• bir diğer adı sünniliktir.

    dört mezhebi içine alır: hanefi,şafii,hanbeli,maliki

    ehl-i sünnet şu an dünyada en yaygın islami gruptur. şii geleneğinden ayrılan en büyük özelliklerinden birini örnek vermek gerekirse;

    ehl-i sünnet hadis bakımından bütün sahabelere güvenilmesi gerektiğini savunur. çünkü peygamberimizin bir sözü vardır "ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz" şeklinde. o yüzden bir güvensizlik yoktur onlara karşı.

    ama şii akımı ehli beytten ve ehli beyte ihanet etmeyen kişilerden gelen hadisleri sahih kabul eder. on iki imamdan gelen hadisleri doğru ve güvenilir bulur.
  • islamla, kuranla, peygamberin sünneti ile alakası olmayan apayrı bir din. peygamberin sünneti sünnetullah'dır. sünnetullah yani allah'ın sünnetidir. allah'ın sünneti de yalnızca kurandır.

    bunu ben değil kuran'ın kendisi söylemektedir.

    ehlisünnet adındaki bu uydurma din, kurallarını peygamber sünneti diye yutturmaktadır.

    oysaki kuranın onca ayetinde peygamberin yalnızca kuran'a uyduğu ve kuran'dan başka uymamız gereken ayrı bir vahiy kaynağı oluşturulmadığı defalarca anlatılmıştır.

    sünnet kelimesi kuran'da peygamberin sünneti olarak geçmemekte, sünnetullah yani allah'ın sünneti olarak yer almaktadır.

    kuran'da, kuran geldikten sonra gruplara ayrılıp kendilerince kitaplar edinen ve bu kitaplarla övünen sapkın gruplar aşağılanmakta, ankebut suresinde (bkz: indirdiğimiz kitap onlara yetmiyor mu?) diye sorulmaktadır.

    peygamber yalnızca kuran'ı tebliğ etmiş ve insanları yalnızca kuran ayetleri ile dine çağırmıştır. elbette o da beşer olarak bazı sözler söylemiştir, ama bunların dini anlamda bir kutsallığı ya da dini yaptırımı yoktur.

    kuran kendisinin her şeyi açıklayan, yeterli, detaylandırılmış, apaçık ve kolaylaştırılmış bir kitap olduğunu belirtmektedir.

    bu harikulade kitap'ı yetersiz görenler 6 tane sahih denilen ve içinde hem kendileri hem de kuran ile çelişen kıytırık kitapların peşinde mahvolmaya devam etsinler. hakettikleri de bu abzuruk kıytırık din zaten.

    bir de kendi uydurma dinlerini yutturmak için kuran'ı getirenler de hadisleri getirenler de aynı adamlar demiyorlar mı, kuran'ı okumadıkları ya da anlayarak okumadıkları o kadar belli ki. bu uydurma kitaplarla, kuran'ın güvenilirliğini eş görecek kadar gafil bunlar. önce bir kuran'ı oku, ondan sonra hadis kitaplarını oku, hangisinin allah katından hangisinin insan uydurması hurafeler olduğu açık zaten. ayrıca kuran'ı korumuş olarak ve korunmuş bir şekilde bize ulaştıran allah'dır. kuran'ı değiştirmeye hiçbir beşerin gücü yetmemiştir ama islam'ı ayrı bir din olarak kurgulatmayı hadis yalanları ile başarmışlardır.

    tüm bunlara rağmen gene de islam'ı değiştiremeyecekler. elimizin altında sapasağlam kuran olduğu müddetçe. olacakta, allah gerçek islam'ı koruyor.

    sapkın dininizle yaşamaya devam edin, aklınızı kullanmadığınız müddetçe allah size pislik yağdırmaya devam edecek.
  • sünnetlere riayet eden, uyan anlamında, (bkz: sünni)
  • kaynağı ve uygulamaları tartışılabilir, sonuçta kabul görmüş bir islam yoludur ama:

    islam peygamberine atfedilen ayrıcalığa destek bulmak için kur'an'da yazmayan şeyleri yazıyormuş gibi göstermek de düpedüz küfürdür...

    kur'an'ın hiçbir yerinde allah muhhammed'e habibim şeklinde hitap etmez. allah'ın bu hitabı kullandığı yerler sadece birkaç kutsi hadistir. ki bilindiği gibi kutsi hadisler kur'an'da yer almazlar ve hadis hükmündedirler. hemen hepsi de tartışmalıdır ve iman esasları için kaynak gösterilemezler.

    ayetlerin başına sonuna "tercüme edilen tarafından" itina ile "parantez" içinde yerleştirilmiş ve aslında meali hazırlayanın bir nevi "görüşünü" yansıtan "habibim" gibi ekleri delil olarak ortaya süremezsiniz. yoksa ortalık yerde madara olduğunuz yetmiyormuş gibi, savunduğunuz davaya da yarardan çok zarar verirsiniz.
  • kesinlikle islamdan ayrı bir din olduğuna inandığım, çok tanrılı din.

    çok tanrılı olmasının sebebi hz. peygambere hiç bir şekilde hata yapma imkanı vermeden ilahlaştırmasıdır ve onun insan olduğunu unutmasıdır. iradesini allah'a eş koşmak, evrenin yaratılma sebebi yapmak gibi aşırılıkları vardır.

    sorgulayarak kuran okumayı engelleyen bir düzen belirlemiştir. çeviri okumayı yasaklar, bunun yerine iyi bir eğitim (!) görmüş hocanın yorumu okumayı ve defalarca tekrar etmeyi teşfik eder.

    arap kültürünü yaygın bir şekilde benimser. araplara karşı olan düşkünlüğünü onun dilini kullanacak kadar sever. ilk kuran çevirisinde yazılan her farklı 100 kelimenin 95'i öztürkçe iken şuanki günümüz türkçesi çevirilerinde; farklı her kelimenin %60'ı arapça. çocuklarının isimleri arapça. çöl şartlarında giydikleri giysilere kadar aynı şeyleri giymektedirler ve tüm bunları iyilik sayıp bunlarla cennet ırmaklarında yeni yetme kızlarla sevişme hayaliyle yaşadıklarının zorluklarına katlanırlar.

    bu dinin bir diğer özelliği ise sadece kendilerinin cennete gideceğini ve kendi yolundan gitmeyen müslümanların büyük çoğunluğunun cehenneme gideceğine dair inançlarıdır.

    yahudi ve hristiyan kültüründen çok fazla öge almışlardır. yahudi ve hristiyanlık ise eski pagan dinlerden çok fazla etkilenmişlerdir.

    işlerine geldikleri gibi hareket etme kabiliyetleri vardır. bir hadis yazmak için, yemeden içmeden namaz kılan imamları vardır fakat bu imamların kitaplarında kaç hadis var nedense (!) bilinmez. kuran'ın sayfalarını keçilere yedirirler. işlerine gelmeyince uydurma hadis der geçerler, sonrada camilerdeki vaazlara koydururlar.

    en belirgin özellikleri ise günde 5 vakit 40 rekat namaz kılarlar ancak ne dediklerini dahi bilmezler. sarhoş gibi sadece sorumluluk yerine getirirler ve bu durumu öğütlerler.

    edit: imla.
  • ehl-i sünnet'i ayrıştıran şey, mutezile'nin adalet ilkesinden, şia'nın velayet ilkesinden ve hâricilerin zâhirciliğinden kaynaklanan daraltıcı yorumları dini idrak ve uygulamanın genişliği ve böylece teslimiyetin kuşatıcılığı lehine terk etmesidir. ehl-i sünnet’in bu genişletici ve kuşatıcı yaklaşımı, müslümanların ilk iki yüzyılda duçar olduğu tekfir hastalığını tedavi etti. bilhassa üçüncü yüzyılda ehl-i kıbleyi tekfir etmemek üzerine geniş tabanlı bir uzlaşıya varıldı. bu anlamıyla ehl-i sünnet, dinden olduğu kesin olarak bilinen şeylerin sübûtunu inkar etmemek kaydıyla yorum (tevil) farklılıklarından dolayı ortaya çıkan grupları tekfir etmemek anlamına gelir. gazzâli ve ibn teymiyye örneğinde görüldüğü gibi ilerleyen yüzyıllarda ehl-i sünnet’e mensup âlimler zaman zaman tekfir silahını kullandılar. fakat bunlar daima kısa süreli oldu ve tekfir edilen kişi ve zümrelerin görüşlerinin bir tevile dayandığı anlaşıldığında tekfir yerini ya sadece ihtilafa ya hoşnutsuzluğa ya da uzlaşıya bıraktı. bu durum, ehl-i sünnet’in islam'ın en kuşatıcı yorumu olmasına ve diğer ekollerce ifade edilen görüşleri de kuşatıcı yorum içinde yer bulabildiği takdirde içselleştirmesine imkân verdi. öyle ki mutezile, adalet ilkesinin doğrudan sonuçları olan katı görüşleri bir kenara bırakıldığında hicri dördüncü yüzyıldan itibaren ehl-i sünnet’in bir parçası haline gelmeye başladı. filozofların başlangıçta, islam'ın temel esaslarına aykırı addedilen ve gazzâli tarafından tekfir edilen veya bidat sayılan görüşleri, bir kısmı bizzat gazzâlî tarafından olmak üzere sonraki yüzyıllarda ehl-i sünnet'in büyük düşünürleri tarafından benimsendi ve bu geleneğin bir parçası haline geldi. kindi, fârâbi ve bilhassa ibn sina gibi fılozoflar on ikinci yüzyıldan itibaren ehl-i sünnet tarafından temsil edilen siyasi ve toplumsal yapıların büyük filozofları haline geldiler. helenistik dönemde zerdüşti öğretilerin yeniden dirilişini ifade eden sudûr teorisi, ibnü’l-arabi tarafından islam'ın temel esasları doğrultusunda yeniden yorumlanarak sünni tasavvuf geleneğinin gözde teorisi olan vahdet-i vücûda evrildi.
    mutezile islam’ı yunan'a açmıştı, ehl-i sünnet ise insanlığın ulaşılabilen bütün mirasına açarak evrensel bir islam düşüncesi birikimi oluşturdu. bu oluşumun gerisinde sünni geleneğin icma kavrayışına kazandırdığı dinamik yön bulunur. ilkelerin sabit ama bu ilkelere ait yorumların dönemlere göre gelişime, değişime ve dönüşüme açıklığını barındıran bu dinamik icma tasavvuru, hem daraltıcı yorumların hem de olabildiğince esnek yorumların siyasi ve toplumsal seviyede temsiline imkan verdi. abbâsi, selçuklu, ilhanlı ve osmanlı tecrübelerinde çok uluslu ve çok kültürlü imparatorluklar seviyesinde sünnetin bu kuşatıcı yaklaşımı tekrar tekrar sınanma ve uygulanma imkanı bularak da güçlendi. bu bağlamda ehl-i sünnet her ne kadar hususi anlamıyla eşarilik ve selef-i salihin tarafından benimsenen itikadi manzumeleri ifade etse de islam'ın bütün dönemlerde hakim tavrını yansıtan genel anlamıyla bir mezhebi değil müslümanların tarih boyunca ürettiği fikri ve kültürel mirası ifade eder. bu miras, küffara karşı cihatla müslümanlığın, nefse karşı cihatla dindarlığın, birey ve toplumun idaresinde adaletle insanlığın, dayanakları ve sonuçlarını kavramayı sağlayacak bir hilim, teenni ve hazımla düşünen zihnin idamesini öngörür.

    daha fazlası için (bkz: anlamı tamamlamak)
  • resûlullah efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “…o zaman sünnetimi ve hidâyete erdirilmiş olan râşid halifelerimin yolunu takip ediniz, ona sımsıkı sarılınız, azı dişlerinizle (yani bütün gücünüzle) ona tutununuz.” (sünen-i ebû dâvud)

    peygamber efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde: “biri hariç yetmiş iki fırkadan tamamı cehennemdedir.” buyurmuşlardır. imâm-ı rabbânî (k.s.) hazretleri, bu hadîs-i şerîf hakkında gelen bir suâle şöyle cevap vermişlerdir:

    “malum olsun ki bu hadîs-i şerîfte ‘tamamı cehennemdedir’ sözünden murat, dalâlet üzere olan fırkaya mensup olanların, bir müddet cehenneme girmeleri ve orada azâb olunmalarıdır. yoksa ebedî olarak azâb olunmaları değildir. çünkü cehennemde ebediyyen kalmak, îmâna zıt bir şeydir ve bu, kâfirlere mahsustur. bu hususta söylenecek son söz şudur:

    onları (dalâlet üzere olanları) cehenneme götüren sebep, bozuk itikadları olduğu için tamamı cehenneme girerler ve itikadlarının bozukluğu miktârınca orada azâb olunurlar. yalnız bir fırka müstesnâdır (ki o, fırka-i nâciye olan ehl-i sünnet ve cemâat’tir). çünkü fırka-i nâciyenin itikâdı, cehennem azâbından kurtulmaya ve onları selâmete ulaştırmaya bir sebeptir. ancak fırka-i nâciyeden olan bir kimse kötü bir amel işler de tevbe veya şefâat ile affolunmazsa o kimse günâhı miktarınca cehennemde azâb olunabilir. her ne kadar ebediyyen kalmasalar da cehenneme girmek, diğer fırkaların bütün ferdlerine şâmildir. cehenneme girmek, fırka-i nâciyenin ise bazı günahkâr ferdlerine mahsustur. hadîs-i şerîfte geçen ‘tamamı’ kelimesi buna işaret etmektedir. nitekim bu, gizli değildir.

    dalâlete düşmüş olan bu fırkalar; ehl-i kıble olduğu için, dînin zarûriyâtını inkâr etmedikleri ve şer’î hükümlerden tevâtüren sâbit olan şeyleri reddetmeyip, bizzarûre din tarafından geldiği bilinen şeyleri de kabul ettikleri müddetçe, onlara kâfir demek doğru olmaz.

    âlimler dediler ki: bir meselede küfrü îcab eden doksan dokuz vecih bulunsa, bununla berâber bir vecih de küfre zıt olsa, bu vechi sahih görmek ve hemen küfür ile hükmetmemek lâzımdır.

    allâhü teâlâ, en iyi bilendir ve onun kelimesi, en muhkem olanıdır.” (mektûbât-ı imâm-ı rabbânî, c. 3, m. 38)
  • kendisini hak addeden, başkalarına kafir demeyen, ancak tatlı tatlı ve çaktırmadan farklı görüşteki herkesi cehenneme gönderen pokemonların mezhebi.

    selam ehli sünnet. biliyorum benden nefret edeceksin bu yazıyı okuduktan sonra. ama şunu bil ki, aşırı derecede çomar değilsen gerçekten ben seni seviyorum ve en önemlisi anlıyorum. zira kolay değil bulunduğun coğrafyada atalarından miras kalan saçmalıklara mukavemet gösterebilmen. koyduğumun memleketinde devrimciler bile muhafazakar, statükocu, konjonktürcü.

    neyse, konumuz sensin ehli sünnete tabi pokemon. lütfen beni anlamaya çalış. başlıyorum.

    sana üzücü bir haberim var. ben ateist değilim. evet, doğru tahmin ettin, saldırı içerden. ben, o 'kuran müslümanı' diye tabir ettiğin ve 'peygamber düşmanı' yaftasını yapıştırdığın kişiyim.

    konuya şuradan giriş yapayım. bak canım. kuran yetmez diyorsun ya hani. allah; kuran'da bu kitabın mucizevi derecede 'tamam' olduğunu, bizlere yeteceğini ve sadece ondan sorguya çekileceğimizi söylerken senin tespit ettiğin neyi gözden kaçırdı? bu ne cüret güzel kardeşim? hayır, madem öyle abdülaziz bayındır'ın 'allah geleceği bilmez' saçmalığına neden kızıyorsun?

    hani kızıyorsun ya hadisleri reddediyoruz diye. etmiyoruz canım benim. biz kuran'la çelişmeyen, ayetlerle paralel hiçbir sözü reddetmiyoruz. vahiy de olsa, peygamberimizin kendi sözü de olsa etmiyoruz. anla artık güzel kardeşim. biz hakka aykırı değilse ünlü komünist abimiz karl marx'ın, ulu önder mustafa kemal'in, ünlü düşünür serdar ortaç'ın sözlerini bile reddetmezken, neden peygamberin olduğu iddia edilen sözleri tümüyle reddedelim? anla artık ya gözünü sevdiğimin balbazarı.

    peki, kuran dışı hüküm bildiren vahiy var mı? nasıl olur değerli pokemon? peygamberlerin aralarında yaptığı anlaşmayı dahi kayıt altına aldıran, borcu ne olursa olsun deftere yazın diyen, ben size bu kitapta hükümleri bildirdim ve dininizi tamamladım diyen bir tanrı, bir peygamber, bir kitap, bir atom çekirdeği nasıl yeni bir hüküm getirir de biz bu hükümleri iki yüz yıl sonraki hadis kitaplarından öğreniriz?

    hem de nasıl bir hadis kitabı biliyor musun? anlatayım. o kitaplarda hadis yazımının peygamber tarafından yasaklandığı yazıyor. bu ne demek biliyor musun? tek kelimeyle: paradoks!

    bu kadarla kalsa iyi. aynı hadis kitapları dünya öküzün boynuzlarında diyor. maymunlar bile zina ettiklerinde taşlayın diyor. kuranda eksik ayetler var diyor. kadınları insan yerine koymuyor. işi ehline vermeyin diyor. zulmeden yönetici eğer müslümansa ses çıkarmayın diyor. deve sidiği için diyor. yüzlerce cariyeyle nikahsız olarak çılgınca seks yapabilirsiniz diyor. dinini değiştireni de namaz kılmayanı da öldürün diyor.

    soruyorum canlarım. bu hadis kitaplarına ve üzerine inşa edilen bu mezheplere şüpheyle yaklaşmanız için daha ne olması gerekiyor?

    bak sana bir şey daha anlatayım. kuran neyi vurguluyor ısrarla? hak olduğunu. allah'ın gönderdiği diğer peygamberlerin dininin bozulduğunu ve bu yüzden kuran'ın indirildiğini söylüyor değil mi her fırsatta? kesinlikle bir çelişki olamayacağını, en ufak bir tutarsızlığın bile yer alamayacağını söylüyor değil mi islamda?

    üzerine eklediğin milyonlarca ihtilaf teşkil eden kitaplarla, kıyaslarla, içtihatlarla ve farklı hükümlerle birlikte sen de haksın öyle mi?

    kaçma ulan kaçma. din ulan bu. yüzleşmekten korkulur mu? öğren şu dinini adam gibi ve arkasında dur. 'buhari bir hadis için dünyayı dört kere dolaşmış bi kerem' zırvalarını bırak. 30 yaşına geldin be. kolomb da dolaşmış. dünyanın anası ağlamış onun yüzünden. sömürmüşler, talan etmişler ortalığı. diğeri de bizim buhari işte. mekanı cennet olsun. orası ayrı.

    son olarak, ben miyim lan fitneci ve kibirli? galatasaraya biri bi iftira atsın; delirirsin, kıçını yırtarsın, sabahlara kadar savunursun. ama ben allah'ın ayetlerine atılan bu iftiralara sinirlenmemeliyim öyle mi? ya da sessiz kalmalıyım. veya senin gibi sümen altı edip ateistlere odaklanmalıyım. ateistler de mal zaten. 'bu gömleğin terzisi varken bu dünyanın bi terzisi nasıl olmasın' deyince yukarıda saydığım zırvaları kurcalamadan abdestini alıp ağlayarak namaz kılacak di mi? çok beklersin pokemon.

    şaka şaka. 1400 yıldır hiçbir alim bunları göremedi de ben mi çözdüm sanıyorsunuz iki dakikada. kandırdım sizi. yaşasın ehli sünnet ve uçan şeyhler.
  • ehl-i sunnet muhammed'i sevmekse en buyuk sunni benim.
  • hz. peygamber'in sünnetini farz gibi kabul eder. doğrudur da. çünkü kuran'da peygambere uyulmasını emreden bir çok ayet vardır. mesela: nisa/14-80-115, hasr/7, ali imran /31-32, enfal/13-24, ahzab/36, araf/158

    edit: (bkz: detaylı bilgi)
hesabın var mı? giriş yap