• insan kucukken ilk okuldan eve gelir. ev bo$tur. vakit ak$amustudur. gune$in son i$iklari eve girmektedir. havada o i$iklar sayesinde beliren tozlar gozukmektedir. ve insan cok mutlu olur. yalnizdir, gune$ i$iklariyla beraberdir. tozlarla beraberdir. ve elliott smith'le beraberdir. mutlu olur. mutludur.
  • ölümü şüpheli olan sanatçı. ölümü hakkındaki soruşturmanın sonucunda da ölümünün bir intihar mı yoksa cinayet mi olduğu hakkında kesin bir şey söylenememiştir. otopsi raporunun sonundaki görüş kısmında da, vücudundaki yaraların analizi sonucu, elliott'ın öldürülmüş olma ihtimalinin göz ardı edilemeyeceği belirtilmiştir. olayın adli dosyası hala kapatılmamıştır.

    ifadesine göre, elliott'ın öldüğü sırada evde olan kız arkadaşı (bkz: jennifer chiba), duştan çıkmış ve karşısında elliott'ı, göğsünde bıçak ile görmüştür. hemen gidip o bıçağı göğsünden çıkarmıştır. parmak izi analizinde ise bıçağın üzerinde ne jennifer'ın ne de elliott'ın parmak izine rastlanmıştır. jennifer'ın bıçak üzerindeki parmak izlerini sildiğine dair şüpheler var. eğer bu olay bir intiharsa jennifer elliott'ın bıçak üzerindeki parmak izlerini neden siler ki? bu da olayın bir intihar değil de bir cinayet olduğu şüphesini güçlendiriyor.

    2003 ekim'de, 34 yaşında ölen elliott, ölmeden önceki 1 sene boyunca uyuşturucu kullanmadı. hatta 1 seneden de fazla bir süre. depresyon ve mental sıkıntılarla dolu bir geçmişi olduğu ve intihar üzerine şarkılar yaptığı doğru. ancak 32 yaşından itibaren clean hale geçiyor, psikiyatristinin ona yazdığı ilaçları kullanmaya başlıyor. bu ilaçların ona gayet iyi geldiğini arkadaşlarıyla paylaşıyor. durumu giderek düzeliyor. 2003 yılında yeni bir albüm için çalışıyor. albümün yayınlanmasına kısa bir süre kala yapımcılarla konuşuyor, bu yapımcılar elliott'ın albüm için oldukça heyecanlı olduğunu belirtiyor. yapımcılardan biriyle yüz yüze görüştükten 1 hafta sonra ölüyor. intihar olduğuna inanamıyorlar.

    2002'de görüştüğü arkadaşlarından biri ünlü tenisçi serena williams. serena elliott'ın o sıralar hiç olmadığı kadar iyi olduğunu belirtiyor. psikiyatristin reçete ettiği ilaçlar hakkında muhabbet ediyorlar. serena antidepresanlar hakkında kendisi de tecrübeye sahip olduğu için elliott ile tatlı bir sohbet kuruyorlar bu konuda. serena da elliott'ın kendini öldürdüğüne inanmıyor.

    bunlarla birlikte, intihar vakalarında bıçak gibi kesici aletlerin kullanılmasının çok nadir olduğu belirtiliyor. yüzde 3-4 gibi bir oran hatırlıyorum. ve bu vakaların içinde bıçağın üst bedene saplandığı vakaların oranı ise daha da düşük. genelde bilek veya boyun kısmına kesik atarak intihar ediyorlar. bıçağı üst bedene saplamak çok zor. hele göğüs kafesi ile korunan kısma saplamak daha da zor. üstelik güç de gerektiren bir şey. elliott'ın ne kadar güçsüz olduğu malum. o bıçağı oraya bir kez saplamakta bile zorlanır, iki kez saplaması daha da zor.

    elliott öğle vakti 12 gibi, sevgilisi chiba'nın evinde bıçaklanıyor. öldüğü günün sabahında ciddi kavga sesleri işitiliyor chiba'nın komşuları tarafından. saat 10 civarı "umrumda bile değilsin, geber git!" şeklinde bir bağırma işitiyor chiba'nın yan komşusu. diğer komşular ise chiba ve elliott'ın sürekli kavga ettiklerini belirtiyorlar. hatta chiba elliott'dan önceki sevgilisi ile de sürekli kavga ediyormuş. ama öyle böyle kavgalar değil. chiba çok çılgın bir tip, anlatılana göre. chiba erkek arkadaşlarına domestic violence'a varan şeyler yapıyormuş. genelde domestic violence erkekler tarafından kadınlara yapılır. burada durum tersi.

    bir yerde de chiba'nın müzisyen bir eski sevgilisine bıçak çektiği ve onu tehdit ettiği iddia ediliyor. kadının bıçakla öldürme konusunda bir fantezisi olduğu konuşuluyor. bu iddiayı test etmek isteyen bir gönüllü, bahsi geçen eski sevgiliye ulaşmaya çalışıyor. evini günlerce ve defalarca aradıktan sonra ve mesajlar bıraktıktan sonra bir gün bu adamın yeni karısı mesajlara cevap yazıyor. gönüllü, bıçaklama tehdidi ile ilgili soru iletiyor, doğru mu diye. müzisyenin karısı bu soruyu hiç yadırgamıyor, "siz de kimsiniz" diye bir soru bile sormuyor, soruyu kendisi cevaplayamayacağını belirtiyor sadece. gönüllü ısrar ediyor, kocanıza sorabilir misiniz diye. kadından gelen cevap şu minvalde: "eşim bıçaklama tehdidi ile ilgili iddiaların doğru olmadığını söyledi". bana kalırsa bu mesajlaşmalar da chiba hakkında şüphe uyandırıcı.

    chiba'nın 1999'a kadar lisanslı bir psikiyatrist olduğunu da belirtelim. sanat terapistiymiş kendisi. yani kriz anlarında, öfkeli birini nasıl yatıştıracağını vs çok iyi biliyor olması gereken biri. aynı zamanda ilk yardım yöntemleri hakkında da eğitimli olması gerekiyor. muhtemelen eğitimlidir de. en azından bıçaklanan kişinin üzerinden bıçağın alınmaması gerektiğini çok iyi biliyor olmalı. ilkokul düzeyinde bir bilgi bu. eğer iddia ettiği gibiyse, yani elliott gerçekten intihar ettiyse ve chiba gidip o bıçağı yerinden çıkardıysa, elliott'ın ölümünde çok büyük payı var demektir. zira elliott'ın ölüm sebebi kan kaybı. ben şahsen chiba'nın hikayesine inanmıyorum.

    ölümden 2 gün sonra, gece 11 civarında, jeep marka bir araçla elliott'ın stüdyosuna geliyor chiba. araçtan 2 arkadaşıyla iniyor. stüdyoya girip kolilerle eşya taşıyorlar araca. resmen yağmalıyorlar yani stüdyoyu.

    elliott öldükten 1 sene sonra chiba, elliott'ın mirasçılarına dava açıyor. mirastan bir milyon dolar civarı bir para talep ediyor. kendisi başta elliott'ın menajerliğini yaptığını iddia ediyor. halbuki elliott'ın sözleşmeli menajerinin kim olduğu belli. sonra iddiasını 2 kez değiştiriyor. biz beraber yaşıyorduk, eşi sayılırım, gibi şeyler iddia ediyor. davayı kaybediyor zaten, söylemeye gerek bile yok. davayı kaybedince de gidip avukatına dava açıyor, işini düzgün yapmadı diye.

    bu arada, elliott'ın ölümünden sonra yapılan kan analizine göre öldüğü an kanında uyuşturucu madde veya alkol bulunmuyor. sadece normal miktarlarda antidepresan ilaç etken maddelerine rastlanıyor.

    elliott'ın eskiden arkadaşlarıyla intihar edeceğine dair şakalaştığı söyleniyor. zamanında bir de intihar girişimi olduğu da belirtiliyor. bunlar doğru olabilir ama şu da bir gerçek: hayatının düzelmeye başladığı ve ilerleme kat ettiği bir dönemde, yeni bir albümün arifesinde, arkadaşlarının "bir süredir çok mutluydu" diye ifade ettiği bir zaman diliminde, feci bir şekilde hayatını kaybetti. bence intihar etmedi. intihar etseydi de başka bir yol denerdi, kendini göğsünden bıçaklamazdı.

    dosyası da "intihar" diyerek kapatılamıyor, çünkü intihar olmadığı şüphesi de gayet güçlü. ancak jennifer chiba'nın cinayet işlediği yönünde apaçık bir delil de bulunmuyor. o yüzden chiba hala serbest.

    detayları siz de okuyabilirsiniz: https://justiceforelliottsmithcom.wordpress.com/
  • intihar ettiğini öğrendiğim gün. içime bişi oturdu. bütün gün kimseye söleyemedim. kapıcı mehmet efendi onu tanımadı hiç. malesef iki çocuğu da tanımıycak. sevgilim evde diildi. independence day şarkısını henüz bilmediğim bi gündü.
    akşam alperi aradım.
    bizi o tanıştırmıştı.
    kötü haberi verdim.
    telefonu kapattım.
    ayın kaçıydı bilmem.
    daha bi resmini bile görmemiştim.
    bir ekmek bıçağını, göğsümü delip kalbime saplandığımı düşündüğümü hatırlıyorum.
    acaba büyük bi yanlışın farkında mı değildim.
    o gece yatmadan su içtimmi hatırlamıyorum.
    ve daha hatırlamadığım resmini görmediğim benden başka milyonlarca insan.
    korkarak artan bi şaşkınlıkla.bekliyoruz.
  • yasamaya calisarak kirleniyordu... ve naiflik kazandi.
  • 'just leave me alone in the place where i make no mistakes' deyip waltz#2 ile içimizi sızlatan müzisyen.
  • henüz adını bile bilmeden pek çok anımda başrol oynamış insandır kendisi.bissürü depresif gecemizin fon müziği olmuş hatta bizim yavan geyiklerimize bile katlanmıştır zaman zaman.uğruna egomuzu yok ettiğimiz bir süper şahsiyettir.
    arkadaşım ve cool takılan bir kent fm dj’i arasında aşşağıda geçen bu ve benzeri pek çok diyaloğun sebebidir ayrıca kendisi.
    dj: iyi günler..bir dinleyicimiz hatta şu an
    - eöö merhaba biz..eee
    dj: nasılsınız?hayat nasıl gidiyor?
    ....sessizlik ve ardından arkadaşın yönelttiği muhteşem soru..
    - ee biz şu şarkı seçme işine gelsek
    ...dj’in dumursal sessizliği
    dj: eee tamam oldu.hangi parçayı istiyorsunuz
    - biz bilmiyoruz onu.
    dj: nassı yani?!?
    - biz bilmiyoruz şarkının adını falan dinliyoruz hep burda..şey.. onu biliyoruz sadece
    dj: e nasıl olacak şimdi ben nerden bilebilirim ki?
    - biz arkadaşla söylesek size biraz... sizde tanıyorsanız çalsanız.
    dj: valla..ııı..e olur
    biz iki kişi olabildiğince kart bir sesle... „nevır gonaaaa now yu naaaw bad ı gona lav yuuu enihav“
    dj: hmm ben tanımadım bunu
    - yaw nasıl tanımazsın günde 4528 defa çalıyosunuz.
    dj: vallahi bilmiyorum
    ben arkadan tutturuyorum sarhoş ve cahilce „cure’dan i will always love you iste kızım“
    -e biz o zaman cure’dan i will always love you alsak?
    dj: ne?!?!
    oy lovesong’tu lam ee neyse
    çattt
    dj:evet ben şimdi arayan arkadaşlar için çalıyorum
    so tell the girls that i am back in town...
    uzun zaman aradık bu elliot’u… nihayet kadıköy trip bar’da çözdük kimliğini.
    aradan yıllar geçer…biz biraz büyürüz…hala salağızdır..hala bolca kazık yeriz…kendini farklı sanan ama aslında klişenin allahı olan her birimiz her kazıktan sonra bir posta elliot dinleyip “gezegende bizden daha çok acı çeken birileri de var be hacı” deyip bencilce avunuyoruzdur.
    hal böyle giderken kanada’da okuyan kardeşimi ziyarete giden ben sosyal bir insan olup ortamlarda tutunamadığım için kezban paris’te modeli eve tıkılıp kalmış kendimi dondurma ve cipse vermiştim.birden tv’de o peyda oluverdi…daha doğrusu ben waltz 2’nin müziğini duyup kafayı kaldırdım ve ilk defa suretiyle yüz yüze geldim.gelmez olaydım.önce bir konser görüntüsü verdiler.sonra elliot bizzat kendisi waltz 2 şarkısından nefret ettiğini hiçbir konserinde çalmadığını ve en nefret ettiği şarkısı olduğunu söyledi kameralara bakmadan…sonrada salak spiker başladı konuşmaya… şarkıcı elliot smith…intihar…kendini kalbinden bıçakladı…uzun süredir eroinle başı beladaydı…hayatta yaşadığım ender anlardan birisidir bu…sanki bir tanıdığımdı televizyondan bana bakan.nerden bu gaza kapıldım bilemeden o yıllar önceki arkadaşımı aradım.”bizim o çok sevdiğimiz adam ölmüş” dedim..kız durdu biraz “nasıl” dedi “intihar abi kalbinden bıçaklamış kendini” dedim bende
    ardından biz başladık antilop gibi birde ağlamaya..ağıt yakmalara
    - kızım liseli kızlar gibi ölen ünlü tiplerin ardından ağlayıp niye perişan oluyoruz.elin adamı be sonuçta! salak mıyız biz
    - …ben zaten ağlayacaktım bugün
    - eh isabet olmuş...
    hiç isabet olmadı aslında...
  • waltz#2 adlı parçayı ilk duyduğumda "kim yapmış acep" diye merak etmiştim.ilginçtir, farklı zamanlarda birkaç kez dinlememe rağmen hiçbirinde kimin söylediği ya da adı anons edilmedi ve ben her seferinde içindeki sözcükleri internet'te arayarak şarkının künyesine erişmeye çabaladım. öyle zamanlar oldu ki, radyoda çaldığını duyup bir arkadaşımı arayarak "dinlesene bak eksende ne çalıyor, bu şarkıyı biliyor musun?" demek istedim ama ya tam o sırada şarkı bitti ya da arkadaşıma ulaşamadım falan filan.. artık "yaşamak için bir amacım daha var" en azından diyordum kendi kendime, bulacaktım bu şarkının ve o sesin kime ait olduğunu..sonra birgün...bilgisayarın başında gayet yorgun bir şekilde otururken yine onun çalındığını duydum, akustik bir versiyondu. ve sonunda radyodaki sunucu şarkının kime ait olduğunu söylecekti. ama aynı zamanda elliot smith'in artık yaşamadığını da...
    ne garip..böyle öğrenmeyi hiç düşünmemiştim. listeden bir yaşam ve bir başka yaşama ait bir yaşama amacı daha düştü.. hayat tuhaf gerçekten...
  • yıllardır kalbime sapladığı bıçakla yaşıyorum.
  • "biz mi depresyondayız, yoksa diğerleri mi?" sorusunu aklıma getiriyor mütemadiyen.
    mutluyuz sanırım seni dinlerken.
    intiharına üzgünüz belki ama daha başka yerlere götürdü sanırım seni bu ölüm.
    vazgeçenlere yakın mı hissediyoruz kendimizi ne.
    ya da cesaretli olanlara.
  • bugün ölüm yıldönümü olan, bu gezegende yaşamış en güzel insanlardan biri. onu kendi kalbine bıçak saplayacak kadar üzen hayatın da talükatını sikeyim.
hesabın var mı? giriş yap