• steven spielberg yonettigi, christian balein veletken oynadigi ve john malkovichin bize yetenegini sundugu 1987 yapimi film.

    1941'de japon ordusunun shanghaii ele gecirmesiyle, shanghaida yasayan aristokratimsi bir ingiliz ailenin oglunun kargasada ana babasini kaybederek bir sekil japon esir kampina dusmesini ve orda basindan gecenleri anlatir film.
    spielberg her zamanki gibi hayvani 1000 kisilik toplu kargasa sahnelerini ve de umitsizlik/keder sahnelerini cok guzel cekmis. ancak zafer sahnelerinin ,spielberg'in arka plandaki amerikanya kokan 'biz en buyuguz superiz' muzigini kullanmasi yuzunden insanin tuylerini diken diken etmekten oteye gidemedigi kanaatindeyim.
  • 'daft punk had a great marketing campaign, but we've got better songs' şeklinde bir beyanatta bulunmuşlar.

    seni severim bilirsin, ama buna gülmedim panpa.
  • steven spielberg'in schindler list'ten sonra izlediğim en duygusal filmidir. zaten schindler list'te de filmin arka fonunda savaş vardı, nitekim burada da öyle.

    --- spoiler ---

    filmin kanımca en duygusal iki sahnesinden biri japon pilotların ilk seferleri için uğurlanırken jamie'nin söylediği şarkıdır herhalde. acımasız japon komutan'ı ağlattı daha ne olsun.

    diğeri de, filmin sonunda jamie'nin o donuk bakışlarla ailelerini arayan çocukların arasında durması, ailesini görünce de annesine attığı bakışlardır. ulan bir travma, bir dönüşüm bu kadar mı güzel yansıtılır. benim bile gözlerim doldu yemin ederim.

    --- spoiler ---

    ki akıcılık konusunda schindler list'ten bir tık ötede olduğuna inanıyorum ben bu filmin. hiçbir sahnesi sıkmaz, aksine geçişler çabucaktır ve her sahnesi savaşın insan üzerindeki etkilerinin bir başka yönünü gösterir. tabi burada filmin genel akışının baş karakter jamie'nin üzerinden geçiyor olmasının da payı büyük.
  • suo gan'i, exsultate justi'yi ve chopin'in mazurka'sini,

    yerdeki pudranin uzerinde ayak izinin ruzgar gucuyle silinmesini,

    butun hayallerin bir cirpida yok olmasina yordugum kocaman gone with the wind posterini,

    japon savas ucaklarini,

    atom bombasini,

    "no mama. no papa. no whiskey soda." diyen ve beni hala korkutan cinli cocugu ve

    tanri'nin belki de tennis oynadigi icin bizleri dusunmedigini hayal etmeyi..

    ..cocuk aklima kazimis olan yapim. hala izledigimde tuylerimin urpermesini saglayan spielberg'in fazla taninmayan, fakat kendi fikrimce en iyi filmlerinden biri..
  • avustralyalı electro-pop grubu
    http://www.myspace.com/empireofthesunsound adresinden bi bakılabilir
    edit :melodik açıdan harika bi 80 ler havaları var.solistin sesi de destek bu duruma
  • "bu gün yeni bir kelime öğrendim: atom bombası"
  • natalie portman'ın nasıl bir oyuncu olacağını leon'da gördüğümüz gibi christian bale'i de aynı şekilde daha veletken gördüğümüz film.
  • batılı bir çocuğun, zaten henüz kurulmakta olan kimliğinin içerdiği tüm değerlerin altüst oluşuna tanıklığını anlatan bir spielberg filmi. özellikle sömürgeci denince ilk akla gelen ingilizlerin idealize edilmiş beyaz adam imajlarının uzak doğu'daki bir toplama kampında yerle bir edilişidir aslında ana tema. izleyici hala ısrarla ("onlara kim olduğumuzu söyleyelim de bizi bıraksınlar") kimliklerine sıkı sıkıya sarılan ve o zamana kadar kendi dünyasını bir ve tek dünya olarak empoze etmiş batılıyı izler. zira artık kendi dünyası söz konusu değildir, zaten kendi dünyası diye kurduğu şey bir ilüzyondan ibarettir. herkesin göndermede bulunduğu bir dünya vardır evet, ama bunun batılının dünyası olmadığı açıktır. bu daha ziyade ortak bir dünyadır. işte başroldeki çocuk da kendi kimliğinin sınırlarını aşıp ötekiyle seve seve karşılaştığı böyle bir dünyaya açılmıştır (japon çocukla arkadaşlığı). dünyada olmanın ne olmanın değil nasıl eylemde bulunduğun, nasıl davrandığın olduğunu keşfeder çocuk. ama hep bir öteki karşısında. bu manada kim olduğunu keşfedişi ne olduğuyla ilintili ingilizlikten, hıristiyanlıktan, aristokratlıktan...vs. öte "nasıl"ı ima eden ve ötekinde kendisini görmesine vesile olan ötekiyle karşılaşmanın ta kendisidir.

    --- spoiler ---

    japon çocuk öldüğünde jim onu kalp masajıyla hayata geri döndürmeye çalışırken karşısında birden kendisini görür.

    mrs. victor öldüğünde gökyüzünde gördüğü ışığın aslında atom bombası olduğunu öğrendiğinde ise "mrs victor'ın ruhunun cennete gittiğini sanmıştım, yanılmışım" der jim.

    --- spoiler ---

    öte yandan filmin eleştirilecek yanlarından biri olarak elbette kahraman amerikalı mitine altan alta destek vermesi sayılabilir. bunun dışında filmin çerçevesini batılının özeleştirisi ve empati kurma çabası çiziyor gibidir.
  • geçen cumartesi izlediğim çok garip bir film. sanırım christian bale dostumuz zamanında 4000 çocuk arasından seçilmiş. ayrıca film çekildiği zaman 13 yaşındaymış. çok iyi performansı var aslında. ama alkışlar tabiki john malkovich'e. adam oynuyor arkadaş. yamulmuyorsam ben stiller'ı da bu filmde görmek mümkün. amerikaların koğuşunda boy gösteriyor kendisi. o da 22 yaşında bebe resmen. mutlaka bir kaç ünlü daha vardır. böyle de bir filmdir. demek ki şöhretin yolu bu filmden geçiyor vay arkadaş.
  • 2. dünya savaşı temalı bir film daha. christian bale'ın oyunculuk için yaratıldığı daha o yaştan belliymiş. filmi sırtlayıp götürüyor tek başına.

    her savaş filminde olduğu gibi, bu filmin de iç burkan detayları vardı.

    --- spoiler ---
    küçük çocuğun hayatta kalma iç güdüsü insanın içine dokunuyor. yaşayabilmek için kendini parçalıyor resmen film boyu, ordan oraya atılsa da, itilip kakılsa da, her gittiği yerde kendine yeni bir dünya kurmaya çalışıyor.

    fikrimce en dokunaklı sahne de filmin sonundaki ailesiyle kavuşma sahnesidir. önce boş boş gözlerle annesine bakması, sonra gözlerine inanamayıp elini tutup incelemesi, sonra dudaklarına dokunması, sonra da saçına...o bir kavuşma sahnesidir ama boğazınıza bir yumruk çöker, çünkü hiçbir çocuğun savaştan sonra çocuk kalamayacağını bilirsiniz..

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap