığı yıla denk gelmesi isabetli olmuş, dave işini biliyor. cayır cayır.
-
kaçıncı bölümüydü bilmiyorum otelde yapılan bir soygunun suçlusunu bulmaya çalışıyordu. hırsız bir türk ve adam kuzeninin evine sığınıyor. buraya kadar herşey normal yani hırsız türk diye ayaklanacak değiliz ya bizden hırsız çıkmaz diye bir kural mı var!! ama asıl komedi adamın kuzeninde kopuyor. adamın kuzeninin 5 tane falan çocuğu var ve adam çöpçülük yapıyor halbuki adamın asıl mesleği doktorlukmuş ama ruhsatı olmadığı için bu ülkede çöpçülük yapmak zorunda kalıyormuş. ben en son ağzımı kenara koyup götümle gülüyordum!! hadi türkiye ile ilgili hiçbirşey bilmiyorsun kardeşim peki 'google' denen şeyden demi haberin yok..türkiye'de darphane gibi para basan doktorlar gidicek senin memleketinde çöpçülük yapacak. özetle hala bazı önyargıları kıramamış olmak insana koyuyor be!!
-
albüm güzel, tamam. ama ben 1-2 ay dinledim, sonrasında bir daha açıp da teybe takmadım bunu (ha ama mesela o arada ne bileyim belki 1500. kez youthanasia dinledim, 2000. kez countdownla air guitar solosu attım; milyonuncu kez rust in peace'le headbange durdum filan)
yani bazen diyorum ki şu mustaine uyuşturucuya tekrar başlasa da havamızı bulsak. adamın en yaratıcı dönemlerinde kafası bir milyondu çünkü. ama ne zaman tövbe etti namaza niyaza başladı bir daha o tadı alamadık (tamam youthanasia'yı da ayık kafayla yaptı ama yeni bırakmıştı demek ki bünye tam atamamış zehri zaar)...
gerçi bir yandan da düşününce, adam artık aile babası olmuş, yuvasını kurmuş. kendisine tapan bir karısı ve harikulade iki çocuğu var; thrash metal mi önemli çoluğun çocuğun rızkı mı diye sormazlar mı adama? -
gecenin yarısı zangır zangır dinlediğim bu albümden eskinin tadı inceden yakalanabilir kanaatindeyim. ha alıp beni misal 1994'e götürdü mü ? o zor. 1994 bitti. ondan olabilir. 2010 tadı aldım ama. bunun dışında, megadeth sitesinde gezindirdi, dave abinin politik görüşünü şekillendiren liderler arasında ronıld regın'ın olduğunu görüp hüzünlenmeme de vesile oldu... vesaire.
bence albümün niteliği, soloları falan tatmin edici.
thrash özeldir.
megadeth'in her zaman hatrı vardır.
müziğiniz sert kalsın. -
death note'taki l karakterini araklamışlar dizi yapmışlar.
otelde yaşıyor - check
pijamayla geziyor - check
çok zeki, deli dahi- check
polise yardım eden süper hafiye - check
dedem de yapar böyle diziyi. -
bugün piyasaya çıkmış olan rise against albümü.
01. architects
02. help is on the way
03. make it stop (september's children)
04. disparity by design
05. satellite
06. midnight hands
07. survivor guilt
08. broken mirrors
09. wait for me
10. a gentlemen's coup
11. this is letting go
12. endgame
ilk dinlemelere dayanarak söyleyebilirim ki ("ilk dinlemeler" bir hafta boyunca aralıksız dinleme anlamına geliyor konu rise against olunca) hayal kırıklığı olan appeal to reason'dan fersah fersah ileride, gayet şık bir albüm olmuş. şarkı sözleri yine rise against kalitesinde zaten. konsept bir albüm olduğu söylentileri dolaşsa da, tim mcilrath'in bunu yalanladığını söyleyenler var. fakat bana da bazı şarkılar birbirine bağlantılı gibi geldi. bunun dışında help is on the way katrina kasırgasını konu alırken, make it stop (september's children) adından da anlaşılabileceği gibi eylül ayında yaşları 13-17 arasında değişen birkaç çocuğun (sanırım) homofobik şiddete maruz kalmasından sonra intihar etmeleri olayını, disparity by design gelir dağılımı eşitsizliğini, survivor guilt de yine savaş karşıtlığı konusunu ele alıyor. özellikle bu şarkıda geçen ve bir filmden olduğunu tahmin ettiğim iki kişinin kısa bir konuşmasını içeren alıntı çok güzel.
-what are you talking about? america isn't going to be destroyed. (neden bahsediyorsun? amerika yok edilmeyecek.)
+never? rome was destroyed, greece was destroyed, persia was destroyed, spain was destroyed. all great countries are destroyed. why not yours? how much longer do you really think your own country will last? forever? (hiçbir zaman mı? roma yıkıldı, yunanistan yıkıldı, iran yıkıldı, ispanya yıkıldı, bütün büyük ülkeler yıkıldı. seninki neden yıkılmasın? senin ülken daha ne kadar sürer diye düşünüyorsun? sonsuza kadar mı?)
şarkı böyle başlıyor, ilerleyen kısımlarda savaş destekçisi milliyetçi arkadaşımız asıl ayarı yiyor.
-you shameful opportunist! what you don't understand is that it's better to die on your feet than to live on your knees. (seni rezil fırsatçı! senin anlamadığın şey şu, ayaklarının üzerinde ölmek dizlerinin üzerinde yaşamaktan daha iyidir.)
+you have it backwards. it's better to live on your feet, than to die on your knees. (sen ters öğrenmişsin. ayaklarının üzerinde yaşamak, dizlerinin üzerinde ölmekten daha iyidir.)
yine nakaratta geçen ve savaşın anlamsızlığını en basit haliyle anlatan, bazı insanların kafasına vura vura içine sokmak istediğim şu dizeler var bi de:
fought your fight (savaşını verdim)
bought your lie (yalanını yuttum)
in return i lost my life (sonucunda hayatımı kaybettim)
what purpose does this serve? (bu ne amaca hizmet etti şimdi?)
what purpose did i serve? (ben ne amaca hizmet ettim?)
genel ve bağlantılı olduğunu düşündüğüm konsept ise mevcut dünya düzeninin boktanlığına daha fazla dayanamayarak isyan eden, kontrolü ele geçiren ve bir nevi "temizlik yaptıktan" sonra yeni bir sayfa açan insanları (belki de bizleri?) anlatıyor.
gone are the old guards
gone are the cold, cold wars
weightless we go forth
on wings of amnesty
let's shed this unclean skin
and start to feel again
with no more shoulders
shoulders to cry on
diyerek bir umutla geleceğe doğru bakıyoruz.
görünüşe göre bu sene daha çoook dinleyeceğim şahane bir albüm. -
menza - friedman - mustaine- ellefson efsanesi dağıldığından beri ilgi ve heyecanla dinlediğim ilk megadeth işi.
-
megadeth'in yayınlanmadan muhtelif ortamlara düşmüş son albümü endgame, mustaine'in amerikan toplumuna gönderdiği bir "artık yolun sonuna geldiniz" mesajı.
haliyle megadeth'ten yeni bir albüm gelince insan yıllardır severek dinlediği albümlerle karşılaştırma eğilimine giriyor, mustaine buna kızmasın. united abominations mustaine'in bizzat kendi elleriyle sınırlarını çizdiği thrash metal janrına ait ama yavan bestelerle dolu bir albümdü. açıkçası üstüne ne gelse daha iyi tınlayacaktı, bu endgame oldu. liriksel anlamda albüm megadeth'ten beklenildiği gibi yine politik ve bu belki anadili ingilizce olmayan bizler için çok büyük anlamlar ifade etmeyebilir ama amerika'daki fanlar için ve megadeth'in kendi ülkesindeki duruşu için bu önemli. bestelere baktığımda endgame her ne kadar mustaine alamet-i farikası riff'ler içerse de dinleyiciyi avucuna alacak düzeyde değil bence. yani play'e basıp, inek şaban'a "hadi bana bi yumruk at" diyen badi ekrem gibi "ıghh" diye karnımı sıkıp bekledim ama albüm bitene kadar hafif sertlikte bir kaç kroşe dışında bir şey gelmedi. her şarkıda sürekli sololar var, sözler bittiği an sololar giriyor, bu sololar teknik anlamda baya iyi ve şarkılara oturuyor --ama ilginç değiller-- ardı ardına sweep'ler işte. bir angry again'nin solosu gibi bir solo yok. yani sololar bana seri üretim ürünü gibi geldi. ama grubun kendisini böyle çalmak ve üretmek zorunda hissetmelerini anlıyorum çünkü endorsement anlaşmaları var, biliyorlar ki bu tarzda bu üretkenlikle çalmazlarsa endorsement gidecek.* sonuçta megadeth'in dönüş albümü bu değil, megadeth the system has failed ile dönmüştü zaten. r.i.p. dönemiyle de karşılaştırılamayacak kadar heyecansız bir albüm endgame. ama kulaklar alışmış istiyor, dinleniyor. -
ikinci bölümde babanın adı ve soyadı türkçe. evinde atatürk posteri ve türk bayrağı asılı. üçünü bölümde bektaşi üzümü*, dördüncü bölümde baklava geçiyor. onbirinci bölümün 30:55'den sonra bağlama çalıyor. sanırım fidayda. bu diziye türk motiflerini gizleyeni çok merak ediyorum.
edit: çeşitli eklemeler
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap